- 1194 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
BOZ EŞŞEĞİN RÜYASI
BOZ EŞŞEĞİN RÜYASI
Burası dağların eteğine kurulmuş, yeşilliklerle bezenmiş, yüksek tepelerden çağlayanların aktığı, güzel küçük bir köydü. Bu köydeki insanlar mutluluk içinde yaşar, herkes birbirinin yardımına koşardı. Yalnız öyle biri vardı ki; bütün işini kendisi görür, kimseden yardım istemezdi.
Salih usta sabah erkenden eşşeğiyle evinden çıkar ormanda çalışır, kestiği odunları pazara götürüp satar, akşam da hava kararmak üzereyken evine dönerdi. O evin bütün yükünü boz eşşek taşırdı. Boz eşşeği annesi bu evde dünyaya getirmişti. Annesi yaşlı olduğundan dolayı, daha fazla bu ağır işlere dayanamamış ve ölmüştü. Annesi öldüğünde boz eşşek henüz çok küçüktü ve ölümün ne olduğunu bilmiyordu. Annesinin yük taşımaya gittiğini ve mutlaka dönüp geleceğini düşünüyordu. Annesini özlediği gecelerde onu hatırlayıp, dayanamaz ağlardı, onu hep rüyalarında görürdü. Dolayısı ile bütün taşıma işleri de boz eşşeğe kalmıştı. Boz eşşek bütün gün hiç durmadan çalıştığından yorgun düşüyor, cılız bedeni bu yorgunluğu daha fazla kaldıramıyordu.
Günler günleri, haftalar ayları, aylar da yılları kovalamış durmuş ve boz eşşek çok yaşlanmıştı. Günlerden bir gün boz eşşek ağıl da yemlenirken, Salih usta ile karısının konuşmalarını duymuştu.
Salih usta karısı Sultana;
- Bu boz eşşek çok yaşlandı artık, işime fazla yaramıyor, azıcık yük taşısa hemen yorgun düşüyor. Bunu satıp yerine biraz daha genç bir eşşek almayı düşünüyorum. Sen ne dersin hatun?
diye sordu.
Sultan;
- Ama boz eşşek bu evde doğdu. Annesinin de, boz eşşeğin de biz de çok hakkı var. Onu nasıl satmayı düşünürsün. Bence boz eşşeğin yanına bir eşşek daha alalım. Taşıma işini ikisine paylaştırırsak, hem boz eşşeğin yükü hafiflemiş olur, hem de alacağımız eşşek fazla yorulmamış olur.
dedi.
Salih usta karısı Sultan’ın bu düşüncesi karşısında çok öfkelenmişti. Ona bir hışımla çıkışarak;
- Bana bak bu evde ben ne dersem o olur. Ben biliyorum ne yapacağımı, sen benim işime karışma. Zaten sana soranda kabahat.
dedi. Ve hızla ağıldan çıkıp gitti...
Bütün konuşulanları boz eşşek duymuştu. Yemini bırakıp uzun düşüncelere
daldı. Bir an annesini hatırladı.
- Ah anneciğim nerelerdesin, beni neden yalnız bırakıp gittin? Çok çaresizim, çok yalnızım anneciğim.
diyerek ağlıyordu boz eşşek.
Göz yaşları içinde annesini düşünerek, tatlı bir uykuya daldı. O gece rüyasında annesini gördü. Annesiyle uzun uzun konuşup, olanları anlattı. Onu çok özlediğini, neden yanına gelmediğini sordu.
Annesi ona;
- Az kaldı yavrum, çok az kaldı. Yakında kavuşacağız, ve bir daha asla ayrılmayacağız. Biraz sabret yavrum, sakın huysuzluk yapma, diyordu.
Çilli horoz’un ötmesiyle sabah olmuştu. Salih usta ahıra gelip boz eşşeği tekmeleyerek,
- Uyan hadi miskin eşşek, hala yatıyor musun? Seni bu gün pazara götürüp satacağım, yerine de senden daha genç bir eşşek alacağım,
dedi.
Boz eşşek hiç sesini çıkartmadan, gördüğü tatlı rüyanın büyüsünü bozmadan, yerinden doğrularak kalktı. Aslında bu gün çok mutluydu, çünkü rüyasında annesini görmüştü. Huysuzluk yapmanın hiç sırası değildi.
Salih usta boz eşşeğin yularından tutup çekiştire çekiştire pazara götürdü, akşama kadar pazarda kaldı. Boz eşşek öyle yaşlanmıştı ki, bir tane bile alıcısı çıkmamıştı. Salih usta bu işe çok kızmış ve bütün hırsını boz eşşekten alırcasına, söylene söylene evinin yolunu tutmuştu.
Karısı Sultan kapıda onları bekliyordu, Salih ustanın sinirli bir şekilde eve gelmesi bütün olanları anlatıyordu. O gün Sultanla Salih usta hiç konuşmadılar. Gece yatarken Salih ustanın aklına, dere kenarındaki yüksek yayla tepesi geldi.
“Madem ki boz eşşek bir işime yaramıyor, ve pazarda da onu satamadım, onu boşu boşuna besleyecek değilim ya. Zaten durumum çok kötü. Yarın
sabah ilk işim, onu alıp yüksek yayla tepesine götürüp bırakmak olacak”
diye düşüne düşüne uykuya daldı.
Çilli horoz’un ötmesiyle sabah olmuş, güneş tüm haşmetiyle gökyüzünden salına salına ışıklarını etrafına saçıyordu. Salih usta boz eşşeğin yularından
tutup, onu iteleye iteleye, bir yandan da söylene söylene yüksek yayla tepesine getirmişti. Salih usta boz eşşeğin başını okşayıp,
- Seni burada bırakmak istemezdim ama başka çarem yok. İnkar edecek değilim boz eşşek, ben de çok hakkınız var, anneni de seni de çok sevdik. Biliyorsun benim sana bakacak durumum yok. Keşke biraz daha maddi durumum iyi olsaydı da, seni burada böyle bırakmak zorunda kalmasaydım. Ne olur bana kızma, seni özgür bırakıyorum.
dedi ve onu alnından öptü.
Salih usta ağlamaklı gözlerle, arkasına bile bakmadan oradan uzaklaştı. Arkasına bakacak olursa onu bırakamayacağını, buna yüreğinin dayanamayacağını çok iyi biliyordu. Bu nedenle arkasına bakmaması gerektiğini düşünüyordu. Çocuklarının çok sevdiği boz eşşek ailesinin bir üyesi gibiydi ne de olsa.
Salih usta evine geldiğinde, onu Sultan ve çocukları İsa ile Musa karşıladı
- Boz eşşek nerede baba?
diye sordu çocuklar.
Salih usta ağlamaklı gözlerle karısı Sultana bakarak
- Onu özgür bıraktım çocuklar, öyle olması gerekiyordu…
dedi.
Belli ki çok üzgündü. Salih usta bütün gün yaptığının doğru olup olmadığını düşündü. Evlerinden sanki bir cenaze çıkmış gibi, büyük bir sessizlik, büyük bir soğukluk vardı. İsa ile Musa’dan bile “çıt” diye ses çıkmıyordu. Boz eşşeğin yokluğuyla evlerini büyük bir sessizlik sarmıştı. Boz eşşeği öylece bırakıp geldiği için, karısı da Salih usta ile konuşmuyor, ona surat asıyordu.
Bu durumu fark eden Salih usta ne kadar büyük bir hata yaptığını fark etmiş ve olanlardan dolayı çok üzülmüştü.
“Meğer evimin neşe kaynağıymış boz eşşek” diye düşündü.
Salih usta ne karısıyla, ne de çocuklarıyla hiç bir şey konuşmadı. Oturduğu yerden kalkarak yatağına doğru gitti.
Salih usta o gece yatağında sağa sola dönüp durdu, bir türlü uyuyamadı.
Yaptığından dolayı çok pişmandı, ne de olsa yıllarca evinin geçimini onun sayesinde yapmıştı. Ormanda kestiği ağaçları boz eşşeğe yükleyip, pazara götürüp satmıştı.
Salih usta;
“bu kadar vicdansız olmamalıyım, yarın sabah ilk olarak onu bıraktığım yerden alıp, tekrar evime getireceğim. Bu saatten sonra onu çalıştırmam, o dinlensin. Bir eşşek alır, işimi onunla görürüm.”
diye düşündü.
O sabah çilli horoz’un ötmesiyle Salih ustanın yataktan kalkması bir oldu. Güneş tüm güzelliğini sergilercesine tepeden ışıklarını saçıyordu.
Salih usta boz eşşeği bıraktığı yüksek yayla tepesine geldi, fakat boz eşşek bıraktığı yerde yoktu. Etrafı arayıp her tarafa baktı. Salih usta çok pişmandı. Sonra gözüne az ötedeki uçurum geldi. Koşar adımlarla uçuruma doğru gidip aşağı baktı. Bir de ne görsün, boz eşşek dengesini
kaybedip, yaşlı bedenine hakim olamayıp, uçurumdan aşağı düşüp ölmüştü. Başındaki uçuşan leş kargaları boz eşşeğin cesedini yiyordu. Boz eşşeğin kargalar tarafından parçalanmış cesedini gören Salih usta, uçurumun kenarına diz çöküp ağlamaya başladı. Yaptığı hatanın vicdan azabı çökmüştü yüreğine. Cebinden çıkardığı mendili ile, bir yandan gözyaşlarını siliyor, bir yandan da boz eşşeğe olanlardan dolayı, kendini sorumlu tutuyordu.
- Affet beni boz eşşek, affet beni. Böyle olsun istemezdim. Ne olur affet beni, çok pişmanım. Nasıl böyle bir hata yapabildim, hala aklım almıyor. Nasıl düşünmeden hareket ettim bilemiyorum. Meğer evimin neşesi senmişsin. Çocuklarım seninle gülüyormuş, evim seninle neşe doluyormuş bilemedim.
Çok üzgünüm, ne olur affet beni.
diyerek, göz yaşlarına hakim olamıyordu. Fakat son pişmanlık çare değildi. Boz eşşek ölmüştü bir kere ve hiç bir şey onu geri getiremezdi artık.
Boz eşşeğin rüyası gerçek olmuştu, çok sevdiği ve çok özlediği annesine böylece kavuşmuştu…
Hem de bir daha asla ayrılmamak üzere…
11.05.2006 / ANKARA