- 1536 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
AYŞE TATİLE ÇIKTI MI?
Her yarım saatte bir insanların, bir avuç yeme çöküşen camii güvercinleri
gibi, radyo başına koşuştukları Kıbrıs Barış Harekatı ve sonrasında, savaş
görmüş yaşlı kadınların ,çocuk sesleriyle düzdüğü türkülerdi bizim işitmek
istediklerimiz. Oysa hükümetin savaştaki en büyük acı olan açlığı ,ortadan
kaldırma çabalarına karşın ,yapılan hazırlıkların ortaya çıkardığı, bizim gibi
savaş görmemiş, ya da savaşın sıkıntılarını çekmemiş kuşaklara ,gülünç
gelebilecek olaylar cereyan etmekteydi her geçen gün.Bir sinir savaşıydı
sinemada,lokantada ve yolculukta yaşanılanlar.Artık eskiden biletçi görmeye
alışık olduğumuz belediye otobüslerinde, turnike sisteminin getirilmesine bile
kızıyor insanlar. Alışkanlıklarının yinelenmesini istiyorlar çocuksu duygularla
olsa bile.Ana içgüdüsüyle yıkanan yüzler,taranan saçlar, giydirilen giysiler her
geçen gün yadırganmıyor insanlar tarafından.O alışa geldiğimiz istasyonlarda
tren bekleyişleri yok hiç kimsenin. Her otobüs, her tren , her uçak cepheye
gidiyor sanki.Bunca yıl alışılan uçak rotalarına bile ,senaryo yazmakta başları
gökyüzünde insanlar:
-Geçen yıl savaş yokken , uçaklar mezarlık üzerinden geçerdi ve Ziyaret
Tepesi’nin ardında kaybolurlardı.Şimdi neden mezarlık üstünden uçmuyor?
Kıbrıs’a gidiyorlar belli ki...Ya trenler?Yine tehir yaparlar mı acaba?Ne demek
yaparlar mı da ?Garanti tehirli gelirler.Ya gazeteler? Neden alışageldiğimiz yazı
düzenini değiştirdiler?Şöyle bir alacaktık elimize herhangi bir gazeteyi.Spor
sayfasından başlayacaktık okumaya,günün ekonomik ya da siyasal düşünülerine
aldırmadan.Bir mecmuada aranan güzel bir hatun resmi gibi alışmıştık ne de olsa
unutulmayan bir golde topun ağlarla kucaklaşışını görmeye.Şimdi o sayfalarda
kopan kollar, bacaklar ve yanan şehirler ,ölen yada,aç kalan insan resimleri
sergilenmiş insanlık ayıbı diye bakamadığımız.Alışmadığımız resimler, yazılar
bize bomboş bakar kapkara sütunlardan.İnsan öldürmenin maliyetini artıran
anlamsız mermiler ,silahlar."İnsanlık ölmüş" diye kaçırıveriyorsunuz ağzınızdan.
Neden mi?Baksanıza istasyondaki insanların telaşına.Sanki herkes kendi canını
kurtarma telaşında.Gebe bir kadın belediye otobüsünde ayakta diye ,yerinizden
kalkıp yer veriyorsunuz.Diğer insanlar kuşkuyla bakıyorlar.Siz de ister istemez
etrafınıza bakınıyorsunuz .Acaba yanlışlık mı var yaptığım harekette diye.Eskiden
böyle değildi.Tren garanti bir saat tehirli gelir istasyona denilirdi.Bir tavla atılırdı
tren gelene kadar.O tat da kalmadı istasyonlarda.Çünkü tren beş dakikadan fazla
tehir yapmıyor artık.O tren gelene kadar düzenlenen tavla partileri de kalmadı
istasyon kahvehanelerinde.İstasyon büfesinden bir şeyler alan adam ,tren peronda
durur durmaz koşmaya başlıyor perona doğru trene yetişememe korkusuyla.Kapı
açılır açılmaz bir insan seli kapıdan dışarı akan.İnsanın tüylerdini diken diken eden
bir çocuk ağlaması duyuluyor ardından.Çocuk trenin altında kaldı diye korkuyla,
herkes koşardı sesin geldiği yöne eskiden .Ama şimdi ,kimsenin kılı kıpırdamıyor
kimsenin umurunda değil.Neyse, dışarı çıkma telaşında olan insanların altında kalan
bir çocuğun ,anasını kaybetme konkusuyla bastığı bir feryatmış kulağımıza gelen ses.
Çocuk anasını bulunca kesti ağlamayı.Tren kapısı açıldığında arkasından ittirmeler
nedeniyle ayakları yerden kesilircesine aşağıya inen bir adam çocuğun anasına:
-Gözünü patlatırım senin hayvan!diye bağırdı.Ödümüzü kopardın.Elinden tutsana
çocuğun.
Genç kadın kendisine yapılan hakarete tepki göstererek, istasyon karakolundan
koşarak gelen polise memuruna adamı şikayet edebilirdi ama,etmedi neden se...
Yani normal bir şey yoktu ortada.Her şey alışılagelmemiş şekilde cerayan ediyordu
gözlerimizin önünde önünde.Hangi birinden şikayetçi olunacaktı.Trene binen herkes
ayakta yolculuk etmeyi kabullenmiş olurdu eskiden olsa.Ersin işin alayındaydı hala.
-Halkın içine inmek istiyorsan, trene bineceksin arkadaş,dedi.Bir sürü malzeme sana.
Yaz yazabildiğin kadar. Özel araban olsa, nerde bulacaksın böyle malzemeyi.Alırsın
eline kalemi,dut yemiş bülbül gibi düşünürsün.Bulamazsın yazacak bir şey.O sıra da
yaşlı bir kadın oturacak yer bulamamış ,kondoktöre çekişiyordu:
-Yer bul bana!Madem yer yokmuş da, ne diye bindirdiniz bizi trene,diyordu.Yorgun,
sıska, solgun yüzlü ,kısa boylu kondoktör eskiden olsa:
-Kadın sen Mazhar Osman’dan mı kaçtın be!Başımın belası mısın !diye kadına çıkışırdı
Yolculardan biri de mutlaka:
-Evladım sen onun kusuruna bakma .Yaşlı kadın.Ne yaparsın?İdare ediver,derdi.
Kondoktör ise yorgunluğunun acısını alırcasına devam ederdi:
-Yav, adamın kafasını bozuyor.Zaten numarasız almış bileti bir de söyleniyor bize,diye
sitemlerine devam ederdi.
Ama hiç biri olmadı bunların.Kendisine yer bulmasını isteyen yaşlı kadının sözlerine,
hiç aldırış etmedi kondoktör Kimse kendisine yer isteyen yaşlı kadına aldırmadığı gibi ,
kondoktörün ilgisizliğine dikkat etmedi bile.Eskiden olsa ,Eskişehir yolunda gazete satışı
yapılmayan ara istasyon çocukları ,tren geçerken gazete isterlerdi yolculardan.Tren
dursun veya durmasın,yolcular pencereleri açıp çocuklara atarlardı okudukları gazeteleri.
Çocukların gazete istemek için öyle bir edalı bağırışları vardı ki...Çoğu yolcular gazeteyi
tren peşinde koşan çocuğa uzatır ve çocuğun:
-Gas gas gasteeee!diye bağırmasının yinelenmesini bekler ve bir gazete için ,çocuğun tren
altında kalabileceğini bile düşünmezdi. Oysa şimdi çocuklar gazete istemek için öyle
bağırmıyorlar bile.
-Gaste versene lan! diye bağırdı istasyondaki çocuklardan biri tren peşinde koşmadan
pencereden sarkan yolcuya.Yolcu kaçıncı kez gözden geçirdiği gazetesini çocuğa verir
gibi uzattı ama, vermedi.Çocukta yumruk yaptığı kolunu salladı adama doğru.Adam salt:
-Piiiç! diye bağırdı çocuğa.Çocuk ta kol salladı yine adama.Başka bir yolcu örneğin:
-Bu çocukları kim gönderiyor istasyona gazete istemeğe?diye merak ederdi belki eskiden
olsa.Ama kimse aldırmadı bile.Çocuklar acaba neden gazete istiyorlardı yolculardan?
Gazetede yazılanları merak ettikleri için mi? Gazetenin spor sayfasını açıp, Fenerbahçeli
Cemil’in kaç golle gol kralı olduğunu çok mu merak ediyorlardı?Yoksa Beşparmak Dağı
eteklerinde askerimizin, kaç şehit vermiş olduğunu mu merak etmişlerdi?Ya da bıyıkları
yeni terlemiş çocuklar ,arkadaşlarına hava mı atacaklardı arka cebine koydukları katlanmış
gazeteleri göstererek :
-Bu gazeteyi bu gün İstanbul’dan gelen trendeki bir kız verdi bana.Buralarda böyle gazete
yok .Baksana bayrağımıza ...Beşparmak Dağları’nda dalgalanıyor artık,diyecektir belki de...
Yok yok...Düşündüğüm gibi olmuyor hiç bir.Her şey alışılagelmişin dışında cerayan ediyor.
Çocuk gazete verir gibi yapıp ta vermeyen ,yani kendisini aldatan adama,el kol işaretleriyle
söverken, jandarma karakolunun uzatmalı çavuşu, her zaman ki gibi kovalayıp çekişmiyor
çocuğa.Hatta yolcuya el kol hareketi yapıp ,söven çocuğun hareketlerine gülüyor sinsice.
Karşımda benim gibi ayakta seyahat eden yolcuya bakıyorum.Benimle göz göze gelmekten
korkar gibi bir hali var adamın.Eskiden kalma bir borcu anımsar gibi ,kuşkulu göz kaçırıyor
benden.Ben gülümseyince o da rahatladı biraz.Hatta nereye gittiğimi bile sordu bana.Bütün
bu gördüklerim ,düşüncelerim neden yabancıydı bana...Kadınlar , çocuklar , kondoktör,
pazardaki satıcı herkes değişmişti.Ayşe tatile çıksın,diye söylenilen üç kelimeden meydana
gelen bir cümlenin sonunda, iştahları kabarmıştı bir kesimin.Askeri kantinlerden başka yerde
bulunmayan sana yağı,ile varoşlarda yoksul kadın avına çıkan bıçkınların ülkesi mi olmalıydı
bizim memleketimiz.Köylü pazarında:
-Teyze biberlerim çok taze.Ucuz veriyorum,diyen satıcıya:
-Ne yapacağım oğlum biberi...Kızartacak yağ mı var evde, diye karaborsacılardan nefretini
dile getiren, analarımızın ülkesi bu duruma mı düşmeliydi...Bir de lime lime olmuş elbiselerinin
altından ,demokrasi adına oy verdiklerine tebessüm eden askerlerimize bakın ...Eski püskü
palaskasında taşıdığı plastik matarası ile kesilen Amerikan yardımı yüzünden, kayışının
bulunmaması nedeniyle sırtına asamayıp , omuzunda taşımak zorunda kaldığı yepyeni MKE
yapısı G3 piyade tüfeği ile komik görüntüler oluşturan, askerimizin yaşadığı garnizonlara
bakın .Akaryakıt yokluğundan - motorize olduğu halde - eğitim alanlarına sırtta taşınan ağır
silahlar.Nerde bir olumsuzluk yaşanıyorsa yanıtı hazır bizi idare ediyor sandıklarımızın :Kıbrısa
yapılan harekat...Koskoca bir ulusun askerini, tüfeğine kayış bulabilmek için, Amerikan askeri
ambargosunun kalkmasını bekletmek kadar basiretsiz bir şekilde bu memleketi idare edenlere
söyleyecek hiç bir şey yok mu dağarcığımızda...Ya da,söylenenlere hiç bir zaman aldırmayıp,
onursuz bir şekilde bizlerin karşısına defalarca çıkıp ,sanki bizi idare edebilecek başka kişilerin
olmadığını ,politikanın bir sanat olduğunu söyleyenlere, bizim verebileceğimiz bir yanıt olmadı-
ğından mı kaynaklanıyordu bu kişilerin sevdaları. Oysa politikacıların çabası, vatandaşlarının
kafalarına böyle düşünceler takacak bir olayla karşılaşmamalarını sağlamak olmalıydı .Acaba
ulusumuz nerede hata yapmıştı?.Suçumuz neydi bizim? Tren penceresinden baktığımız da
gördüğümüz-tepesi sisli bir doruğun eteğinde- tablo gibi bir manzara içinde koyunlarını güden
çobanın, o tanıdık nağmeleri kavalına üflemesini beklemek çok mu görülmüştü bize?
Yazan:Osman Eker