ŞARKILAR HÜZÜN VE COŞKU
20.09.2006
ŞARKILAR HÜZÜN VE ÇOŞKU
Seni daha tanımıyordum. Geçmiş zaman banklarının birinde oturmuş hayatıma bakıyordum.
Hayatım akarken oturduğum bankın önünden, yakındaki gazinodan yükselen güzel bir şarkıydı, beni titreten.
Şarkıya kulağım yeni yeni alışırken, bu güzel şarkıyı dinliyordum istemeden.
Şarkıda bana, sana ve çoğullara ait izler, izlerden dizeler diziyordum içime.
Daha henüz dilime alışmamıştı şarkının dizeleri. Ama, ben de sana alışıyordum yeni yeni, tıpkı şarkıya alıştığım gibi.
Zamanın akıp geçtiği ve hayatımın içinde menderesler çizdiği zamanlar artık geride kaldı.
Şimdi bu sabah, İstanbul’da yağmur yağarken, dilimde geçmiş zamandan, sana alıştığım zamanlardan kalan şarkıyla kalktım yatağımdan.
Dışarıda amansızca bir yağmur ve dilimde senden kalan şarkı, ama coşku verdiği zamanlar gibi değil. Daha hüzünlü, daha manalı.
İçimde eskisi gibi akmayan, coşmayan, bir kuru dere geçiyor. Özleyerek akmak istiyor, eskisi gibi, geçmiş zamanlarda aktığı gibi.
Şarkı dilimde daha özlemle, hüzünle yükselirken sustum, sen artık bu şarkıyı bilmiyor unutmuştun.
Oysa tüm şarkılar, eğer bir sevgili varsa hayatımızda ya da hayatımızı anlamlandıran bir insan, işte o zaman bize, yaşanan ilişkiye anlam vermek için girerler içimize.
Girerler yerleşirler derinlerde ki özel köşelerine, ama o sevgili ya da sevdiğimiz insan çekilirse hayatımızdan, yaşanan med cezirler gibi, bize doldurmak düşer istemesek de şarkıdan boşalan yeri.
Doldurmaya başladığımızda boşalan yerleri, neşe az gelir, hüzün çok. Ve hüznü seçeriz kolaydır, kolayımıza gelir. Coşkular veren şarkı, hüzünler vermeye başlar. Bizse artık o saatten sonra hüzünle coşarız, hüzünle ağlarız, ağladıkça, coştukça boşalırız,boşaltırız geçmişi.
İşte düne kadar sevgilimiz ya da sevdiğimiz insan için söylenen coşkulu şarkı, artık bize geçmiş zamanın coşkulu sevgilerini, hüzünle anlatmaya başlar. Ve biz o hüzünlere daha çabuk alışır, daha kolay severiz. Çoğu kez biz, bize o şarkının nereden ve kimden miras kaldığını bile bilmeyiz, bilmeyi beceremeyiz.
Ama severiz şarkıda ki hüznü ve onun bizde bıraktığı kırık coşkuyu, o şarkı, bize ve bizim hayatımıza, anlam katarken, artık geçmiş zamanda yaşadığımız coşkulardan değil, anımsamakta bile zorlandığımız duygulardan dolayı hüzünleniriz. Ve biz o hüzünleri, zamanında yaşanan coşkulardan daha çok severiz.
Bir gün, bir sevgili ya da sevdiğimiz biri, yeniden oturduğunda karşımıza, geçmiş zaman şarkılarından biri eşlik ettiğinde hayatımıza, yüzümüzdeki ifade, sesimizdeki titreme bir başkalık, hoşluk verir bakışlarımıza. Karşımızda ki yeni kişi ise anlayamadığı bu değişime anlam veremez ve bir başka ekşi bakar yüzümüze, ya da hafiften kıskanır şarkıyı o şarkının geçmişini, geçmiş zamanda yaşanan şarkıya ait sevgileri.
Sormaktan kendini alamaz karşımızdaki sevgili ya da sevdiğimiz kişi, nedir bu şarkıdaki anlam böylesine hüzünlü sevgi.
Bizimse vereceğimiz yanıt çoğu kez kaçamaktır. Ama unuttuğumuz unuttuğumuzu sandığımız, anımsamakta zorlandığımız şarkıda ki kişi, gelir oturur yanımıza, yanı başımıza, oluruz bu anlamsız masada üç kişi.
Unuttuğumuzu sandığımız şarkıdaki anlamlar, coşkular hüznü silerek gelir girer yeniden hayatımıza.
Karşımızdaki kişi anlamaz masada söylenen şarkının anlamını,ama biz biliriz şarkıdaki anlamı, başlar içimizde geçmiş zaman kapaklarını kaldıran ağır bir sıkıntı.
Bu sıkıntıyı ne ardımızda esen rüzgar götürebilir önüne katıp, nede deniz bastırabilir iyot kokusuyla.
Kemanın ya da tamburun coşkusu, hüznü karışır rüzgara, denize, artık kalkıp girmek düşer bize. Ya da bir deniz kartalı gibi dalarız denize.
Ne karşımızdakine nede geçmişe haksızlık değildir bu; şarkının hüznü ve coşkusu almıştır bizi kapatmıştır avuçlarına, işte o avuçlarda teselli ya da coşku artık boşuna.
Sonrasında karşımızda ki kişi kalkar gider, karışır kalabalıklara bizse eski coşkular yeni hüzünlerle kalırız baş başa.
Ş.GÖKSOY
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.