Ney, gitar ve arta kalanlar
Fasılın ince nefesi yaraladı kalbimi... Gecenin içerisindeymiş yara, ondan siyahlar giyer, gezinirmiş... Ben bunu az sonra öğrenecektim.
Elinden tutup çekiştiriyordu ruhu, bedenimin. Kulaklarımı tırmalıyordu, ney taksiminin fasılı bölen uzantısı. Ney’i gitara harmanlamışlardı, geceyi şarap şişelerine.
Ayaklarımın yörüngesine uydu adımlarım. Kapıyı araladım. Sigara dumanı genzimi yaktı. Kadınlı erkekli bir gurup insan söyleşiyordu. Yerimde olsaydınız, sizde havada asılı duran matem kokusunu hemen alırdınız. İnsanlar eğleniyor gibi yapıyorlardı sadece. Oysa dertlerini de yanlarında getirdikleri öylesine belliydi ki...
Cam kenarındaki bir masanın, can sıkıcı yalnızlığına kuruldum bende. Buraya gelmemin tek nedeni, ney sesinin gitarla buluşmasının olağanüstü tadını çıkartmaktı. Çok kalabalık bir caddenin insanlarına dönüktü yüzüm. Diğerleri hızla akıp giderken, birden aynadaki aksime takıldı yüzüm. Kızıl saçlarım bukleler halinde düşüyordu omuzlarıma. Nefesim buğu yapmıştı kent yığınında. Hangisi daha zordu acaba? Yalnız olup her yükü tek başına göğüslemek mi, biriyle beraber olup onun yüklerini de memnuniyetle taşıyor görünmek mi?
Arkamdaki kadının sesi, düşüncelerimden hızla yere bıraktı beni. Bir bıçak gibi böldü kalbimi. Tek bir kelime yetti anlamaya, havadaki kasvetin nedenini ve şeytanın fazla mesai yapma sebebini...
- Ama hamileyim ...
Adamdan ses yok.
- Nasıl bırakmak istersin beni? Nasıl terk edersin bunca yaşanmışlıktan sonra?
Ses yok...
- Bir hatam mı oldu? Seni seviyorum. Yaşayamam sensiz. Bu bebeği babasız büyütemem. Ne olur, bak yüzüme.
Adamdan hala ses yok... Dönüp baktım merakla. Ruhum bu kelimelere vücut arar gibiydi. Sanki yüzlerini görsem duyduğum acı dinecekti. Kadın gencecikti. Yirmi üçlerinde ya var ya yoktu. Adam ise yaşını, saçlarının arasındaki beyazlar ve kırışmış göz çevreleri ele veriyordu. Kadının yüzü acı içerisindeydi. Gözündeki yaşlar, birer inci tanesi misali tek tek dökülüyordu ahşap masaya. Adam ise, az önce kendisini şoka uğratması gereken bir haber almamış gibi, gamsızca bakınıyordu etrafına. ‘Hadi bitir de gidelim’ der gibi... ‘E yeter ama, rezil etme bizi kes zırlamayı’ der gibi...
Müzik susmuştu. Sanki bütün masaları tek tek dolaşıyordu kadının derdi. ‘Hadi bana yardım edin’ diyor gibiydi, ‘nasıl durdurabilirim gitmemesi için sevdiğimi’?
Gitmek isteyen çoktan koymuştur kafasına fikri. Ve caydıramaz o fikirden hiçbir olası tepki. Hoş caydırsa da o gidecek olan bedenen yanında olur, ruhen ise uzanamayacağın boşluklarda...
- Beni bırakma...
Kadının sesi öylesine cılız çıkmıştı ki... Adam neden sonra, bu sesteki kırıklığı anlamış konuşmaya karar vermişti.
- Bir hatan olduğundan değil. Çok üzerime düşüyorsun (!) ve ben çok sıkıldım Ne bir sorumluluğun altına girmeye, ne de baba olmaya hazır değilim. Aldırırsın (!) olur, biter. Dünyanın sonumu hamile olman? Ayrılalım artık. Sana yeteri kadar parada bırakırım, hayatını yaşarsın bundan sonra...
Birini çiğnedikten sonra, alelacele basılan fren pedalının çıkarttığı sesin etkisi gibiydi. Ah... Keşke hiç konuşmasını istemeseydin. Keşke susmasının sağır edici sessizliğiyle yetinseydin be kadın. Gitmek isteyenin can acıtmayan bahanesi mi olurmuş hiç?
Of... Kaldırmadı yüreğim. Kadının nedenlerini, niçinlerini, bir kolyenin kopan ucundan yere hızla inen incileri gibi akan gözyaşlarını, eğer doğurtulma kararı alınırsa iki insanın bedelini çekecek olan masum cenini ve tanımlayamadığım pek çok ‘niye’yi arkamda bırakarak çıktım o yerden.
Hayat yaptığımız seçimlerken hiç farkında olmadan başkalarının yazgılarını da kendi kara listemize alabiliyormuşuz demek.
Kadın, adam, cenin... Bir maceraya bir hayatı köreltmeye hakkı yok kimsenin...
Elif SEZGİN
YORUMLAR
Of... Kaldırmadı yüreğim. Kadının nedenlerini, niçinlerini, bir kolyenin kopan ucundan yere hızla inen incileri gibi akan gözyaşlarını, eğer doğurtulma kararı alınırsa iki insanın bedelini çekecek olan masum cenini ve tanımlayamadığım pek çok ‘niye’yi arkamda bırakarak çıktım o yerden.
Hayat yaptığımız seçimlerken hiç farkında olmadan başkalarının yazgılarını da kendi kara listemize alabiliyormuşuz demek.
KUTLARIM SAYGILARIMLA...
Hoş bir anlatımdı okuduğum… Ama hoş bir ‘anlatılan’ değil. Bu kadar kasvetli bir konu üzerine yazılmış bir yazı okurken insan, her satırda düşünecek vakti oluyor sanırım. Bir maceraya, bir hayat. Maceranın kendisi olan hayatın siyah bir tablosu. Hem de kızıl saçlarla. Tam da bugünlerde keyifli iken…
Bir gün gelecek, bu kalemden insanın içine umut damlayan bir yazı okuyacağım inşallah. Neşeli renkler seçmek lazım arada…
Tebrik ederim…
aydın tarafından 4/8/2007 5:40:29 PM zamanında düzenlenmiştir.