Gelin Eyledim
kafamın içindekilerle masamın üzerinin dağınıklığının yarıştığı bir zamandı telefonun sabırsızca çalışı. ahizedeki sesin sahibi gönlümün tek ilacı, cananımdı. yaklaşık bir haftadır görüşemiyorduk..şelale altına gözü kapalı girmiş gibi olurdum tatlı sesini her duyuşumda. titreyen bir sesle
-Muradım, ne yap et yarın mutlaka istanbula gel diyordu, sebebini sorma, ısrar etme mutlaka gel diye olumsuzluk yollarına taş yuvarlıyordu.
ne yalan söyleyeyim bende çok özlemiştim.
gelirim cananım gelirim dedim başım dönerek. gökteki yıldızları bir bir toplayıp ipek saçlarına taç yapıp, ayışığından yumuşak buseyi yanağına kondurup vedalaştım.
..
gecenin sabrına denk sabırla uzandım bir süre yatağa. bayram sabahına kalkan çocuklar gibi yüreğim pırpır fırladım yataktan. yastığıma, gözlerimden bırakamadığım bir tutam uykunun, iki mislini ödeme sözüyle çıktım odadan. Bulabildiğim en erken vaktin şehirlerarası otobüsüne kendimi emanet ederek kuruldum koltuğa.
içimde sıkıntı ve huzurun amansız cenginde, huzurun galip gelmesi şerefine yudumladım ikram edilen kahveyi...
yol şeritlerine sabitlenen bakışım, zamana dalıp, hatırıma, yağmurlu bir ikindi vaktindeki monitöre yansıyan outlook iletisini getirdi. canan isimli tanımadığım birindendi. minicik bir yorumuma devasa öfkesini sermişti mailin her karesine. sandımki, monitörden çıkıp boğazıma sarılacak. kızgın sobanın üzerindeki kestaneleri çıplak elle çevirir gibi çekine çekine kısa cevap yazmıştım. beni yanlış anladığını, amacımın çok farklı olduğunu buram buram terleme eşliğinde belirtmeye çalıştım. göndere bastığımda yutkunamadığımın farkına varmıştım. nedendir bilinmez ilk kez bu kadar ciddiye alarak yanıtlıyordum bir maili. kalbimi teskin ededururken cevap geldi. açmaya korkuyordum. en sonunda erkeklik duygusu ağır basmış ve açıvermiştim. her kelimesinde gözbebeklerimin biraz daha büyüdüğünü hissediyordum. yumuşamış ve mahcup bir edayla özür diliyor ve o anki halet-i ruhiyesine suçu yıkıp, beraatine kavuşma telaşındaydı. rayına oturup sakin sakin ilerleyen lokomotife dönen kalbim, kireç beyazına dönen aklıma eşlik ederek bol gülücüklü yanıtıma güzellik ve samimiyet katmıştı. günler ayları kovaladı, aylar yılı devirdi ama kalplerimizi yakınlaştırmıştı.. gecemiz gündüzümüz birbirimiz olup çıkmıştık. kablolu ve kablosuz iletişimler yetmiyordu artık. Duramıyorum geleceğim istanbula dediğimde, dört gözle beklediğini öğrenince kanatsız hazerfendim sanki.
büyük gün gelip çatmıştı. gülhane parkı girişinde karşılaştı iki çift göz. hafızalara kazınan fotoğraflarımız, yabancılık çektirmedi. yüreklerimizse zaten yabancı değildi. iki yana açılan kollarımızda sevgileri toparlayıp birbirimizin sırtında bıraktık sımsıkı...
maviye çalan buğulu yeşil gözlerinde kayboldum, o ise hasret kavruyu gözlerimde... ensemizde patlayan korna sesiyle tekrar kavuştuk.
- kumrular, koca park yetmezmi, yolu bari azat edin cümlesiyle keletlenen ellerimiz ve yüzlerimizdeki tebessümle yol verip sıcaktan bunalan taksi şoförüne, ilerledik etrafı rengarenk çiçeklerle kaplı yoldan. rengiyle, kokusuyla ihtişamıyla tüm çiçekleri kıskandıran çiçeğim yanıbaşımdaydı.. bir mavi nazarlık alıp boynuna takmıştım. nazar değmesin istiyordum çaydanlıktan çıkan cinin güç yetiremeyeceği, masal adasından sırf bizim için kaçan rüya birlikteliğimize.. istanbul, marmara, yedi tepe bizim için süslenmişti adeta. elimizi hiç bırakmadık o gün, birbiri için atan kalplerimizin bağlılığı gibi.
...
enfes bir rüya gün yaşamıştık.. saatler su gibi aktı geçti.. ayrılmak çok zor gelmişti. gökyüzü bize acımış olacakki, o ağladı bizim yerimize.. yere basmayan ayaklarımızla yürüyorduk. birden durup sımsıkı sarılmıştı ve kulağıma yemin ederim ayrılmam demişti. masum gözlerinde samimiyeti ışıldamıştı. bende cananım bende..
...
yakası kurdeleli, huzur şampiyonu bir gündü mazimizde..
...
sonra her fırsat bulduğumuzda aynı heyecanı, sabit atmosfer eşliğinde yaşadık..
tatlı bir gülümsemeyle koltuğu geri yatırıp, gözlerimi yumdum, yüreğim getirip sevdiğimi gözkapaklarımın arasına sıkıştırdı.. huzur buydu işte..
...
yeşillik ve rengarenk çiçeklerin harman olduğu bir yerde yürüyordum. karşımda bembeyaz bir güvercin çıkıverdi. kaçmamıştı, avucuma alıp sevdim okşadım. birdenbire elimden canhavliyle uçuverdi..ne olduğunu anlayamamıştım. peşinden gidecekken bir el omuzuma dokundu. ak sakallı nurani bir kişiydi. bırak diyordu. dizlerimin dermanı tükendi o an. dizüstü çökmüştüm omuzumda nurani elle birlikte.. avuçlarımdaki kanı görünce ürpermiştim. dünyalar üzerimdeydi.. kalk diyordu, kalk hadi...
sarsıntıyla gözkapaklarım aralandı. muavin başucumdaydı. bir ben kalmıştım otobüste. kalk abim diyordu ısrarla..
rüyanın yakamı bırakmaması sebebiyle onla beraber indim.. kendimi toparlayıp telefonunu çaldırdım. uzun bir süre çaldı, erkenmi aramıştım ki, melek uykusunu bozmak istemiyordum. tam kapatacakken bir ses geldi.. erkek sesiydi.. cevap verip vermeme bocalamasıyla uğraşırken, evladım ben cananın babasıyım dediğinde, ne cevap vereceğimi şaşırmıştım. cananın babası ile arası gayet iyi idi, sürekli benden bahsedermiş ama hiç görüşmemiştim.
titreyen sesle istanbulda olduğumu söyledim. bitkin bir sesle, bildiğini ve beni beklediklerini söyledi. canan dedim yutkunarak, gel dedi babası tıp fakültesinde yoğun bakım 105 numaradayız.. güvercin, kan...neler oluyor diye haykırdım. bekliyoruz oğlum dedi ve kapattı.
...
uçarak gittim, sızlayan kalbim, suları zaptedemeyen gözlerimle..
odanın önü kalabalıktı.. zifiri karanlık koridorda el yordamıyla ilerliyordum. perişanlığı herhaline yansımış beyaz saçlı bir adam karşıladı, murat evladım sen misin? kan oturmuş gözlerine ürkek bakışlarla bakarak evet diyebildim.
evladım dedi, sesi titreyerek...cananım kaza geçirdi, durumu gittikçe kötüleşiyor, aciz kalıyor tıp, dün akşam üzeri son enerjisinide sana telefon etmek için harcadı yavrucağım.. inanamıyordum. inanmak istemiyordumm.. doktor fazla kalmamak gerektiğini belirterek, 5 dakika müsade etti.
kapının ardındaydı cananım, gönlümün ilacı sevdiğim oradaydı.. tüm vücudum titreyerek açtım kapıyı.. dudaklarımda diş izim, kararan gözlerimle yaklaştım meleğime, solmuş çiçeğime.. kapalıydı gözleri.. bembeyaz çarşaflar içerisinde, bembeyaz geceliğiyle ak güvercin gibiydi... kırılmış kanadı, uçmaya hasret uçmaya can atan edasındaydı.. yanına ilişip güzel ellerine sarıldım usulca, kalbimin küt küt sesi öyle yankılanıyordu ki, elimi cılız bir kuvvetle sıkıp gözlerini minicik araladı.. konuşamıyordum. senmi geldin muradım, biliyordum biliyordum geleceğini fısıltısına başımı sallayarak cevap verebildim, daha fazla tutamıyordum gözlerimdekini, süzülürken yanağımdan aşağı, titreyen dudaklarımdan iyileşeceksin kelimesi kısık olarak çıkmıştı... hafif bir tebessümden sonra gözlerini yumdu..gayri ihtiyari sıkmışım ellerini..yutkunarak, dizlerimi başının altına koymamı istedi halsizce.. bunu çok severdi cananım. hemen isteğini yerine getirdim incitmeden... hakkımı helal etmemi istedi, gözyaşlarına sarıp her daim helal ettiğimi, ömrümü güzelleştiren çiçeğimdende helallik aldım yüreğim kan dolarak..
bırak beni murat bırak uçayım dedi zorlanarak..elimi bir yanağıma yanağımıda bir yanağına bastırdım..tebessüm etti güçlükle...
ve elime doğru düşüverdi başı..
...
omuzumda bir el, beni geri çekti..solgun yüzüyle güvercinim uçmuştu.. dudağından kan sızmıştı bir miktar.... sağ elime baktım, avucumun ortasında kalp şeklinde kan pıhtısı bulaşmıştı... dünyam karardı. o kadar hızlı dünüyorduki dünya.. seslerle birlikte görüntülerde silikleşti hızla...
....
iyimisiniz sesiyle toparlandım. hemşireydi.. tansiyon ölçmek için çabalıyordu... yutkunarak bir umutla gözlerimi gözlerine dikerek canan dedim nerde o?... gözlerini kaçırıp götürdüler dedi.. sızım sızım sızlanmış halde fırladım, durun gidemezsiniz seslerini ardımda bırakarak..
...
cenaze namazı kılınmış, mezarlığa götürmüşlerdi.. tabutun üzerinde gelinlik vardı.. toprak aldı yarimi, cananımı... toprağa gelin eyledim işte cananımı....
...
nerelere gittim ne kadar gittim bilmiyorum habire yürüyordum... yokuş yukarı seyyar arabasıyla kaset satan satıcı iniyordu.. hoparlörden fışkıran sözler olduğum yere diz çöktürmeye yetti
"çok kez yemin eder ayrılmam derdi
gencecik bir hayat tez sona erdi
helalleşip dizlerimde can verdi
cananı toprağa gelin eyledim
gelin eyledim gelin eyledim
ardından gözyaşı döküp ağladım
boynuna takmıştım mavi nazarlık
azraille edemedim pazarlık
aldı sevdiğimi zalim mezarlık
cananı toprağa gelin eyledim
oydu bu gönlümün bir tek ilacı
gözleri masumdu kalbinde acı
kefen gelinlikti topraklar tacı
cananı toprağa gelin eyledim
gelin eyledim gelin eyledim
ardından gözyaşı döküp ağladım" (*)
sımsıkı sıktığım avucuma gitti kurumuş gözpınarlarımın sahibi kan oturan gözlerim.. avucuma yayılmış kan lekesi..cananımdan kalan son hediye.. karşı gecekondu çatısına konmasıyla havalanması bir olan bir beyaz güvercin..
...
yıkılmışım ben..
yzcmurat 28/07/2004
Şarkılarla Hasbihal/gelin eyledim
(*) Taner Olgun - gelin eyledim albümünden
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.