Diyaloglar-5- Renklerin buğusu-2
…………..
- Ama yine de o dinin huzuruna erişebilmiş değilsin.
- Belki de merhametten doğan bir endişe, huzursuzluktur benimki.
- O zaman sadece sendekini değil başkalarının, dünyanın seni etkileyenlerini de konuşalım.
- Belki başka zaman. Ben şimdi beni konuşmak istiyorum.
Derken çok açık sözlü ve ne istediğini bilen ve bildiği gibi söyleyebilen bir ‘hasta’ olma yolunda ilerlediğini fark ediyordu. Zaten buraya ilk geldiğinde de pasif değil baskın kişilik sergileyen birisi olarak gelmeye karar vermişti. Böylesi bir oturumu yönetmek genç kız için daha kolay olacağa benziyordu. Ancak yine zorlanacağı kadar zevk alacağını da biliyordu.
- Hem ben zaten o huzura erişebilmiş olsam bile bu yeterli değil ki. Yoksa burada olur muydum hiç. Hastalık hastası değilim ve buraya sadece ‘ben’ geldim. Başkalarını getirmedim. Ve buraya harçlığımı boşuna yatırmıyorum herhalde. Başkalarını da ilgisini çekecek olsam neyse.
Dediğinde gülmek üzereydi neredeyse. Çok alakasız yerlere bu defa doğaçlama hatta balıklama daldığını hissediyordu. Biraz önceki konuya ani bir dönüş yaptı.
- Ama böyle bir bilince rağmen çokta diplere batmışta sayılmam yine de.
- Tabi canım. İçinden geçirmeden edemedi. ‘Keşke içimden daha fazlası gelse de ben kendimi oraya adayabilsem. Ah ne huzur yarabbim.’
Yıllarca mesleğini yapmamış olmasından doğan bir acemiliği hissetse de Ufuk, bu konuda kendi düşüncelerini paylaşmak istiyordu.
- Mümkün olacaksa, seni kayıtsız şartsız ve rahatsız eden yargılamasız bir iç huzuruna eriştirecekse ve daha nice güzelliklere önayak olacaksa keşke diyiverdi bir anda.
- Dr, kendi başa çıkamazlığını açığa vurma. Dedi aniden.
- Bak, beni çok eleştiriyorsun. Onunla hasta doktor değil iki arkadaş gibi konuşmak istiyordu. Mesafeyi biraz olsun aşmak istiyordu. Çünkü onun soğuk duruşuna rağmen böyle daha rahat olabileceğini hissediyordu. Hem kendisi dememiş miydi daha önce ‘bana burada özel bir seansta bulunduğumu saat ya da ücret konusunu açarak hatırlatma’ diye. Demek ki istediği buydu. Elinde olmadan sıcak bir gülümseme belirdi yüzünde.
- Çok açığın var.
- İşte şimdi hoş geldin sevgili hastam. Ona, kendin olmaya başladın demek istedi. Ama bunun yeni bir savunma geliştirmesi açısından zararlı olabileceğini düşünüp vazgeçti.
- Hani beni methettikleri için gelmiştin.
- Onlar methediyor, ben değil. Hem onların ve benim ‘benlerimiz’ farklı. Derken kafasını ve göğsünü işaret ediyordu.
‘Ben’ temasını fazlasıyla irdelemesinin bir nedeni burada daha çok dış etkenlerden ziyade şimdiye kadar içinde olup bitenlerden bahsettiği için yine dönüp dolaşıp bu konuya dönüyordu. Ve anlatmak istediği onların ‘ben’i kafaların da onunki ise göğsündeydi.
- Ya da tam tersi. Anlatabiliyor muyum? Dediğinde daha çok gözleriyle soruyordu. Aslında böyle rahat konuşurken ki rahatlığının bir sebebi de doktorun burada hatta mezun olduktan sonra ilk hastası olduğunu biliyordu. Yani bu aslında onu övecek kimsenin olmasının imkanının olmadığı anlamına da geliyordu ancak genç kız bu kadarını düşünememişti.
- Haklısın.
- Hem ben ucuz diye geldim.
- Yine başlama. Hani ben sana saati sende bana parayı hatırlatmayacaktın.
- .....
- Peki, başka takıntıların, affedersin onlardan böyle bahsetmemin bir sakıncası var mı?
- Yoo, adı bu. Bende öyle diyorum.
- Yani ilk defa bir şeyi itiraf ediyorsun. Dediğinde bu sefer kendisine çok kızdı. Yani bu kızın açıklarını yakaladığında yüzüne vurmaktan hiç çekinmiyordu. Sanki onu gerçek bir hasta olarak görmüyor gibi davranıyordu bazen.
- Ne olmuş?
- Hiç. Peki diğerleri neler? Var mı ya da?
- Evet, ama önce şu not almandan vazgeç, canımı sıkıyor. Dedi. Neredeyse cebindeki küçük ses kaydeden cihazı gösterecekti örnek olarak. Ancak doktor aynı anda aynı şeyi düşünüyordu zaten. Yine de yazmaktan başka yapabileceği bir şey de yoktu. Ama bu yöntemin yani yazmanın faydası olduğu kadar zaman kaybına da neden olacağını düşünüyordu. İkna etmek için yine başa döneceklerdi bir kere. Aslında gerekli olduğuna inanıyordu, çünkü o an unuttuğu şeylere bir sonraki randevuda geri dönmesi gerekecekti. Ancak hiç görmeden üzerinden atladığı noktaları da yakalayacaktı böylece. Yani yazarak kaydettiğinde işi daha zordu. Notları şöyle bir kontrol ettiğinde bazen kısaca yazdıklarını kendisi bile anımsamayacaktı. Dinlerken ise her şeyi tekrar oraya dönmüş gibi hatırlayacaktı. Yine de önce onu ikna etmesi gerektiğine inanıyordu.
- Bazı şeyleri kabul etmelisin. Evet, sen tam anlamıyla bir sohbet istiyorsun, ama bunları da en azından benim anılarımı not etmem olarak değerlendirebilirsin herhalde. Öyle değil mi? Zayıf bir örnek vermişti.
- Hayır, değil. Bu düpedüz öyleymiş gibi yapmak olur. Ben sana para verdiğimi bile unutmak isterken ve bunu unutamadığım için zorla bastırdığım halde sen bir de başka -mış, -miş’leri karşıma çıkarıyorsun.
Ondan ne kadar şüphelense de bazen onun gerçek bir hasta olduğunu da düşünmüyor değildi.
- Senin paran çok mu değerli?
- Tam tersi, şimdi birisi çıksa karşıma ve benden hepsini istese eve nasıl gideceğimi bile düşünmeden cebimdekinin hepsini çıkarır veririm.
- Peki, sadece bana verdiğin için mi bu rahatsızlık? Seni tedirgin eden.
Neredeyse onunla kavga edecekti. Aynı sorunun daha sakin ve sağduyulu sorulması gerektiğini düşünüyordu. Onunla konuşurken bir yandan da kendisiyle mücadele etmesi gerektiğinde çok yoruluyordu.
‘Ne olurdu, sanki bu kızda sanki şu yeni gelen hasta kız Cemre gibi olsaydı.’ Dedi içinden. İçinden biran böyle bir istek geçirdiyse de ve ona karşı gerçekten yardım etme isteği taşısa da yine de Yağmur’dan geçemeyeceğini de hissediyordu. Ona birkaç hafta içinde çok bağlanmıştı. Tüm asiliğine rağmen ilk hastasına karşı taşıdığı onca endişeye karşın birde aşık olmaktan korkuyordu. İçinde ne kadar büyük bir korkuyu büyüttüğünü de düşünmüyor değildi. Az değil aşktı bu gittikçe büyüyen ve kabına sığmayan mayalı hamur misali kabaran bir duyguydu. Kimse sonsuza dek saklayamazdı ki onu. Ancak yine de emin olamadığı bu şeyin analizini de hep erteleyip duruyordu.
- Senin yanına gelebilmek için onu gardiyana veriyorum sanki. Dostluğunu satın alıyorum ya da metroya binmek için bilet kullanıyorum. İşte hepsi bu kadar saçma. Senin için para veriyorum.
Dediğinde ‘senin için’ sözcükleri Ufuk’un hoşuna gitmişti. Hala bunu sorgulasa da düşünmüyor değildi. Engeller aşkın önünde ne kadar bent kurabilirdi ki? Elinde olmadan çok anlamlı bir;
- Bu hoş..sözcükleri döküldü dudaklarından.
- Bence değil. Dedi Yağmur. Hala sırdaşıyla görüşmek için para ödemesinin saçmalığını düşünüyordu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.