İKİ HARMAN YANDI
Sabahın körüydü ve ayazdı. Oldukça sert bir esin esiyordu. Esen rüzgar ağaçları devirecek hızda ve güçteydi. Soğukta iki büklüm olan keçiler harmanın duldasına sığınmak için koşuşuyorlardı. Daha çocuk yaşta olan Hasan ve Ahmet soğuktan yanakları
pembeleşmiş ve ayakları kütleşmiş olarak keçilerin arkasından hızla koşuştular. Hasan’la Ahmet’in üzerindeki gömlek sanki vücutlarına yapışmıştı. Hasan Ahmet’i yakındaki evlerin birine gönderdi ateş getirmesi için . Ahmet arkasından vuran poyrazın tesiriyle çabuk çabuk yürüyor, keklik gibi sekiyordu. Halbuki soğuktan her yanı uyuşuktu, devinecek hali bile yoktu.
Ahmet, İmoların haymasının kenarında biraz fışkı (at gübresi) topladı, közü alıp at gübresinin içinde götürmek icin içeri girdi. İçeri girer girmez her bir yanı sızladı. İmolar çocuğun ısınması için yardım ettiler. Sırtına bir aba giydirdiler, başına bir dolak sardılar. Ahmet İmolar’da fazla durmadı, Kendisi ısındıkça Hasan’ın donduğunu hissediyordu. Biraz ısındıktan sonra ateşi alıp Hasan’a kavuşturdu. Ahmet Hasan’ın yanına geldiğinde Hasan’ın dişleri soğuktan zangırdıyordu. Hasan, Ahmet"e sap-saman, çer-çöp getirmesi için işaret etti anlatabildiğince. Ahmet’in damarları gevşemişti artık. Koşa koşa harmandan bir deste sap getirdi. Harmanın kenarında sapları tutuşturdu. Buğday başaklarını karaca olarak ayırmak istiyordu. Poyraz git gide daha şiddetlenmişti. Dışarda kimseler yoktu. Herkes soğuktan kovuklarına çekilmişti sanki. Ateş yeni yeni alevlenmişti. Ahmet başakları ayırmak için ateşi karıştırdıkça rüzgar hızlandı. Bir ateş parçası harmandaki sapların içiçne düştü. Harman tutuştu, kısa sürede bütün saplar yandı. Harmanın yandığını gören Ahmet’le Hasan dillerini yutmuşçasına tazı-tavşan halinde dağa kaçtılar. Harman yandıkça yanıyor, yanıyordu. Alev büyüdükçe kovuğundan fırlayanlar çoğaldılar. Her gören bir başkasına "bir harman yanıyor" diye bağırıyordu. Kısa sürede köyün içinde kazmalı, kürekli, satıllı, kovalı otuz kadar insan toplandı. Toplananlar harmana doğru koşuşmaya başladılar. Evinden çıkan herkes kalabalığın peşine takıldı. Her kafadan öfke dolu kinli bir ses çıkıyordu:
_Ocağı sönesiceler ne istiyorlardı harmandan?
_Cambaz Ali ne yapmış ki bunlara?
_Bunu bilmezler yapmış olmalı. Bilirkişi düşman da olsa bunu yapmaz.
_Yapmaz elbette. Hem Cambazın kimlere ne düşmanlığı var ki?
_Öyle ya Cambaz kimin tavuğun kiş demiş ki?
_Haklısınız ağalar, hepiniz haklısınız. Cambazın kimseyle düşmanlığı yok. Ama ortaklarının düşmanları çok. Onların düşmanları harmanı yakmış olabilirler.
Buna benzer bir sürü lakırdıyle harmanın yanına gelen köylüler harmanın külüne tükürüp çeşitli küfürler savururlarken Ali Dede geldi.
_Selamünaleyküm.
Köylüler kaşlarını çatarak "aleykimselam" dediler. Ali Dede konuşmaya başladı.
_Çocuklar ateş yakarken harman tutuştu, küfretmenizi değmez. Bilerek yapılan bir iş değil bu. Dinleyenler herbiri bir taraftan "Allah kahretsin, kocaman bir harmandı., hepsi yanmış, hepsi...." diye homurdandılar.
Harman Cambaz Ali’yle Murtazalarındı. Harmanın yanmasına sebep olan Ahmet , Cambaz’ın öz oğlu, Hasan da Şaro Musa’nın oğluydular. Kalabalık köye döndü. Köy odasında toplandılar. Cambaz Ali hakkından vazgeçirilerek Şaro Musanın Murtazalara 600 lira ceza vermesi kararlaştırıldı.
Murtazalar adam öldürma suçundan sabıkalı olarak dağa çıkmışlardı. Sürekli dağda kalıyorlardı. Herkes çocuklarını onlarla’ o eşkıyaların adını söyleyerek disipline etmeye çalışıyorlardı. Harmanın yandığını haber alan Murtazalar hemen köye indiler. Köyde Musanın kardeşi Şaro Ahmet "biz para falan vermeyiz, bu yangın iki bilmezin elinden çıkmış bir kazadır. Bunda bizim suçumuz yok." Murtazalar bu lafa çok ama çok kızdılar. Karanlık çöktükten sonra Murtazalar Şaro Ahmet’in koca harmanına doğru yollandılar. Ark boyunca giderlerken çoban Huso’yla karşılaştılar. Mavzerlerini paltolarının altına gizlemişlerdi. "Şaro Ahmet’in harmanı nerde? Tanesine bakacağız, tohumluk olur mu acaba." diye Huso’ya sordular. Huso harmanı işaret etti. Huso Murtazaların harmanı yakacaklarından emindi, ama kurşunlara kurban gitmemek için soğukkanlılıkla cevap vermişti. Murtazalar gözden kaybolduktan sonra Huso tabanlara kuvvet diyerek yokuş yukarı köye doğru hızlandı. Huso köylülere anlatana kadar Murtazalar deredeki koca harmanı yaktılar, kendileri de kıyıdaki kayalığa orurup gizlendiler. Harmanın alevi taa yakın köylerde görülüyordu. Köylüler ağız dolusu küfürlerle harmana doğru üşüştüler. Harmana sığmayan sapların yanmasını engellemeğe çalıştılar, ama beceremediler.. Köylülerin küfürlerine dayanamayan Murtazalar küfürler savurarak beş mermi yağdırdılar harmana. "Harmana yaklaşmayın, canınıza okuruz" diye bağırıyor, üstelik küfür ediyorlardı. Murtazaların sesi dağlarda yankılanınca köylüler suspus olup harmandan uzaklaştılar. Ne yapsınlar, korku başa belaydı. Harman köylülerin gözlerinin önünde çatır çatır yandı. Köylüler insanlıktan, çaresizlikten utandılar, ama bir şey yapamadılar, için için küfür etmekten başka bir şey yapamadılar. Köylülerden en çok öfkelenen ve yırtınan Şaro’ydu. "Ulan dinsizler, ulan gavurlar............." diye bağırıyor, sesi dağlarda yankılandıkça daha da yiğitlenip habire bağırıyor, bağırıyordu.
1968
İsmail Cömertoğlu