Diyaloglar -3- Dr. ye mektup;
Duygularını bir çocuk masumluğuyla gizli, içinde büyütmenin belki de sevdirmenin yolunu arıyor, ama gün geçtikçe hastasına daha da büyüyen bir sevgiyi besliyordu. Ve bu duygu önü alınamaz bir şekilde büyüyordu.
Dr. ye mektup;
Bunu sana hiç söylemeyebilirdim:
Bana kızdın mı, yine de bilmiyorum, ama kendi tezimi hazırlarken sana da zevkli bir oyun oynadığımı zannetmiştim. Ve oynarken dahi çok yardımcı odun bana.
Eğer gerçekten br iç gerginliğim ve bastırılmışta olsa derin sorunlarım olmasaydı sana yine de samimi sızlanışlarda bulunabilirdim. Bilmiyorum belki de..
‘Sızlanış’ kelimemin hoşuna gideceğini biliyorum. Sen çk kullanıyorsun bu kelimeyi. Bense serzenişi.
Ama bu saçma ve belki de yine de aptalca olan br oyundan ileri gidemezdi.
Beni hem eğlendirdin – çk ama çok sağ ol- hem de çoğu zaman –ki çoğu zaman ben bile fark edemeden iyileştirdin görünmeyen yaralarımı.
Seni güldürecek, ilk hastan ve ‘yalancın’ olmaktan çk memnun oldum. Teşekkür ederim. Sanki sana yazarken aslında bana yazıyorum ve kendime teşekkür ediyorum. Aynadayım, yansımam sen. Ama hatırlamadan ve hatırlatmadan da edemeyeceğim br filmde duymuştum;
Ölüm; belki de kendi yüzünü görecek br ayna bulamamaktır. Demişlerdi. Doğruluğu nedir bilmem ama..
Böyle işte…
Dikkatini çekecek biliyorum ben biri br, çoğu çk, şeyi de şy diye yazıyorum. Tek farkımız bu seninle benden.
yalancı kız..
Yazıyı genç kızın yanında ve artık ezberlemiş olduğu satırların birçoğunu yüzüne bakarak okuyordu.
- Ne bu, bir veda mı?
- Evet, gidiyorum.
- Nereye?
- Nokta. Yağmur hüzünlüydü ancak rolündeki ukalalığını elinden bırakmadı yine. Herkesin hayatında birden açılan ve birden kapanan paragraflar vardır dr. tıpkı karşıdan açılan br pencereden birisi gelip onu kapatana dek süren kısa süreli cereyan gibi bir şey bu. Bu da burada kapandı. Kapatan kim bilmiyorum, yaptıklarıma ve işimin bitmesine rağmen. Dediğinde ayağa kalkmıştı bile. Karşısındakinin elini dahi sıkmadan vedasız bir vedanın ardından birkaç adımda yönelmiş olduğu kapının önüne gelmişti bile.
Kendisine Yağmur’un;
- Benim duygularımın zaten kendisi uyuya kalmış, onları bir türlü uyandırmamışım. Karabasan misali sözlerini anımsatıyordu. Engel olamadı yine de.
Elini tokmağa attığında doktoru arkasında hissetti. Onun geldiğini fark etmemişti. Hata sanki çok eskiymiş izlenimi veren sandalyesinin gıcırtısını bile duymamıştı bu sefer.
Ve şimdi onun kollarının boynundan uzatılıp, göğüs kafesinin hemen üstünde birleştiğini gördü. Yüzü sağ kulağına iyice yaklaşmıştı ve tutuğu soluklarını hissediyordu ensesinde. Aylin’in şiirini anımsadı ilk kez ve anladı.
Sen, kaçan bir ürkek ceylansın dağda,
Ben, peşine düşmüş bir canavarım!
İstersen dünyayı çağır imdada:
Sen varsın dünyada, birde ben varım!
(*N.F.K.)
Doktor;
- Hayır, gitmiyorsun. Diyordu. Yağmur olduğu yerde, eli hala kapının tokmağında kıpırdamadan bekliyordu. Aslında zorlansa da sadece duruyordu. Ne şaşkınlık hissediyordu ne de bir olağanlık.
- Neden?
- O aniden açılıp kapanan parantezleri ben pek sevmiyorum. Hem kim bilir belki de daha kapanmamıştır. Sen örttün mü o kapıyı.
- Hayır.
- Bende örtmedim. Bu pekala senin sanrılarından birisi de olabilir hala. Biliyorsun yaptığın bir oyunda olsa oradaki sendin. Ve ben gerçektim. Burada hep vardım. Öyle dememiş miydin?
- ………
- Yağmur.
- ………
- Birde ben o parantez mi paragraf mı her ne ise işte onun içinde gerçekten yer almak istiyorum. Ve baştan söyleyeyim bunun dr. ve hasta etiğine uymadığını belki bende savunabilirdim. Ama parantezi birlikte kapatalım ve içerisi ikimiz içinde oldukça geniş olsun. Olmaz mı?
- Tekrar hasta olacağım sanırım. Senin ve şu çok sahip çıktığın simgelerim yüzünden.
- Ve ilacın hep yanında olacak. Bunu istemez misin?
- Ben her zaman sorunu seven bir insanım. Seninle nasıl başa çıkarım. Sen tam bir sorun savarsın.
- İşte bir sorunun odu bile, ben. Hem de ömrünce başından savamadığın bir ‘mesele.’
- ……
- Tamam, arada bir gözünün önünden toz olmaya çalışırım.
- Tamam. Oldu o zaman.