Hiçkimsenin Hayatı!
O an yıkıldı, ne yapacağını bilemez hale geldi. Hiçbir şey yapmak istemiyordu, sadece zaman aksın ve o sadece öylece hareketsiz, sessiz, aklı karmakarışık, isteksiz.. ölüden farksız bir halde yatsın istiyordu. Zorunlu kalmadıkça hiçbir şey için yerinden kalkmaya niyeti yoktu. Uyudu, uyandı, bir daha uyudu, bir daha uyandı… Artık uykuyla uyanıklık iç içe girmişti onun için. Uyuyup uyumadığını, ne hissettiğini, ne düşündüğünü bilemez haldeydi. Arada bir kapının ya da telefonun çaldığını duyar gibi oluyordu, ama bunun bir rüya mı yoksa gerçek mi olduğunu bilmiyordu. Ruhunu yitirmişti, yaşam enerjisi kalmadı. Arada bir kalbi kabararak, hıçkıra hıçkıra ağlamak ya da uzun süre üstünde yattığı için ağrıyan bir yeri olduğunda yatış şeklini değiştirmekten başka bir hareket yapmıyordu. Zaten bir süre sonra bütün vücudu ağrımaya başlamıştı ama o sanki bunu hissetmiyordu. Sorsanız nefes alıp almadığını bile söyleyemezdi. Ne açlık ne susuzluk hissediyordu. Gözlerini, onları artık daha fazla kapalı tutamaz hele geldiği zaman açıyordu, ama hiçbir şey görmüyordu. Baktığı şey sanki yoktu, sanki bir yerde değildi, zaman yoktu onun için, duraksız akıp giden bir şey vardı, o da onun içinde hiçbir yerdeydi, hiçbir şeydi. Odasının panjurları ve perdesi de çekikti, hava kapalıydı ve yorganını da ölülere yaptıkları gibi tamamen üstüne çekmişti. Gerçekten de gece mi gündüz mü bilmiyordu. Zaten bunun da onun için bir önemi yoktu. Hatta hala güneşin doğabildiğine bile inanamayacak haldeydi. Sonsuz bir karanlık vardı onun için yalnızca. Bir şekilde var olduğunu biliyordu, ama ölü müydü, yoksa yaşıyor muydu bundan bile emin olamazdı. Hem zaten ölmek de neydi ki? Eğer bu hali yaşamaksa, ölmekten bir farkı yoktu. Nasıl bu hale gelmişti? Onu bu hale getiren bir kişi olabilir miydi? Bir insan, bir insanı bu hale getirebilir miydi ? Her şey iyi başlamıştı, her şey gibi! Ama sonra olanlar neydi? Ne yapmıştı ki bunlar başına gelmişti? Suçlu kendisi miydi? Ortada bir suç var mıydı? Eğer varsa ve bu yaşadıkları da o suçun cezasıysa, cezayı çeken kendisi olduğuna göre suçu da kendisi işlemiş olmalıydı. Ama o zaman cezayı veren kimdi? Suçu kime karşı işlemişti? O neredeydi? Bu bir infazdı ve bu kadar ağır bir cezayı gerektiren suçu neydi? Kötü bir ilişki mi? Ama bu ilişkinin sonucunda ceza çeken kendisiyse, karşı tarafta hiçbir iz yoksa, o zaman suçu nasıl ona karşı işlemiş olabilirdi? İşlediği suçun karşı tarafa verdiği zarar neydi? Eğer hiçbir zarar vermediyse, bu o kişiye karşı işlenmiş bir suç olabilir miydi? Yoksa suçu kendisine karşı mı işlemişti? Peki suçu kendisine karşı işlediyse, cezayı da kendisi çekiyorsa ve bu ceza bir infazsa, yargılayan, cezaya karar veren kimdi? Bunların hepsinin cevabı kendisiyse, fail de kurban da yargıç da kendisiyse bu durumda cezanın ortadan kalkması gerekmez miydi? Cezayı ortadan kaldırabilmesi gerekmez miydi? Ama yapamıyordu. Bu haline bir son veremiyordu. Peki ya ilişkiyi yaşadığı kişi onu bu durumdan çıkarabilir miydi? Suç kendisine karşı işlenmediyse bu kişi neden gelmiyordu? Neden onu bu halinden kurtarmak için bir şey yapmıyordu. Yoksa sahiden de onun bu hale gelmesinin nedeni o kişi miydi? Bu durumda o hem kurban hem de cezayı çeken mi oluyordu? Öyleyse o kişi niye ceza çekmiyordu? Yoksa ortada bir suç yok muydu? O kadın bu nedenle mi gelmiyordu? Bir suçu da yoktu, ona karşı da bir suç işlenmemişti ve onun gelmesini gerektirecek hiçbir şey yoktu. Ama eğer durum buysa gerçekten de o kadının gelmesini gerektiren hiçbir şey olmaz mıydı? Bu ilişki bir sevgiye dayanmıyor muydu? Öyleyse sevdiğinin infazı bir kadının sevdiğine gitmesi için yeterli bir neden olmaz mıydı? Ama o kadın yoktu işte. Gelmemişti. Adam sonsuz karanlığında yalnızdı ve o kadın, onu seven kadın bu infaz olurken ortada yoktu. Peki kadının infazdan haberi yok muydu? Bu nasıl olabilirdi? Adamın onu sevdiğini biliyordu, bu durumda bu yaşananların da onu bu hale getireceğini bilemez miydi? Hem adam da ona iyi olmadığını, hatta acı çektiğini söylememiş miydi? Öyleyse olan nedir? Neden adam ölmekteydi ve kadın bu duruma hiçbir şey yapmamaktaydı ? Sevginin böyle bir boyutu olabilir mi k i? Sevdiğinin öleceğini bilmek ama bir şey yapmamak mümkün müdür? Kadın onu hiç sevmemiş miydi yoksa? Ama ona sevdiğini söylememiş miydi? Şimdi sevgisi mi bitmişti? Ya da sevgisini kendisi mi bitirmişti, bu ilişki olamaz, olmaması gerekir diyerek? Yine de gelmemesi mi gerekirdi ? Ya kadın şimdi gelse ne olur? Belki infaz gerçekleşmez ama ya şimdiye kadar olan infaz, bu da hiç olmamış gibi olabilir mi? Bu soruların bir cevabı var mı? Varsa kimde bu cevap ve adamı kurtarabilir mi? Bu bilinmiyordu. Adamın bu halini bilen de yoktu zaten. Birkaç kişi bir şeyler biliyordu, ama yaşananları bilmek birinin kalp yarasını anlayabilmek için yeterli olabilir mi? Her kalp aynı mıdır ki aynı olaylar aynı ölçüde yaralara neden olsun? Bu durumda adama olanları bilebilecek tek kişi olabilir, bu da o kadındır. Ortada olmayan o kadın. Adım adım infaza giden bu adamın tek şahidi, olanları onunla beraber yaşayan o kadın. Umutsuz bir durum bu. Zamanın da ilaç olamayacağı, olsa olsa morfin olabileceği; acıyı, acının nedeni olan duyguyu ortadan kaldırmadan bastırabilecek bir ağrı kesici olabilir zaman yalnızca. Ama bazı acıların izleri sonsuza kadar varolmaya devam eder. Fırsat bulduğu anda acının kendisi de ortaya çıkar yeniden. Bazı acılar asla yok olmaz. Adamın yaşadığı acı da böyle bir acıydı. Adam ölmek istiyordu ama kendini öldürecek kadar cesur/korkak da değildi. Bir şekilde yaşamaya devam ediyor şimdi. Yorganının altında, kendi karanlığında, hiçbir yerde ve hiçbir zamanda, aslında ölüyken, yaşamaya! devam ediyor şimdi.