- 1286 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KAYIP ÖYKÜSÜ
KAYIP ÖYKÜSÜ
Ancak akşamları bir arada olabiliyordu aile. Anne baba çalıştığı,çocuklarda okulda olduğu
için böyleydi. Çok az bir arada olabiliyorlar,bu zamanları da iyi değerlendirmeye çalışıyorlardı. Bir arada oldukları sürenin büyük bir kısmını yemek hazırlığı ve yeme eylemi alıyordu.Ancak yemekte ve ondan sonra da yatma vaktine kadar kalan birkaç saati aile bir arada geçirebiliyordu.
Bu vakitlerinin bir kısmını,kış ise içeride televizyon karşısında çay içerek ve herkes durumuna göre kitap,gazete,dergi okuyarak. Çocukların ödevleri varsa ki genellikle olurdu
Çocuklar ödev yaparak geçiriyorlardı. Yazın veya ilkyaz,güz ise hava durumu müsait olduğu sürece bahçedeki küçük çardağın ışığını yakıp yemeklerini orada yiyip ,çaylarını orada içip
sohbet ederek geçiriyorlardı.
Bu sohbetler genellikle çocukların daha küçükkenki yaşantıları ile ilgili olurdu. Çocuklar kendilerinden bahsedilmesini çok severlerdi. Bazen annenin veya babanın başından geçen bir olayda olabilirdi bu. Hele bazı anıları birçok kez dinlemekten bıkmıyorlar her tekrarda zevkle
istiyorlardı Bu anılar anlatılırken zaman zaman sorular soruyorlar,her dinleyişte yeni bir ayrıntıyı keşfediyorlardı . Bir çok yerinde kahkahalarla gülüyorlardı. Bu çocuk kahkahaları ve çığlıkları bahçeyi,geceyi,gecekonduyu şenlendirirdi.
Gene o günlerden biriydi. İlkyazın sonları olmasına rağmen hava serin ve yağmur yüklü kurşuni bulutlarla kaplıydı. Herkes sırtına ,hırka ,süeter vb. üşütmeyecek kadar giysi geçirmiş,çardağın altındaki hantal masanın başına oturmuşlar,ceviz ve çam ağaçlarının
Yapraklarıyla rüzgarın oynaşmasından çıkan seslere karışan Ankara’nın kızgın homurtularına karışan iğde,hanımeli,akasya kokuları içinde ,yüzlerine sırtlarına asma ve sarmaşık yaprakları sürtünerek çay içip çekirdek çitliyorlardı.
Küçük çocuklardan birisi ,bir anıyı tekrar anlatmasını istedi anneden;
-Anne,nasıl düğüncülerin arkasına takılıp ta kaybolmuştun? Bir daha anlatsana.
- Oğlum kaç kere anlattım. Neredeyse ezberlediniz artık.
-Olsun olsun.Bir daha anlat n’olur.
-Sizden küçüktüm. Okula daha yeni başlamıştım. Köyden göçüp gelmiştik onun için biraz saftım galiba. Şehirde yetişenler gibi uyanık değildim.
-Anne gerçekten bazen o kadar saf davranıyorsun ki,halen de öylesin bence.
Bunun büyük oğul söylemişti.
Anne devam etti çayından bir yudum alarak.
- Benden biraz büyük iki komşu kızı vardı.Büyük dediysem bir yaş büyükler.Benden
bir üst sınıfta okuyorlar. Onlarla oynardım. Hep ben ebe olurdum. Ne yaparlar ne ederlerdi bana yakalanmazlardı. Onları bir türlü söbeleyemezdim. Hep ben ebe oluyorum,oynamıyo-
rum diye sızlanınca birisi bana yakalanır, ama bir iki dakika sonra ebelik gene bana geçerdi.
Ben köyde doğmuş ve büyümüştüm,onlar ise kentliydiler. Gözü açıktılar.Ekmedikleri yerden biçiyorlardı. Annelerine ,babalarına,büyüklerine rahatça yalan söyleyebiliyorlardı. Bizler bırak yalan söylemeyi düşünemezdik bile. Hem gerk te yoktu ki yalana. Gidip bakkaldan canlarının istediğini alıyorlar,yiyip içiyorlar,bize de hiç vermiyorlardı. Ama bizim elimizde canlarının istediği bir şer olduğu zaman her türlü şeyi yaparak elimizden alıyorlardı. Bakkal-
dan ailelerinden habersiz aldıklarını ailelerinin açtırmış olduğu veresiye defterine yazdırara
rak ödetiyorlardı. Anneleri,babaları bu işin farkında mıydı,değil miydi bilemiyorum. Bizimki-
ler olsa keserler dayaktan öldürürlerdi bizi, Hele annem …
- Haydi anne , şu düğüncülerin ardına nasıl takıldığına geç artık.
- Anlatacağım da önce bu kızdan bahsetmem lazım. Adı neydi be! Aysel mi,Nursel
m i? Öyle bir şeydi ya… Neyse kaybolmamla o kızlardan birinin ilişkisi varda onun için anlatıyorum.
Gene bir gün onlarla oyun oynamış yorulmuştuk. Baktık ki sokağın başından düğüncüler geliyor. Davul,zurna,ortada dev anası gibi kocaman karınlı,kocaman dötlü, kocaman memeli
kadınlar her tarafları löpür lüpür ediyor onlar oynadıkça her yerleri ayrı oynuyor.Kadın,er- kek ,çoluk çocuk epeyce bir kalabalık. Hep birlikte bir türkü tutturmuşlar davul zurnaya eşlik
ediyorlar. “ Osman Abim evde mi,evde mi? Üç odalı yerde mi, yerde mi? Ah kadifeli evde mi?”
Bu türküyü duyunca bende bir merak başlamasın mı. Onun türkü olduğunu da bilmiyorum ya.
Bunlar Osman adında birisini arıyorlar ama neden böyle grup halinde davul zurnayla ,oynayarak arıyorlar? Bulunca ne yapacaklar? Niye Osman’ı soruyor bu kadınlar? Bir yandan da hayalimde adından dolayı olacak. Kocaman bıyıklı,iri yarı bir adam. Mor kadifele
lerin ardından kara kafasını çıkartmış kötü kötü bakıyor.
- İlahi anne. Türküyü gerçek sandın öyle mi? Osman Abiyi aramaya çıksaydın
bari.
- Oğlum ne bileyim ben öyle bir türkü olduğunu.Ben Osman ağabeylerinin evini arı-
yorlar,oraya gidiyorlar sandım. Asıl Osman’ı bulunca ne yapacaklarını çok merak ediyorum.
Gidip ne yapacakların göreyim diye takıldım arkalarına. Onlar gidiyor ben gidiyorum. Ha bire de o türküyü söyleyip oynuyorlar. Ardı gelmiyo türkünün bir türlü. Hep sorup duruyorlar.
Ardından neler söyleyeceklerini de merakla dinliyorum. Bunlar Osman Abilerini bulunca ne söyleyecekler, onunla ne yapacaklar öğreneyim diye gidiyorum arkalarından. Gözüm kulağım hep onlarda,dikkatle izliyorum ki başka bir şey söylerlerse Osman Abi ile ilgili öğreneyim diye.
Kaç sokağı döndük,ne kadar yürüdük ? Kaç cadde ,mahalle geçtik hiç bilmiyorum. Nihayet dü ğün kafilesi bir eve girdi. Bende arkalarından. Ama bir şey olduğu yok. Osman ağabeylerinin evini buldular ama bir şey olduğu yok. Başka türküler söylenmeye başlayınca ben biraz ayıkır gibi oldum Osman Abi nin türkü olduğuna. Onlar oynayıp gülmeye devam ederken birden aklıma geldi. Ben eve nasıl dönecektim şimdi? İçime ılık ılık bir şeyler akıverdi.Dizlerimin bağı çözüldü. Bir hoş oluverdim kaybolduğumu anlayınca.
Çocuklardan kahkahalar yükseliverince gülme hepsine bulaştı
- Ilık ılık ne akıttılar içine?
- Ne bileyim be .Heyecandan ne yaptığımı ne yapacağımı şaşırıp kaldım öylece.
- Eee,geldiğin yoldan geri dön.
- Ah, geldiğim yolu bir bilsem. Azıcık mahalleyi tanısam döneceğim ya heyecandan
kaç sokak ,kaç ev, kaç mahalle geçtiğimizi hiç düşünemiyor hatırlayamıyorum ki.
- De hadi anlat .Sonra ne oldu?
- Ne olacak. Evin yolunu bulamayacağımdan emindim.Artık kayboldum diye düşünü-
yordum. Bir yandan çevreme kaybolduğumu hissettirmemeye çalışıyor paniklemiyorum.ağlamıyorum ama içimde fırtınalar kopuyor. Derken aklıma geldi; bu düğüncüler nasıl olsa geri giderler ,bende geldiğim gibi onlarla giderim diye düşündüm. Bu düşüncem beni biraz rahatlatsa da yinede kayıptım sonunda. Biraz bekledim ama gidecekleri filan yok düğüncülerin. Oynayıp,gülüp,türkü çalıp duruyorlar. Tanrım ne yapacağım şimdi?
Tam bu sırada benim yaşlarımda bir kız çocuğu gördüm. Hemen yanaştım yanına ve ne zaman gideceklerini ona sordum. Yemek yiyeceklerini,oynayacaklarını,gelin alacaklarını,daha çok duracaklarını söyleyince moralim gene bozuldu. Başıma neler gelebileceğini düşündükçe ödüm kopuyor. İçimden ağlamak geliyor ama utandığımdan ağlayamıyorum da. Kaybolduğum anlaşılacak ağlarsam.
- Erkekliğe mok sürmüyorsun yani.
- Erkek değilim ama öyle.Bir süre daha ğeçti. Bir köşeye çekildim bekliyorum. Bir
yandan da ,baba yiyesiceler ne var bu kadar yemek yiyecek ,bu kadar oynayıp eğlenecek ne var bir an önce dönsenize evlerinize diye söylenip duruyorum. Bu sıralarda onu gördüm. Hiç
sevmediğim kızı. Sevinçten uçacağım neredeyse,ama hiç belli etmemeye kararlıyım gene. Size onu sevmediğimi,neden sevmediğimi söylemiş miydim? Hani oyun oynarken beni hep ebe yapan komşu kızlarından birisiydi bu. Onu sevmeyişimin bir nedeni de şu;herkesin evine davet edilsin edilmesin hiç utanmadan girer,çıkar ,davet edilmeden yer içer. Kendi evlerindeymiş gibi istediğini yapardı. Bir akşam enem yer sofrasını sermiş,biz üç kız kardeş te oturmuş sarımsaklı yoğurtlu madımak yiyorduk yufka ekmekle. Annemler önceden yemişlerdi ve biz üç çocuk için sofrayı sermiş,üçümüze bir tabak yemeği hazırlayıp ortaya koyarak kendisi mutfağa işlerini yapmaya gitmişti. Bu içeri destursuz girdi. Hiç çağıran teklif eden olmadan oturdu soframıza. Yemekten bir sokum aldı,tadını beğenmedi. Tuzluğu alıp eline iyice tuzu doldurdu yemeğin her tarafına,bir güzel de karıştırdı kalkıp gitti. Bizim karnımız aç
yamaya devam edeceğiz ama ne mümkün. Birer sokum yemek alan geri çıkartıyor ağzından.
Yemek tuz şepi ,yenilir yutulur tarafı yok. Kardeşlerimle biribirimizin gözüne bakıp kalktık sofradan. Ogün aç kalmıştık. Annemin neden yemediğimizi sorup yedirmeye çalışması da bir işe yaramadı. Bizler de nedenini söylemiyoruz. Söylesek belki bir çaresini bulacak annem. Karnımızı doyurmamız için belki başka şeyler yapacak ama korkudan bir şey söyleyemiyoruz da. O gün aç kaldık. Bu ve buna benzer bir çok olay olduğu için o kızdan nefret ediyordum ama orada görünce can dostumu,kardeşimi görmüş kadar sevindim. O benim kurtarıcımdı.
Her şeyi bir kenara bırakıp vardım yanına. Ne zaman gideceğimizi sordum. O da önceki kız gibi;bir çok tatlı,pasta,yemek,şerbet olduğunu onlardan yiyip ,içip öyle gideceğini söyledi.
Sabırla onu bekliyor,adım adım takip ediyor arkasından bir saniye bile ayrılamıyordum.Nere-
ye gitse yapışık gibi izliyordum. Mutfak,bahçe,odalar adım adım arkasındaydım.Bir kaybetsem orada kalacaktım. Tuvalete giriyor çıkana kadar tuvalet kapısından ayrılamıyordum
- Eee… Eve nasıl döndün?
- Kız karnını doyurdu,yedi,içti,eğlendi,oynadı. Ben kuyruk gibi,gölge gibi arkasından ayrılmadım. O yiyip, içip eğleniyor,keyfine bakıyor ama ben sıkıntılar içinde kıvranıyorum.
Ne yiyebiliyor,nede içip eğlenebiliyorum. Haydi gidelim artık diyorum ikidebir ama onun umurunda değil. Nihayet akşamüzeri eve döndük birlikte.
Evimiz ile düğün evi arası iki sokakmış. Yani kendi mahallemizdeymişim ama ben bilemedi-ğim için kaybolduğumu sanmışım. O kız mahalleyi tanıdığı için rahatmış. Ben gittiğimiz yerlere hiç bakamamıştım düğüncüleri dinleyip izleyeceğim diye.
- Hep kalın bıyıklı,perdenin ardında saklanan Osman Abi yüzünden değil mi?
- Evet .Türkünün gerisini de öğrenemedim. Osman Abiyi ‘de göremedim .Eve dönün-
ce annemden işiteceğim azarların, yiyeceğim dayakların korkusu da boşunaymış.Annem beni hiç arayıp sormamış. Yokluğumun farkına bile varmamış.
Ayrıca bana asırlar gibi gelen o kaybolma süresi birkaç saatten fazla bir şry değilmiş ,bunu şimdi anlıyorum.
Ankara’nın gecekondularından birisinin bahçesinde bir ışık söndü gökteki yıldızlardan birisi kayar gibi. Bahçe sessizleşti. Kedilere kaldı sokaklar. Ailecek toplanıp girdiler içeri.
Mayıs 2005 Ankara