BURUK BİR YAZI....
Köşeye atılmış bir gazete idi.İşyerinde dolabın içerisinde gözden ırak bir yerlerde…
Yüz yüze geldik.
Tamda beynimin karmakarışık,duygularımın depreştiği soğuk bir gece yarısı…
Köşesinde,kıyısında bir yerde gazetenin…
Manşetlerden ırak,alt taraflarda bir yerlerde…
Bir resim…
Ve altında bir yazı…
Tarihine bile bakmadım gazetenin,ismine bile…
Onca haberlerin ki,içimi karartırcasına üzüldüğüm,keyifsizlendiğim…
Yanlış yola düşen genç kızlar,yıkılıp dağılan yuvalar ve kaza haberleri dolu sayfaları olan bir gazeteydi…
Okumadım bile…
Dedim ya,nedense ilişmişti gözüm…
Bu habere takıldım.Okudum…
Şöyle yazıyordu:
“İnsanların savaşı çocukların kavgasına benzer,hepside boş,anlamsızdır;Bu hır gür,bu savaş nereye kadar?Beri gel daha beri,bu yol vuruculuk nereye kadar böyle?Sen bensin ben senim işte”
Ve haber devam ediyordu…
“Yüzyıllar öncesinden kan ve göz yaşı anlamına gelen savaş ve terörü bertaraf etmeye çalışan Mevlana’nın 798’inci doğum günü kutlandı.”
Dedim ya gazetenin tarihine bakmadım,ismine bile…
Gecenin bir yarısı okuduğum bu satırlar beni benden aldı desem yeridir.Sonraları hüzün sardı bedenimi,kopup gittim…
Masamın başında,televizyon açık…
Tam da o anda televizyonda bir spiker,Şemdinli de çıkan tatsız haberleri veriyordu.
İçimde sayısız gelip gitmeler…
Sonra düşündüm:
Meğer ne kadarda güzel deyivermiş Mevlana…
Meğer ne kadarda gün görmüş…
Ölümünün kaçıncı yılıydı unuttum bile…
Hesap bile edemedim o ruh halimle…
Dedim ya;gazetenin tarihine bile bakmadım,ismine bile…