- 614 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
SİNEMAYA İLK ADIM
Eski bir sinemacıyım ben.1969-1982 yılları arasında o zamanlar İstanbul-Kartal’a bağlı kü-
çük birer köy olan Kurtköy,Şeyhli,Yayalar,Dolayoba,Orhanlı,Aydınlı ve Tepeören’de seyyar
sinemacılık yapıp;yazın bahçelerde,kışın kahvelerde filmler oynattım.Şimdi size yaklaşık
onüç yıl süren seyyar sinemacılığa başlamama sebep olan bir olayı anlatmak istiyorum.
Daha önceki öykülerimi okuyanlar,çocukluğumun Kurtköy’deki bir kahvede geçtiğini hatır-
layacaklardır.Sözünü ettiğim köylere elektriğin gelmediği günlerdi.Sinemacı bir Yılmaz Ağbi
vardı ; seyyar sinemacı.Karşımızdaki kahvenin bahçesine makinelerini kurmuş,jeneratörü-
nü çalıştırmış,sinema geldiğini köylüye duyurmak için plaklar çalmaya başlamıştı.Akşam ol-
duğunda ben her zamanki gibi sinemaya gitmek için babamdan para istedim;elli kuruş.
-Vermiyorum para mara ! Ne bu ya her hafta her hafta! demesin mi !
Şok oldum birden.Hiç böyle yapmazdı,inadı tutuverdi.Yalvardım,yakardım nafile.Film bite-
ne kadar ağladım,pencere kenarında.
-Sen her hafta sinemaya mı gitmek istiyorsun ? diye sordu,yanıma gelip.
-Hı hı dedim,sitem ederek.
-Yarın git İzmit’e.Kos helva al.Götür sinemada sat.Hem film izlersin,hem de harçlığını çıkar
tırsın.Sevindim,hiç düüşünmeden kabul ettim.Henüz on-onbir yaşlarında olmama rağmen
babamın tarifi üzerine tek başıma İzmit’e kadar gidip,kos helva üreticisini buldum ve bir
kaç kilogram alıp geldim.Sinema gününü bile beklemeden dilimler halinde kesip,çay tepsisi-
ne yerleştirdiğim kos helvaları diğer kahvelerde dolaşarak satmaya başladım.Çok sevdim
bu işi.Sinemanın geleceği günü dört gözle beklemeye başladım.İlk gün hava bile doğru dü-
rüst kararmadan tepsimi doldurup doğruca sinemanın geldiği kahveye koştum.Köylüler se-
verdi beni.Biraz da sırf onun için satın aldılar helvalarımdan.Film başladığında hemen he-
men bitirmiştim.Yılmaz Ağbi de benden satıcı olduğum için para almayınca neşem ikiye kat-
landı.Bir güzel seyrettim filmi.Ertesi günlerde sinema hangi köydeyse ben ordaydım.Akşam
dan minübüslerle gidip,geceleri de yürüyerek dönüyordum.Sevmiştim bu işi.Hem köyleri
gezmiş oluyorum,hem her gün bedava film izliyorum,hem de para kazanıyordum.Yalnız köy
lerin arası biraz tenha ve karanlık olduğundan,genelde gece onbirden sonra başlayan yü-
rüme olayı pek kolay olmuyordu.Etraf sessiz ve ürkütücü olurdu.Hele yolumun üzerinden
köpek sesi duyarsam,korkumdan uzun süre bu sesin susmasını beklerdim.Çok kötü hava-
larda bazen babam karşılamaya da gelirdi.Sonraları kos helvadan vazgeçip,un kurabiyesi
satmaya başladım.Onları Pendik’ten alıyordum ve daha kolay oluyordu.Aynı fırından halka
galete gibi kahvaltılıklar da alıp,sabahları Kurtköy’ün sokaklarında satmaya başladım.Daha
sonra işi kuru yemişe döktüm.Pendikten kilo ile alıp,kendim paketleyip sattım.Elektriğin
geldiği günlerde,seyyar sinemacıların sayısı arttı.Ben hepsinin sinamalarında satış yaptım.
Onlara afiş gezdirme,perde asma gibi işlerinde yardımcı olmaya başladım.Sinema makinele-
rini kullanmayı öğrendim.Çırak yevmiyesi almaya başladım.Film almak için önce onlarla bir-
likte daha sonra tek başıma İstanbul’a gitmeye başladım.Ve çok ilginç bir olay sonunda
yaklaşık onüç yıl sürecek ’Sinemacı Ufaklık’ günlerim başladı.İzin verirseniz,bu olayı bir
başka yazımda sizlere anlatmak isterim.Dilerim bana yazmak,sizlere de okumak kısmet olsun.İlginizi çekeceğine inanıyorum.Hoşçakalın,buluşmak üzere.
Fikret TEZAL
YORUMLAR
Hayranım bu yazılarınıza sizin. Tanıdığım hiç bir kimse hikayesini bu kadar güzel yazmadı ve okuduğum hiç bir hikaye beni içine bu kadar dahil etmedi.. Sizinle o sinema salonuna gittim, sizinle ağladım ve yine sizinle helvalar sattım sanki... Bu yazılar roman olmalı. Ben ısrardayım. Siz ister değerlendirin, ister değerlendirmeyin.