Hiç Bitmemecesine
Sahil kenarında oturuyorum sade olan kahvemi, sade kafe de içerken.
Hava hafif rüzgarlı.
İnce kumaş pantolon ,ince mont ve ince bir duygusallık var üzerimde.
Garsonun ilgilisini çekmek için el şıklatmam bile yetmiyordu.
Öyle dalmışım ben derinlere,
Öyle dalmış garson derinlere,
Derin sulara yakın sahil sabahında.
Rüzgar saçlarımı uçuşturacak kadar çok esiyor ama rüzgarın bilmediği birşeyler vardı.
Ne yazık ki yüzüme dolanacak kadar saçım yoktu.
Geliyor uzatan .
Yol , iz bilmiyorum bir adres sorup gideceğim dermiş gibi yaklaştı yanıma
Sanki öylesine sahilde hava almak için dışarı çıkmışta ,yolda yürüyormuş gibi.
Oturdu masaya.
İyilik sağlık, senden naber muhabbetlerini geçtikten sonra yapacak bir şey kalmamıştı sahili izlemek dışında.
Sadece Son söylenecek tek şey kaldı oda" iki çay".
Garson kıyılarda yüzdüğü anda yakaladı onu ve iki çayı söyleyi verdi hemencecik..
İçimizi ısıtacak bir bardak çay kalmıştı çünkü.
Üşümüyorum diyordu sürekli erkekliğini ortaya koyarcasına.
Oysaki ben bayanlığımı ortaya koymuyordum.
Çünkü üşüyordum.
Ne naz , ne cilve.
Eksikti zaten bunlar benim hayatımda.
Var olmamasına silmiştim ben onları doğumumda.
Göbek bağımla beraber kesip almışlar doktor amcalar benden.
O yüzdendi iki arkadaş gibi oturmamız.
Kalk gidelim dedim buradan.Buralar rüzgarıyla çarpar insanı.
Çarpmıyordu onun kalbi ama benim deli gibi çarpan bir kalbim vardı soğuktan üşüyen..
Köhne sahil mekanından çok uzağa gidemedik belki ama lüks konforlu ısıtmalı mekan hemen yanı başımızdaydı.
Belki hep yanı başımızdakileri göremeyip köhne insanlara takılmamız gibi de denebilir.
Merdivenleri 3’er 3’er çıkan ben ,teker teker tırmanansa oydu.
Yoktu onun zamanla , havayla yarışı. Rahattı her zamanki gibi.
Ya benimleyken rahattı ya da hayatında o kadar rahattık ki beni umursamıyordu.
Ayrımını yapmaz zor tabi.
Kapalı kilidini hiç açmamıştı derin odaların.
Açmaya da uğraş yoktu.
Oturduk iki bardak çaydan sonra bir adet bira, bir votka söyledik ki içimiz yansın biraz.
Yapışmıştı kalorifere, üşümeyen erkeklik dışarıda donmuşta haberimiz yokmuş.
Elimizin ucuyla dokundum kalorifere tıpkı ona dokunduğum gibi.
Derin sohbetlere girmiştik çalan canlı müzik eşliğinde.
Halbuki canlı şeyleri hiç sevmezdi, müzikte dahil olmak üzere.
İlk defa o akşam sevmişti en canlısını.
Ama müziğimi , beni mi anlayamamıştım?
Derin sohbetler açılan bir futbol maçıyla son bulurken hesap deyiverdim birden.
Yol yakınken karar lazımdı. Merciden çıkarıp sundu garson hesabı.
Kısa bir sahil yürüyüşünde ben ayrı o ayrı , aynı yolda yürüdük.
Sadece muhabbetimiz ortaktı. Aldığı nefes yüzüme , Söylediği sözler yüreğime dokunmuyordu.
Ve onun taksi deyip ıslık çalmasıyla uyandım uykumdan.
Birden...
Baktım saat sabahın 6,30’ u.
Biraz daha uyumak için sarıldım yastığıma, taki kabus bitene kadar.
Hiç bitmemecesine