ÇİÇEK ÇOCUĞUM
ÇİÇEK ÇOCUĞUM
Kızgın tavaya yağ düşercesine,
Düştü toprağa rahmet, damla damla.
Aylar var ki yakmıştı güneş yeri;
Yağmamıştı bu beldeye , üç aydan beri.
Yalnız çocuğun saçları,
İnen yağmurla ıslandı.
Saçlarından sızan sular.
Yanağına damladı.
Çamur içinde kaldı,
Minicik ayakları.
Bir sağa bir sola yalpaladı.
Tarifsiz bir haz vardı,
Ağlamaklı yüzünde…
Çamurda oynamayı oyun sandı.
Ve düştü sonunda…
Sanırım canı yandı.
Bileklere kadar çamur elleri…
Önlüğünün bir yanı battı.
Dizinde çamur,
Dirseğinde çamur,
Güçlükle kalktı.
Çevresini gözetledi…
Bir gören var mı?
Yolunu değiştirip çeşmeye yöneldi.
Üzüm gözleri nemlendi.
Çeşmeden o anki sular onun için aktı.
Bir güzel yıkadı ellerini, yüzünü, önlüğünü.
Dönünce beni gördü…
Doğrudan gözümün içine baktı.
Ölesiye mahzun, ölesiye tatlı.
Yarı güler, yarı ağlamaklı.
Önemi yok…
Üzülme.
Olur, böyle şeyler yavrum.
Daha dikkatli ol bundan böyle, dedim;
Islak saçlarını okşadım sevdim.
Sen,
gönül bahçemde çiçek çocuğum…
Ömrüm sizleri sevmekle geçti,
Geçecek çocuğum.
Konya (İsmil)-1986
YORUMLAR
hacı ali
bugün yaşadıklarıma bir haykırış gibi geldi hocam bu öykünüz not düşmek istedim.keşke herkes sizin gibi okşasa düşen çocuğun başını ya da en azından alay edip o küçücük yüreğe doldurulamaz boşluklar açmasa,küçüktür daha deyip dertlerini dinlememezlik etmeseler çünkü çocuklar gerçekten büyüdükleri zaman o acıyla büyüyorlar ve asla unutmuyorlar kişiliklerine yansıyo bu tutumlar ve sevgisiz olup çıkabiliyorlar ama sevgi herşey demek değil mi hocam...