- 881 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Kendinden Kaçmak Mümkün mü?
Neden aynaya bakmaktan korkar insan? Neden üzüntülerinden, kızgınlıklarından, sevgilerinden kaçmaya kalkar? Neden tek gününü doyasıya yaşamaya bakan kelebek gibi yaşamaz da kendini hüzünlerin ortasına bırakıverir? Neden sevdiği limanları terk etmek için acele ederken sevdiklerine kavuşmak için aheste adımlar atar?
Sıcak bir meltemin insan vücudunu sarıp sarmaladığı, martıların çığlıklarıyla gökyüzünü kuşattıkları bir gündü. Yatın güvertesinde çocukluğunun en güzel anılarını beynine işlediği kasabaya bakıyordu Aykut. Bir daha kavuşamayacağı bir sevgiliye bakar gibi…
Tatlı, yavaş bir keman sesi dalgaların çırpıntı seslerine eşlik ediyordu.
Sokaklarında misket oynayıp koşturduğu, midye tavaları yiyerek denizi seyrettiği, Şevket amcayla balık tuttuğu kasabayı terk ediyordu.
Güneş yüzlü bir kadın için…
Camilerde kendisinin olsun diye kurbanlar kesmeye hazır olduğu, bildiği tüm duaları dilinden düşürmediği kadın için terk ediyordu. Başkasıyla evlenmeye hazırlanan sevdiğinin yüzüne bakmaktan kaçıyordu. Korku dehlizlerinde volta atıyor gibiydi. Kendisinden, duygularından, üzerindeki yüklerden kaçarken sevdiğini ileri sürüyordu; ama esas neden sadece kendisiydi. Kalsaydı saklanması gerekecekti Pınar’dan, sevdiklerinden ve aşkına şahitlik eden sokaklardan. Saklanamayacağını bildiği için kaçmaya karar vermişti.
Gözünü bir an olsun kasabasından ayırmıyordu, sanki ayırsa kasaba gözlerinin önünden kaybolacak ve bir daha gözükmeyecekti.
Kasabadan, anılardan, sevdiğinden, sokaklardaki arnavut kaldırımı taşlarından, arkadaş olduğu kedilerden kaçıyordu. Zihninden hatıralar eksik olmuyordu bir türlü.
Pınar ile ilk buluştuğu yer, kumsalda dondurma yediği ağaç altı, yorulduğunda çay içtiği bahçe…
Ne tarafa baksa bir hatıra gözünün önüne geliyordu. Güneşin sımsıcak yaptığı sokaklara bir daha bakmak, sonra bir daha bakmak istiyordu. Kendini alamıyordu.
En sonunda yatın kaptanına seslenme ihtiyacı hissetti. İçi ne diyorsa onun tersi dilinden dökülüverdi.
- “hadi artık kaptan… Demir alalım”
O an beklemediği bir ses geldi. Dinlediği kemandan, Mozart’ın ezgisinden daha hoş bir seda… Daha doğrusu dünyada duyabileceği en güzel sesi duydu. O ses tüm denizde yayıldı ve aşkın şarkısı olarak martılara, balıklara kadar ulaştı.
- “Ben hazırım… Seninle her yere gitmeye hazırım ve her zaman hazır olacağım”
O an yüreğine sıcaklık veren sesin kaynağına baktı ve karşısında hayatının güneşini gördü. Pınar’ı… Kuzeyden esen meltem artık Pınar’ın kokusunu getiriyordu ona.
Güneşi ona, o ise güneşine doğru koştu. Kavuştular yunusların ve martıların tanıklığında.