- 830 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Gençlerin Tartışması
Küçük odada on kişiydiler. Odanın zemini beyaz taşlarla kaplıydı. İçeri girildiğinde solda bir tahta masa ve arkasında bir koltuk görülüyordu. On tane sandalye bu masayı karşısına alacak şekilde dizilmişti. Sandalyelerin hizası neredeyse yuvarlak oluşturuyordu.
Esmer tenli genç adam sözüne devam etti:
- “Yani, bu uzun konuşmamda asıl anlatacağım şeyin özü şudur. Bir insan yalnızca ahlaki değerlere sahip olduğunda mutluluğa erişir ve vicdanını temizlemiş olur” dedi.
Onun iki sandalye yanındaki kısa boylu çocuk söze karıştı:
-“Tamam, o konuda hepimiz hemfikiriz. Fakat benim deminden beri merak ettiğim bu değil. Tabi ki insan ahlaklı olursa vicdanı temiz olur. Benim sorduğum, toplumun büyük bölümü Allah’a inanıyor diye mi, biz de inandığımızda mutlu oluyoruz” dedi.
Masanın arkasındaki yaşlı adam lafını kesti:
-“Peki bir de bu sözünün aksini söyle” dedi merakla. Şu ana kadar bu konu üzerinde üç kişi tartışıyorlardı, diğerleri dinlemedeydi.
Kısa boylu genç cevap verdi:
-“Yoksa sadece Allah’a inanmakla mı mutlu olunur. Benim merak ettiğim budur. Günlerdir bu konuyu düşünüyorum, bir türlü çıkış yolu bulamadım” dedi.
Şu ana kadar hiç söze karışmamış bir genç:
-“Bence bu kadar düşünme, çok düşünmek insanı karamsarlığa ve bunalıma iter” dedi muzip bir sırıtkanlıkla. Bu gencin uzun bir boyu ve siyah sakalı vardı. Burnu o kadar büyüktü ki nereli olduğunu sormaya gerek bile yoktu.
Kısa genç hemen cevabını verdi çünkü bu önceden düşündüğü bir şeydi:
-“Olabilir ama ben düşünmeden duramam. Bence sen de hayat işleri üzerine biraz düşünmelisin. Yoksa kendi doğrularını bulamayıp, başkalarının söylediklerine yönelirsin” dedi keyifle. Kısa çocuk insanları düşünceleriyle ezmekten tarif edilemez bir haz alıyordu. O anda keyiften ve heyecandan elleri titriyordu. Bu durumda konuşurken bazen laflarını yutuyor ve ne dediği anlaşılmıyordu. Öyle olunca da karşısındaki hemen saçma bir laf söyleyip çocuğu kızdırıyordu.
Masanın arkasındaki yaşlı adam keyifle izledi bu sahneyi. Çünkü o da bu uzun boylu çocuktan hiç haz etmiyordu. Ona göre bu çocuk çok sığ ve tembeldi.
Kısa boylu genç masanın arkasındaki yaşlı adama:
-“Hocam, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?” diye sordu.
Hoca yapmacık bir edayla:
“-Şu söylediğin sözleri biraz açar mısın, o zaman seni daha iyi anlayıp, yorumlarız” dedi.
Çocuk söze heyecanlı bir şekilde başladı, konuşurken yine sözünün başkaları tarafından kesilmesinden korkuyordu. O zaman hocasının gözüne giremeyecekti. Aslında hocasının gözüne girmek pek de umurunda değildi. Çünkü onunla tanışmadan önce, sadece derste söylediklerinden hoşlanmamıştı. Hocasını kendini beğenmiş ve cahil bir adam olarak nitelendiriyordu. Aslında tanıştıktan sonra da düşüncelerinde bir değişiklik olmadı. Bu yaştaki düşünen gençlere hayattaki en gerekli olan şey, tartışmadır. Gençler, düşündüklerini tartışmak zorundadırlar ki enerjilerini atabilsinler. Hoca, bu durumu çok iyi biliyordu ve gençleri bu yüzden odasında tartıştırıyordu. Hatta kendisi bile tartışmanın içine giriyordu. Kısa çocuk:
-“Hocam, öyle bir dünya düşünün ki o dünyada Allah’a inananlar, ateistler kadar. Yani o dünyada neredeyse hiç kimse Allah’a inanmıyor. Herkes ateist. İşte böyle bir dünyada, insan Allah’a inanırsa yine mutlu olur mu? Yoksa toplumun çoğunluğunun uyduğu karara uyduğumuzda mı vicdanımız rahat olur” dedi. Bu konuşmayı yaparken şaşırtıcı derecede net konuştu. Korktuğu başına gelmedi fakat bu konuşmayı daha önceden hayalinde yaptığı gibi mükemmel yapamadı. Daha sonra söyleyemediklerini hatırlayıp kendine kızacaktı. Konuşmanın bitişinde heyecanlıydı çünkü düşündüklerini tam olarak anlatamadığından korkuyordu.
Hoca, onu gözlerini kırpmadan dinledi. Çocuğun söylediklerinden, akıllı olduğu belliydi. Hoca bu konuşma karşısında hiç şaşırmadı çünkü o da bunu düşünmüş ve kendi kendine cevabını vermişti. Bu hoca, çok sert ve zekiydi. Çabuk karar alan ve kendine güveni olan biri gibi görünüyordu. Yalnız bunun gibi insanların zayıf bir yönü vardır. Bu insanlar dar kafalıdırlar. Kendi düşündüğünden başka bir düşünce kabul etmezler. Sürekli akıllarını başkalarına kabul ettirmeye çalışırlar ve kendilerine, onu övecek bir insan bulup kendilerini tatmin ederler. Tabi ki bu hareket kendini kandırmaktan başka bir şey değildir. Fakat bunu onların yüzüne söylediğinizde, asla inanmazlar ve söylediklerinizi hiç düşünmeden kafalarından atarlar.
Hoca bilmiş bir edayla cevap verdi:
-“Bak oğlum, içinde yaşadığın karışıklığı anlıyorum. Sana öncelikle şunu söylemem gerekir ki senin gibi sürekli içinde çatışan insanlar hayatta bir şey başaramazlar. Sorunun cevabına gelince, tabi ki insan yalnızca Allah’a inandığında kendini mutlu hisseder. Çünkü insanın genlerinde vardır inanmak. Hiç bir şeye tapmayan bir insan, kendini korumasız ve boşlukta hisseder. Başına kötü bir iş geldiğinde ve karanlığa düştüğünde, seni yalnız inanç ve ahlaki değerler kurtarır. Hayata yeniden bağlanmanı sağlar” dedi.
Kısa çocuk bunu da çok düşünmüştü, onun için cevabı çoktan hazırdı:
-“Hocam, ben sizin bu söylediklerinizi de düşündüm ama bir de şöyle bakın; ateistler de inanç sahibidirler. Onlar da Allah’ın var olmadığına inanıyorlar. Yani kendilerini boşlukta hissetmezler” dedi. Fakat bu söylediğinden biraz şüpheliydi çünkü hocasının kızmasından korkuyordu.
Hoca, hiçbir şey söylemeden yerinden kalktı ve “Derse girmem gerek sonra konuşuruz” dedi. Daha sonra toplantıdaki gençler kafalarındaki soruyla kalktılar ama odadan çıktıkları vakit, hiçbirisinin az önce konuşulanlar akıllarında kalmadı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.