- 1519 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
Kötü Bir Rüya
Fırtına haftalardır dinmemişti. Yelkenleri parçalanan geminin direğine, uzaktan bakıldığında; bu haliyle bir dilek ağacını andırıyordu. Durulmak yerine, kudurdukça kuduran ve yükselen dalgalar arasında yalpalayan geminin bir anda batması sürpriz bile sayılmazdı.
“Şu geri zekâlı tayfalar da ne oldu” diye kükrüyordu kaptan kendi kendine. Akşam suları olmasına rağmen kuzeyden batıya doğru kümelenen gri bulutların arasından sızan zayıf kızıl ışınlar da sönmüş, hava iyice kararmıştı. Bir anda sicim gibi yağmaya başlayan yağmur, fırtınayı ve denizi sakinleştirmiş olmasına karşılık, ambarına su alan gemi, kıç tarafından yavaş yavaş batıyor, bu da kaptanı çileden çıkarmaya yetiyordu.
Kaptan; kasketini başından çıkarıp elleriyle kuvvetlice sıktı ve tekrar başına taktı. Arada sırada esen rüzgârda, korsan bayrağı gibi dalgalanan sırılsıklam paltosuyla bir gönder direği gibi ayakta dikilerek, uzaktan çakan şimşekleri ve karanlıkla birlikte denizin ve gemisinin üzerine çöken sis bulutlarını inceliyor, kazan dairesinde başlayıp geminin her tarafına yayılan yangınla ilgilenmiyordu bile.
Tüm bu olanlar kötü bir kâbustan başka hiçbir şey olamaz diye düşündü. Sağ elinin parmaklarıyla önce çatık kaşlarını, alnını ve çıkık şakaklarını ovaladıktan sonra ağzını ve çenesini avucunun içinde sımsıkı kavrayarak düşünceye dalıp sonra beklenilmeyen bir çeviklikle geminin mahzenine inmiş ve elinde bir şarap şişesiyle yukarıya çıkıp, geminin güvertesinde pruvaya yakın bir konumda yerini almıştı yine. Mantarını bir defada dişleriyle söküp attığı şarap şişesini havaya kaldırarak bağırmaya başlamıştı.
- “Beni batıracak mısın? Batır öyleyse. Beni çok seviyorsun Tanrım. Öyle değil mi? Biliyor musun? Bende seni çok seviyorum. Sevgiyi damarlarıma sen soktun. O kadını seni sevdiğim kadar sevdim Tanrım. Bunu yürekten söylüyorum. Bazı zamanlar ise senden nefret ettiğim kadar nefret ettim ondan.
Biliyor musun? Ulu Tanrım. Beni almanı gerçekten istiyorum. Benim şu dünyada şayet suç ve günahsa, sevmekten başka vukuatım yoktur. Beni cehennemlerine dahi atsan bu ayrılık cehennemi yanında bana cennet gelir.” Kaptan konuşurken, tekrar esmeye başlayan rüzgarın uğultusu ve ıslıkları sesini bastırıyordu ama onun umurunda bile değildi. Gevrek ve hoyratça bir gülme krizinden sonra elindeki şişeyi gökyüzüne doğru kaldırıp, içindeki sitemlerini yüksek sesle tekrar haykırıyordu. “Bu şişenin içinde, benim aşkım gibi yıllanmış bir şarap var Ulu Tanrım. Bilirim cennetinde bundan nice kaliteli şarapların vardır. Şerefine kainatın ve tüm evrenlerin efendisi! Şerefine!”
Bu sözlerinin ardından şişeyi bir dikişte içip uzaklara fırlattığında, gemisiyle birlikte okyanusun buz gibi karanlık sularına gömülüyordu. Kaptan, bu rengini yitirmiş esmer, tuzlu sulara gömülmeden önce içinde kalan son gücünü toparlayıp sevdiği kadının ismini haykırmıştı.
-Rüyaaaaaaaaaaaa”
Zifiri karanlığa bürünmüş kasvetli gece ve yalnızlığın soğuk cehennemi, kaptanın bu son sözleriyle sanki yas tutarcasına bir kez daha çalkalanmıştı.
YORUMLAR
Yazınız çok güzel. Yalnız ben uzun cümlelerden taraf değilim. Basit ve kısa cümlelerin daha etkili olduğunu düşünüyorum. Bazı cümlelerinizin uzun olduğunu gördüm. Elbette kişiden kişiye fikirler farklıdır. Siz uzun cümleleri sevebilirsiniz. Güzel yazınızı payşlaştığınız için teşekkür ederim.