- 1549 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HIRÇIN KIZ
Giriş
Ayşe soğuk bir kış gününde bahçeli içerisinde tabiat güzelliğinin gezdiği şirin mi şirin bir çiftlik evinde dünyaya gelmişti. Çiftlik evinde bir sürü sığır ve birkaç tane at ile küçük tayları vardı. Ailesinin ilk ve son çoğuydu da zaten. Çünkü annesi onu dünyaya getirirken melekler onu almıştı kendisinden. Annesinin bu ani ölümü babası Eşref beyi derinde üzmüştü, bunu ne kadar belli etmemeye çalışsa da elinden gelen bir şey olmadığından çaresiz katlanmak zorundaydı. Bundan sonrada, Eşref bey anne ve babalık görevini bundan sonra birlikte yürütecekti çaresiz…
Bu yüzden de bütün sevgisini Ayşe’ye vermiş ve kızını da, bu doğa harikası, tabiat mucizesi olan çiftlikte yetiştirecekti.
Ayşe 6 yaşına gelmişti. Babası Eşref bey artık Ayşe’ye bir şeyleri anlatmanın zamanı geldiğini düşünerek Annesinin öldüğünü söylemişti ona. Ayşe her ne kadar çiftlikte erkek gibi yaşamış olsa da bunu o küçücük kalbiyle kaldırmaya tahammülü olmadığından olsa gerek annesi için gözlerinden boncuk gibi yaşlar damlamıştı. Tabi bu anne hem de hiçbir zaman saramıyacağı, göğsüne başını dayayıp ağlayamıyacağı bir annesi. Anne sıcaklığı olmadan yaşamanın mücadelesi.
Bir gün Ayşe çiftlikte babasının koşturmasını görmüş ve hemen onun yanına gitmişti. Ahırın tam ortasında beyaz at yatmış ve babası Eşref bey de atın başında öylece duruyordu.
Babasına :
- Babacığım Beyaz Yele hasta mı? Diye sordu.
–Hayır kızım Beyaz Yele bir tay dünya ya getirecek, dedi.
Ayşe :
- Babacığım Çok sevindim o da Beyaz Yele gibi mi olacak? Koşacak mı? Benimle oynayacak mı?
- Tabi yavrum, belki ondan daha hızlı koşacak.
Bu arada yerde acıyla kıvranan at gitgide kişnemeye ve acı, acı sesler çıkarmaya başlamıştı. Ayşe daha küçük olduğu için Eşref bey Ayşe’yi elinden tutarak dışarıya çıkardı. Bir saat kadar geçmişti ki Beyaz Yele kendisi gibi bir tay dünyaya getirmişti. Ama ne yazık ki Beyaz yelenin de kaderi annesinin kaderini kendisine kader seçmişti. Beyaz yele son nefesini vererek ve hayata yeni yavrusunu bırakarak veda ediyordu. Tıpkı annesi gibi, tıpkı kendisi gibiydi, fakat ne yazık ki bunu bilmiyordu.
Eşref bey bu duruma dayanamayıp hıçkırıklarla ağlıyordu. O anda yine Ayşe içeriye girdi ve babasına:
- Niye ağlıyorsun baba?
Eşref bey bunu söylemekten ne kadar sakındı sa da yinede hıçkırıklar arasında ağzından sözcükler damladı.
Tıpkı annen gibi dedi. Ayşe’ye
Ayşe hayretler içerisinde sanki nutku tutulmuştu, nefesi kesilmişti. Kısık ve ağlamaklı bir sesle babasına :
- Baba benim annemde mi böyle acılar çekerek öldü? Diyerek şaşkın bakışlarıyla öylece kalmıştı. Biraz durgun luktan sonra babasına ;
- Baba niye anlatmadın annemi bana? Niye bilmiyorum annemle ilgili her şeyi dedi.
Eşref Bey:
- Sen üzülmeyesin diye kızım. Sana kıyamadığımdan, senin üzülmeni istemediğimden. O küçücük ama kocaman kalbini üzmek istemeyişimden.
- Baba kızına sarılıp kalmıştı buğulu gözleri saklasa da kendi içindeki hıçkırıkları ağlamasını salkıyamıyordu ve onu ele veriyordu.
Babası Eşref bey Ayşe’nin bu durumuna üzüldüğünden hemen yeni doğan tayın Ayşe’nin olduğunu ve;
Ayşe artık bu tay senin diyerek onun sevinmesini sağlamıştı. Sonra küçük tayı ahırdan alıp çiftliğe doğru yürüdüler. Ayşe’nin yüzü taya bakarak gülmeye başlamıştı. Ayşe çocuk aklıyla her şeyi unutmuş ve sevincinden yerinde duramadığı belliydi. Sanki dünyalar onun olmuş ve oda göklerde uçup duruyordu…
Ayşe tayla yaşamaya başlamıştı artık. Çiftlikte çalışan ve kendilerinin anne sevgisini kazanan bakıcıları Fatma teyze de, Ayşe’nin bu duruma alışmasına yardımcı oluyordu. Ayşe’yi sevdiğinden Ayşe için tay ile uğraşıyor , sanki tayın bakıcısı gibi haraket ediyordu. Bunları yaparken de zevk aldığını Ayşe,ye söylüyordu.
Günler aylar derken aradan koca bir yıl geçmişti. Ayşe’nin tayı’da artık bir yaşına girmiş ve Ayşe’de 7 yaşına basarak okul çağına gelmişti. Babası da onu kasabanın İlkokuluna kayıt ettirmişti. Artık Ayşe’de okullu olmuştu. Okul Hayaliyle yatıp dururken Okullarda açılmıştı. Ayşe ilk günün heyecanıyla okuluna gitmişti diğer çocuklar ilk günün telaşını atamadığından kimi annesini, kimi babasını, kimide kardeşlerini abla ve ağabeylerinin yanlarından gitmesini istemiyordu. O büyük bir olgunlukla babasını göndermiş ve okulunda yalnız kalmıştı. Ayşe okulda öğretmenine karşı çok saygılı davranıyor, arkadaşları ile uyum içinde çok iyi geçiniyordu. Öğretmeninin ve arkadaşlarının sevgisini kazanmayı ve onları etkilemesini biliyor bu özelliği ile de sınıfta aranan bir arkadaş olmayı başarıyordu. Ayşe okulu kendine bir hayat edinmiş ve koca bir eğitim yılını da geride bırakarak sınıfını başarılı bir öğrenci olarak tamamlamıştı. Bu ilk yıldaki başarısı evde bir bayram havasına dönmüştü sanki.
Ayşe’nin bu başarısını sınıfında kendisi gibi çalışkan olan fakat kendisini bir türlü bu yarışta geçemeyen Cem içten içe kıskanıyordu. Sürekli kendini göstermek için çabalayıp ön plana çıkmaya çalışıp duruyordu. Kıskançlığından ne yapacağını şaşırıyordu. Bu durumu fark eden Ayşe, Cem’den nefret etmeye başlamıştı. Bu nefret Ayşe”nin daha da çok çalışmasına ve yarış yapmasına neden oluyordu. Ayşe karşısında bir rakip gibi gördüğü Cem”i geçmek için çalıştıkça çalışıyordu. Cem biraz haşarı olduğundan ve içindeki kıskançlık duygusuna yenik düştüğünden Ayşe”ye çeşitli çocuksu planlar kuruyordu.
Yine bir gün Cem, çiftliğin yolunda Ayşe’nin geçmesini bekledi. Ayşe uzaktan görünmeye başlamıştı. Cem’in amacı Ayşe’yi yakalayıp onu döverek gözünü korkutmaktı, çünkü okula Ayşe’yi kendine rakip görüyordu. Saklandığı ağacın arkasından Ayşe’nin üzerine doğru fırladı ama, Ayşe daha atik davranarak onu alta almayı başarmıştır. Çünkü Ayşe çok zorluklarda büyümüş ve o günlere yabancı biri değildi. Cem’in ise; insanlara karşı sert ve sinirli bir hal takınmasının sebebi de yaşadığı hayat olmuştu. Cem Ayşe gibi olmasa da şehirde arkadaşları arasında itilip kalkınmaktan insanlara olan güven duygusunu yitirmiş bir tavır takınmıştı. Bu da onun yaşam tarzı olmuştu. Aynı Ayşe’nin yaşamı da buna paralel olarak sürüyordu. Ayşe çiftlikte Babasından başka hiçbir erkeğe bakmıyarak Fatma teyzeyle birlikte büyümüştü ve nefretle erkekleri kötü düşüncelerinde saklıyordu.
Ayşe gitgide büyüyor ve güzelleşiyordu. Artık tayı da kocaman ve hareketli bir at olmuştu. Ona fırtına ismini takmıştı. Bu isim ona çok yakışmıştı. Ayşe okuldan döndüğünde fırtınaya binip çiftliğin dört etrafında onu koşturuyordu. Babası Eşref Bey onun her ata binişinde korkuyordu. Fırtına o kadar akıllıydı ki Ayşe’den başka kimse onu anlayamazdı.
Ayşe artık ilkokulu bitirmiş ve ortaokula kaydolmuştu. Ne yazık ki Ortaokul kasabada bir tane olduğundan Cem ile aynı sınıfa kaydolmuşlardı. Sanki hala Cem’deki hırs orda da kendini gösteriyordu. Ayşe de bunu biliyor ve ona bu fırsatı vermiyordu.
Günler birbirini kovalıyordu, Ayşe ortaokulu son sınıfa gelmişti artık. Tabiî ki okul bitiminde de bir yarış vardı buda okul birinciliği idi. Cem Ayşe’nin birinciliği alacağını biliyordu. Bu yüzden ona bir oyun oynamayı planlıyordu. Çünkü oyun oynamadan Ayşe’yi geçmenin mümkün olmayacağını biliyordu. İmtihan sınıf birincileri arasında yapılacaktı. Eğer yarışma günü Ayşe gelmezse Cem yarışmaya katılacaktı. Bu yüzden Cem erkek arkadaşlarından birkaç tanesini topladı. Akşam Ayşe okuldan çiftliğe doğru giderken onun yolunu kesip dövecekler ve onu okula gelmemesi için korkutacaklardı. Ders bitmişti, Ayşe çantasını almış çiftliğe doğru yola koyuldu, kasabadan yavaş, yavaş uzaklaştı. Arkasında sesler duyup arkasına baktıysa da kimseyi göremiyordu. Az sonra takip edildiğinin farkına vardı. Biraz olsun korkmuştu. Çünkü çiftlik daha uzaktaydı, üstelik yalnızdı da. Ne yapacağını şaşırmış vaziyette hızla çiftliğe varmak için çabalıyordu. Onu takip edenler daha da yaklaşıyorlardı. Ayşe yavaş, yavaş koşuyordu bunu fark eden Cem arkadaşlarının arasından fırlayarak koşmakta olan Ayşe’yi kolundan yakaladı.
-Merhaba ! Ayşe! dedi.
Ayşe de ister istemez merhaba demek zorundaydı.
-Merhaba ne istiyorsunuz benden ? dedi.
-Biliyorsun ki çoktan beri seninle paylaşacak kozlarımız var. Dedi.
Ayşe ne kadar sabırlı davranmak istese de karşısında Cem’in kinini görerek:
-Anlaşılan yediğin dayak sana kar etmemiş. Seni bir daha mı dövmemi istiyorsun? Dedi .
Cem alaycu bir şekilde gülerek
-Yoo! bu defa dövemeyeceksin ben yalnız değilim dedi ve arkada ağaçların arasında saklanan arkadaşlarına bağırarak
-Hey arkadaşlar gelin buraya şu hırçın kızın işini bitirelim.
Ayşe artık yapılacak bir şeyin olmadığını biliyordu. Biran durgunluk ve sessizlikten sonra, Cem;
-Ayşe ne kadar hırçın olsan da senden hoşlanmaya başladım. Benimle arkadaş olacaksın ve yarın okula da gelmeyeceksin o zaman ödeşiriz seninle hesaplaşmış oluruz dedi.
Ayşe bu lafa çok sinirlenmişti. Çünkü yıllarını verdiği okulunda başarısı elinden alınarak başkalarına verilmek isteniyordu. Ama elinden ne gelirdi ki. Biraz cesaretini toplayarak
-Sen dünyanın en aşağılık erkeğisin senden iğreniyorum dedi.
Cem bu söze kızmıştı. Ayşe’nin üstüne doğru yürüdü. Cem’in arkadaşları da Ayşe’yi bir halka içine aldılar. Ayşe’nin bunların arasından çıkması artık bir mucizeye bağlıydı ancak. Ayşe çiftliğe biraz olsun yaklaştıklarından dolayı bir ümit ışığı olarak avazı çıktığı kadar bağırır. Cem onu bağırmaması için ağzını tutar ama nafile Ayşe’nin o hırsı bağrıklarını derinliklere kadar taşıdı. Bu sırada Ayşe’nin atı Fırtına sesi duymuş ve koşarak geliyordu. Buna şaşırmak şöyle dursun Fırtına olacakları hissetmiş gibi Ayşe’nin yanındakileri uzaktan görmesiyle kişneyerek etrafında duranları dağıtmayı başarmış ve onları yanından uzaklaştırmıştı... Cem ve arkadaşları çaresiz bir şekilde korkuyla neye uğradıklarını şaşırmış bir vaziyette kasabanın yolunu tutmuşlardı. Ayşe Fırtınanın boynuna bir insan gibi sarılıp öptü. Fırtına ile birlikte çiftliğe doğru yola koyuldular. Ayşe babasına olanları anlatmaktan kaçınmıştı. Babasının buna üzüleceğini veya okuldan uzaklaştırmak isteyebileceği düşüncesi onu bu gerçeği söylemesinden uzak tutmuştu. Atlara yem verip biraz gezindikten sonra oturup içindeki hırsla dersine çalışmaya başladı.
II. Bölüm
Ertesi gün olmuştu artık Ayşe Cem’in niçin yolunu kestiğini anlamıştı. Cem’in bu yaptığını yanına bırakmayacaktı. Pantolonunu ve gömleğini giyinip kasabaya doğru yola koyuldu. Giderken kendi kendine bende bu Cem’e bir oyun oynamalıyım diye düşünüp duruyordu. ama nasıl bir oyun oynayacağını kafasında bir türlü şekillendirememişti.
Nihayet o gün gelmişti ve okulda birincilik sınavları yapılacaktı. Sınavlar yapıldı ve akşam olmuştu. Ayşe sınav sonucunu almadan eve gitmiyordu orda beklemiş sonucun açıklanmasını dört gözle kolluyordu. Az sonra okul Müdür yardımıcısı dışarı çıkarak listeyi asar. Ayşe birinciliği almıştır, listenin en başında birinci sırada kendinin ismi yazılmaktadır, artık oyun oynama sırası Ayşe’ye gelmiştir. Ayşe önce işe Sibel isminde zengin ve ağır başlı bir kızla arkadaşlık kurarak başlar. Ayşe aslında yalnızlığı seven ve arkadaş edinmeyen biridir. Kendisiyle arkadaş olmak isteyen kızlardan dahi kaçınmaktadır. Zaten erkeklerin hiçbiri onunla arkadaş olacak cesarette değildi. Ayşe ile hiç kimse baş gelemezdi, gelende vardıysa onlarda seçili birkaç kişiydi. Ayşe kızların lideri, Cem de erkeklerin lideri onları sürükleyen kişiler gibiydi. Cem her fırsatta Ayşe ye erişmeye çalışsa da bunu hiçbir zaman başarıyla sonuçlandıramamıştı.
Ayşe bütün kızlardan farklı okula bir erkek gibi pantolon ve gömlek giyerek gelirdi. Okul yöneticilerinin ikazlarına rağmen o yinede bir çaresini bulup pantolon giyiyordu. Başarılı öğrenci olduğundan birazda müsamahalı davranılmıyor da değildi.
Ayşe artık Sibel’le olan arkadaşlığını ileriye götürmüştü. Cem’e oyun oynamak için Sibel biçilmiş kaptandı. Bir gün Sibel’le arkadaşça konuşma sırasında ona Cem’in kendisini sevdiğini söyler. Cem yakışıklı biridir ama Sibel ondan hiç hoşlanmazdı. Bu duruma da çok kızmıştı. Sibel ertesi gün okula gittiğinde Cem’i sınıf öğretmenine şikayet eder. Sınıf öğretmeni Sibel’i rahatsız etmek suçundan Cem’i okuldan uzaklaştırmak için idareye öneride bulunur ve Cem beş gün süreyle okuldan uzaklaştırılır.
Cem bu durumdan hiç bir şey anlayamaz, ama düşündüğü yerde bu işin Ayşe’den kaynaklandığını ve onun planlamış olduğunu düşünür. Ayşe’nin bunu yapmasına rağmen Cem hala Ayşe den hoşlanmaktadır. Cem artık Ayşe ile başa çıkamayacağını bu olaydan sonra iyice anlamış olacak ki onunla dost olmaya karar verir.
Cem cezasını bitirdikten sonra okuluna döner ne kadar Ayşe’ye yaklaşmak istese de Ayşe ondan kaçmaktadır. Bu durum Cem’i üzmeye başlar ve bir hafta sonra da okullar tatile girer.
Ayşe için artık koca bir tatil başlamıştır. Tatil boyunca çiftlikte babasına yardımcı olacak Fırtına ile koşturacaktı.
Ayşe ortaokulu bitirmişti. Artık liseye kaydı yapılacaktı babası bu kayıt işini düşünüyordu. Okulların açılmasına da biraz vardı. Her sene bu zaman çiftliklerine misafirler gelirdi. Bu misafirler sığır tüccarlarıydı. Artık öyle olmuştu ki bunlar ailenin dostu olmuşlardı. Geldiklerinde her yıl bir iki hafta kalıyorlardı. Bu gelen konuklardan Eşref beyin arkadaşı olar Kadir Bey, karısı Safinaz hanım ve oğlu Mustafa’ydı. Mustafa bu sene beraber yanlarında gelmişti. Mustafa çok çapkın biriydi. Ayşe yi önce erkek çocuğu sanmıştı. Şapkasıyla, pantolonuyla, gömleğiyle çizmesi ve boynuna bağladığı ipek mendili ile erkeğe benziyordu Ayşe.
Mustafa Ayşe ye yaklaşmak istedi, ama Ayşe ona aldırmamıştı bile . Mustafa ise çok yakışıklı ve kızların iğlisini çeken bir tipti. Mustafa’nın esmer uzun boyu hele o gözleri çok çekiciydi. Ayşe ondan uzak duruyor ve soğuk bir şekilde davranıyordu.
Mustafa ve ailesi çiftliğe geleli üç gün olmuştu. Her zaman Ayşe atı Fırtınayı alarak sığırların yanına gitti. Sığırların yanında biraz oyalandıktan sonra eve geri döndü. Eve döndüğünde babası ve misafirlerin yemek yediğini gördü. Kendisi de, yemek yemek için masaya doğru giderken Fatma teyzenin tabağını Mustafa’nın yanına koyduğunu gördü. Canı çok sıkılmıştı, hiçbir şey söylemeden tabağını alıp masanın başka bir köşesine oturdu. Ayşe yemeğini yerken Mustafa hep onu seyrediyordu. Biraz sonra tabağını alıp Ayşe’nin yanına gitti. Birkaç kaşık yemek yedikten sonra Ayşe’yle konuşmaya çalıştı. Çiftliğe geleli üç gün olmuştu ama Mustafa Ayşe’yle bir cümle dahi konuşmamıştı. Bu sefer deneyeceğine söz vermişti. Ayşe’nin kalkacağını düşünerek söze hemen başladı ;
-Şey! isminiz neydi dedi.
Ayşe ciddi bir şekilde ona cevap verdi.
- İsmim Ayşe ne yapacaksın?
Mustafa sevinçli bir şekilde
- Hiç memnun oldum benimki de Mustafa dedi ve devam etti.
- ilk karşılaştığımız da seni erkek sanmıştım. Bir arkadaş bulduğum için çok sevinmiştim. Ama siz
Ayşe birden sinirli bir şekilde söze girerek
- Ben fazla konuşan insanlardan hoşlanmam. Ayrıca şimdiye kadar hiçbir arkadaşım olmadı. Bunu da ben istedim. Kimseyle arkadaş olmak istemiyorum.
Bu defa Mustafa konuşmaya girerek
-Halbuki ben arkadaşsız yapamam, sonra babanızın dediğine göre bu yıl liseye gidecekmişsiniz. Ortaokulu da birincilikle bitirmişsiniz. Okulda okuduğunuza göre mutlaka bir arkadaşınız olmalı dedi.
Ayşe ona
-Babamın dedikleri doğru. Size söylediğim gibi ben çok konuşmayı ve çok konuşanları sevmem okul arkadaşlarımın tümü sizin gibi çenesi düşüğün teki diyerek masadan kalktığı gibi dışarıya fırladı. Mustafa onu çok kızdırmıştı, ama hiç aldırdığı da yoktu. Sadece Ayşe yi elde etmek düşüncesindeydi. Çünkü onun kendisini çeken bir yanı olduğunu düşünüyordu. Çok hoşlanmıştı. Mustafa onun hakkında çok iyi düşünüyordu. Ayşe derken gözleri doluyordu ve sanki kendinden geçiyordu. Onun isminin bile söylenmesi onun mutlu olmasını sağlıyordu.
Birkaç gün sonra Ayşe atı Fırtınayı alıp uzakta çiftliğin gerisinde bir yere gidip ağacın altına uzanmıştı. Fırtınayı da ağaca bağlamıştı.
Yatmadan önce nedense Mustafa aklına gelmiş ve onu düşünmüştü. Ondan kendisinin de hoşlandığını anlıyor gibiydi. Ama buna bir anlam verememekle beraber Kendi kendine “ Nasıl olsa gidecek “ diye de kaçıyordu ama bir yandan da karşılaştığım hiçbir erkeği bu kadar düşünmemiştim bunu neden düşünüyorum diyordu. O küçücük aklıyla aşık olmaktan da korkuyordu. Nihayet bu düşüncelerle yatakta dönerken uykuya daldı.
Mustafa ise Ayşe’nin ortada olmadığını görünce hemen Ayşe’yi aramaya koyuldu. Mustafa onu sevmeye başlamıştı ve bunu da biliyordu. Bu kadar zamandır bir kerecik konuşmuş ve onda da azarlanmıştı. Mustafa biraz daha yürüdükten sonra ağaçlıklara doğru geldi. Ağaçlıkların arasında fırtınayı gördü. Kalbi küt küt atıyordu. Fırtınanın yanına doğru gidip onu biraz okşadı. Fırtına Ayşe den başka kimseden hoşlanmazdı oysa Mustafa ile iki eski arkadaş gibiydiler sanki. Çimenliğin üzerinde yatan Ayşe’yi yeni fark etmişti. Mustafa yavaş yavaş gidip onun yanına oturdu. Ayşe’nin başına kapattığı şapkayı kaldırıp yüzünü seyretmeye başladı. Ayşe her geçen dakikada Mustafa’nın daha çok ilgisini çekiyor ve hoşuna gidiyordu. Mustafa biran Ayşe’yi uyurken izlemenin daha da güzel olduğunu aklından geçirip duruyordu. Sanki Pamuk prenses yatmış uyuyordu onun gözünde. Biraz daha Ayşe yi uyurken seyrettikten sonra Ayşe uyanmıştı. Mustafa’yı başında görünce ona bir şaşırmıştı, Ne zaman nasıl gelmişti başına Fırtına aslında onun bekçisiydi onun buna nasıl izin verdiğine de akıl sır erdiremiyordu.
Ayşe buna anlam verememekle birden yerinden kalkarak Mustafa’nın üzerine doğru gidip hınca hınç Mustafa’ya vurmaya başladı.
Mustafa Ayşe’nin kollarından tutarak ona ;
-Ne oldu? Neden ban vuruyorsun? dedi.
Ayşe
-Niçin beni uyurken seyrediyordun? Bunun acısını senden çıkartacağım dedi.
Ayşe’nin kolları hala Mustafa’nın elleri arasındaydı. Bırakmaya korkmuştu. Çünkü Ayşe bomba gibi patlamış, her an da patlamaya hazır duruyordu. Kollarını kurtarmak istedi ama başaramadı. Mustafa ise tokat yediği için bırakmak istemiyordu. Artık Ayşe’de onun karşısında güçsüz kaldığını anlamıştı. Haliyle Mustafa elini bırakmamış yaptığından dolayı da üzülmüştü ama başkada çaresi yoktu.
Ayşe’de Mustafa’nın kollarını bir kerpeten gibi bırakmamasından dolayı biraz kibar davranarak sıyrılmayı kafasından geçiriyordu.
- Mustafa lütfen kollarımı bırakır mısın dedi.
Mustafa
- Yağma yok demek senden güçlüleri de varmış Ayşe Hanım dediklerimi yerine getirirsen kollarını bırakırım dedi.
Ayşe çaresiz bir şekilde isteğini yerine getireceğini söyledi.
Mustafa
- Önce beni sevdiğini söyleyeceksin dedi. Ayşe bu Emire çok kızmıştı ama nafile .
- Hayır seni sevmiyorum. Senden nefret ediyorum. Bırak kollarımı bırakmazsan bağırırım dedi.
Mustafa
-Bağırman yersiz çünkü çiftlikten bir hayli uzakta olduğumuzu sende biliyorsun, seni kimse duyamaz.
O sırada Ayşe ağaçta bağlı duran ve kendilerini seyre dalıp da yardımına gelmeyen Fırtınayı gördü. Yardımına gelmediği için çok kızmıştı. Ondan yardım istercesine baktı. Ama Fırtına bu işte Mustafa’dan yana gibiydi, onun yardımına gitmiyor sanki oda bu işi Mustafa’dan yana noktalamak istiyordu.
Mustafa ;
-Beni daha fazla bekletme dedi.
Ayşe Mustafa’nın dediklerini yerine getireceğini belirtti ve utanarak
-Şey seni seviyorum dedi.
Mustafa beğenmeyerek
-Bu olmadı yapmacık oldu. Daha içten söyleyeceksin.
Ayşe
Peki deyip Seni çok seviyorum Mustafa dedi.
Mustafa ise hala kollarını bırakmıyordu.
-Emin misin yoksa gerçekten seviyor musun ?
Ayşe ciddi bir şekilde
-Sadece senin isteklerini yerine getiriyorum dedi. Biraz durduktan sonra kendi duygularının da esiri olmuş olacak ki Mustafa’ya
-Seni gerçekten seviyorum. Ya sende beni gerçekten seviyor musun ?
Mustafa sevinçli bir şekilde
-Hem de çok seviyorum ama bunu sana söylememem için fırsat vermedin ki
Ayşe
Ama yine de sevmekten korkuyorum dedi.
Mustafa onun bu lafını ağzında koyarak başını Ayşe’nin omzuna dayadı. Ayşe onun bu sarılmasına karşı koyamıyordu. Adeta kendini Mustafa’ya teslim etmişti. Birbirine sarılarak kalmışlardı öylece. Ayşe sanki uykuda gibiydi. Birden fırladı. Mustafa’nın kollarından kurtuldu. Kurtulmasıyla beraber Fırtınanın üzerine atlaması bir oldu. Atın üstünden Mustafa’ya baktı. Mustafa’nın yüzü gülüyordu. Sanki memnunluğunu ifade eder gibi bir hali vardı. Aralarında omzuna başını dayamadan başka bir şey geçmemişti ama Ayşe kendini suçluyordu. Her halinden mahcup olduğu belliydi. Ayşe atın üzerinde düşüncelere dalmışken Mustafa onu bu düşüncelerinden ayırdı ve Ayşe’ye gülerek ;
-Beni burada mı bırakacaksın dedi.
Ayşe ,
- Evet bir daha senin yüzünü görmek istemiyorum. Senden nefret ediyorum dedi.
Mustafa bu cevaba gülerek,
- Biraz önce öyle söylemiyordun ama, sen yalan söylüyorsun ? Beni sende seviyorsun hem de çok seviyorsun, ama korkuyorsun. Sen bir korkaksın! Dedi.
Ayşe Mustafa’ya hak veriyordu ama onun karşısında küçük düşmek istemiyordu.
Ayşe;
- Benim hiçbir şeyden korkum yok diyerek atını mahbuzlamak istedi.
Mustafa atıldı.
- O kılıkla eve mi gideceksin üzerine bak elbiselerini gömleğini düzelte öyle git. Hırçın kız dedi.
Bu hırçın kız sözü Ayşe’ye ikinci kez söyleniyordu. Aslında Ayşe’ye bu isim çokta yakışıyordu ama o böyle çağrılmak istemiyordu.
Bundan önce de Cem’de ona Hırçın Kız demişti. Oysa Cem’e çok kızmıştı atını mahpuzlamış çiftliğe doğru üzerini düzelterek düşüne düşüne gidiyordu.
Evet!.. Evet!... Mustafa’yı seviyordu… hem de. Mustafa’nın da dediği gibi. çok seviyordu. Gerçekten korkuyordu da. Düşünceler içerisin de eve varmıştı. O gün canı çok sıkkındı. Çünkü şimdiye kadar her güçlüğe karşı koyabilmiş sevgiye ve Mustafa’ya olan aşkına karşı koymaya gücü yetmemişti.İlk defa duyguları onu engellemişti.
O günden sonra Mustafa’dan kaçamadı. Mustafa ona bu fırsatı vermiyordu. Artık gizli gizli çiftlikte buluşuyorlardı, ama her buluşmasında Mustafa’ya inanmadığını söylemekten de geri kalmıyordu.
Mustafa’ya ;
-Sana inanmıyorum sen sadece benimle gönül eğlendiriyorsun zaten gideceksin o zaman gittiğin yerler de bu sözleri başkasına söyleyeceksin dedi.
Mustafa ise onu gerçekten sevdiğine inandırmak için uğraşıyordu ve bunu da başarmıştı.
Birbirini seven ve güzel anlaşacak bir arkadaşlık kurduklarına inanıyorlardı artık. Ama bir hafta sonra ayrılık vardı. Beklide bir daha hiç görüşemeyeceklerdi de belki de bu sevgi onları esir alacak tekrar bir araya getirecekti. Aşk çemberi denen şey beklide onların çevresinde dönen şey olmalıydı.
Aradan iki gün geçmişti. O gün’de Ayşe’nin doğum günüydü. Evde herkes biliyordu. Onun için kasabaya gitmişler ve hediye alıp gelmişlerdi. Ayşe ise evde Fatma teyze ye yardımcı oluyordu. Fatma Teyze onun yorulmaması için yardımına gerek olmadığını ve istirahat etmesi gerektiğini ne kadar söylese de Ayşe’ye dinletemiyordu. Ayşe biraz yorulmuş olacak ki yukarı odasına çıkıp biraz uyudu, sonra da kalkıp her günkü gibi gömleğini ve pantolonunu giyip asağıya indi. Vakit geçmişti, herkes kasabadan dönmüş oturmuş Ayşe’yi bekliyorlardı. Ayşe’yi yukarıdan inerken gördüklerinde herkes bir ağızdan tempo tutarak “Doğum günün kutlu olsun Ayşe” diye tempo tutmuşlardı.
Ayşe şaşmıştı, bu kadar ilgiden gözleri yaşaracak gibiydi.
Aşağıya inmişti ve konuşmalar, kutlamalardan sonra sıra hediyelerin verilmesine gelmişti. Tüm aile bireyleri hediyesini vermişti. Ayşe hediyeleri tek tek açıyor birbirinden güzel hediyeler arasında ne diyeceğini şaşırmış bir halde duruyordu. Yinede en güzel hediye şüphesiz Mustafa’nın kiydi artık onun gözünde. Mustafa Ayşe’ye bir elbise almıştı. Ayşe’nin elbise giymediğini biliyordu ama giymesini çok istediği için onu almıştı. Çünkü Ayşe erkek gibi giyiniyor olması o elbisenin içerisinde daha güzel görüneceğinin hayali sevindiriyordu Mustafa’yı Çok rica etmelerine ve ailedekilerin ısrarlarına karşı Ayşe’nin o elbiseyi giyeceğini düşünmüştü. Ayşe’ye Fatma hanım saçlarını açarak yıkamasına ve o elbiseyi giymesi için yardım ediyordu. Sonra Fatma teyze makyaj malzemelerini çıkartıp Ayşe’nin yapma demesine rağmen hafifçe makyajda yapmıştı. Ayşe aynanın karşısına geçip baktığında gözlerine inanamıyordu. O Mustafa’nın da dediği gibi çok güzel bir kızdı. Fakat yinede eskisi gibi olmayı tercih ediyordu. Sonra Fatma teyzeyle beraber aşağıya indi. Bütün aile Ayşe’yi sabırsızlıkla bekliyordu. Ayşe merdivenlerin son basamaklarına yaklaşırken bütün gözlerin kendisinde olduğunu görmüştü. Herkes hatta babası bile Ayşe’nin bu kadar güzel olacağına inanamıyordu. İçinden güzel olduğunu biliyordum ama bu kadarda güzel olacağını tahmin edememiştim diyordu kendi kendine.
Ayşe aşağıya indiğinde ilk olarak babası Eşref Bey koşup kızının boynuna sarıldı. Çünkü o biricik eşinin emanetiydi . Mustafa ve ailesi de şaşkınlıklarını anlattılar. Bunun şerefine ikinci kez yaş günü kutlanıp tekrar pastalar yenmişti. Ayşe 16 yaşındaki Hırçın Kız şimdi güzel bir genç kız olmuştu.
Aradan bir saat kadar geçmişti. Mustafa ile Ayşe dışarıya çıkıp biraz dolaştılar. Mustafa ve ailesisin gitmesine iki gün kalmıştı. İki gün sonra belki bu anlar bir macera olarak hatırlanacaktı. İkisi de bu duruma çok üzülüyorlardı. İlk defa Ayşe çiftliğe gelen birinin gitmesine üzülecekti.Biraz sessizlikten sonra Ayşe Mustafa’ya
- Mustafa iki gün sonra gidiyorsunuz, bende liseye başlayacağım. aslında okumayı sevmiyorum, çiftlik hayatını daha çok seviyorum. Dedi Ayşe.
Şey Mustafa sen okula gidiyor musun ? dedi.
- Aslında bende okumak istemiyorum. Okulda çok başarılı bir öğrenci olduğum için babam okumamı istiyor bende onu kıramıyorum.
Sen niye okumayı sevmiyorsun ? Mustafa
- Meslek sahibi olursam çoğu zamanım dairede geçecek, oysa çiftliğim olursa çiftçi olursam gelecekte çoğu zamanım ailemin hayat arkadaşımın, çocuklarımın yanında geçecek dedi.
Ayşe;
- Çok güzel düşünüyorsun Mustafa.
Mustafa Ayşe’nin gözlerine bakarak, Ayşe beni unutmamanı isterim. Dilerim unutmazsın. Çünkü ben seni ölene dek unutmayacağım.
Ayşe ;
- Mustafa ben seni hiç unutmam. Çünkü ilk kez bir arkadaşım oldu. Sen benim her şeyimsin, seni her şeyden çok sevmeye başladım. Dedi.
Mustafa ;
- Seni çok sevdim Ayşe !. Dünyanın öbür ucuna da gitsem geri dönüp tekrar seni arayacağım.
Mustafa unutulmamak ümidiyle boynundaki madalyonu çıkarıp Ayşe’ye verdi.
Ayşe’de o gün almış olduğu beyaz çiçekli mendili çıkarıp Mustafa’ya vermişti. Çimenlerin üzerinde Pembe hülyalarla uykuya dalmışlardı. Biraz sonra Ayşe uyandı, uyandığında Mustafa hala uyuyordu. Bir süre Mustafa’nın uyuduğu yerde yüzüne bakarak düşüncelere dalmıştı. Havada yavaş yavaş kararıyordu. Ayşe Mustafa’yı öperek uyandırdı.
Mustafa gülerek,
- Sana tokat atmayacağım elim varmıyor, deyip Ayşe’nin birkaç gün önce yaptığı hareketi yapıp onu utandırdı. Sonra Mustafa yerinden kalkarak Ayşe’nin elini tutu ve çiftliğe doğru yürüdüler.
- Eve vardıklarında aile fertleri kendi hallerinde sohbet ediyorlardı. Onlarla geç kaldıklarını belirtmemek için sofrayı da gelince hazırladılar. Sonra hep beraber masaya oturup yemek yediler. Ayşe ile Mustafa artık beraber yan yana sandalye de oturmaktan kaçmak şöyle dursun sandalyelerinin yan yana konması için Fatma teyzeyi öğütlüyorlar ve bu durumdan ikiside memnunlardı.
Aradan iki gün geçmişti. Mustafa ve ailesinin gideciği gün gelip çatmıştı. o gün gideceklerdi. Bu ayrılık ikisi içinde çok zordu. Hazırlıklar yapıldı ve uzun bir vedadan sonra Mustafa ve ailesi Ayşelerin çiftliğinden ayrıldılar.
III. BÖLÜM
Ayşe Mustafa’nın gittiği gün susmuştu sanki. Ağlamayı da kendisine yakıştıramıyordu. Hem bu durumu babasının anlamasını da istemiyordu. Artık Ayşe’nin okulu da açılmıştı. Ayşe lise öğrencisi olmuştu. Ayşe lise yılarlında da ortaokuldaki gibi başarılı ve güzel günler geçirmeye başlamıştı. Cem ise mücadeleden vazgeçip Ayşe ile yarışamayacağını anlamış ve Lise deki başka kızlar la konuşarak Ayşe’yi unutmuştu. Ayşe derslerine çalışarak lise yıllarının ve genç kız olmanın verdiği mutluluğun tadını çıkarıyordu. Ayşe Mustafa ile düşüncelerine dalarak gelecek ile ilgili planları bu merkeze göre kuruyordu. Mustafa’nın babası rahatsızlandığından Ayşe’nin lise yıllarında ne yazık ki gelememişlerdi. Çünkü hastalık Mustafa’nın babasını halsiz bırakmış işleri de biraz yavaşlatmıştı.
Aradan birkaç yıl geçmişti. Ayşe liseyi başarılı bir öğrenci olarak bitirmiş ve lise diplomasını almıştı.
Ayşe babasının çok istemesine rağmen Üniversite ye gitmeyi düşünmemişti. Basından ayrılmaktan mı? Yoksa başka bir şeymi var bilinmez babası bir türlü Ayşe’yi yüksek öğrenim görmesi için ikna edememişti.
Babası ise bu kadar başarısına rağmen okula gitmemesine bir anlam veremiyordu. Acaba neydi? Ayşe’nin okula gitmemsi için sebep deyip düşünüyordu.
Ayşe artık çiftlikte atlarla günlerini geçirecekti. Bir gün at yarışları olacağı duyulmuştu. Bu at yarışına Ayşe’de katılmayı istedi. Ayşe’nin bu isteğine göre babası onu yarış olan çok yakın bir kasabaya götürdü. Bu yarışın çok seyircisi vardı. Herkes ayrı yerden ayrı ayrı çiftliklerden sırf bu koşuyu seyretmeye gelmişlerdi. Bu seyircilerin arasında Mustafa’da bulunuyordu. Bundan Ayşe’nin haberi yoktu. Mustafa ise Ayşe’yi buralarda göreceğini tahmin etmiyordu. O Ayşe’nin bu zamanlarda okulda olabileceğini tahmin ediyordu.
Artık heyecanlı dakikalar başlamak üzereydi. Tüm yarış atları ortaya çıktı. Herkesin gözleri bu yarışacak atların üzerindeydi. Hakemin işareti üzerine atlar koşmaya başladı. Mustafa’nın gözleri hep atların üzerindeydi. Aniden gözüne bir jokeyin boynundaki uçan kolye ilişti. At havalandıkça kolye de havalanıyordu, sonra ata baktı bu fırtınaydı. Evet ta kendisiydi. Üstündeki de Ayşe’ydi. Bir an şaşırdı! Ama Ayşe’nin burada ne işi var diyordu? Kendi kendine de. Ne kadar büyümüş ne kadar gelişmişti. Onu ilk bakışta tanıyamamış olması ona acı veriyordu. Yarış sonunda Ayşe tüm gücünü ve hırsını verdiği bu yarışta Fırtınasıyla birlikte birinci olmuştu. Bu duruma babası çok seviniyordu. Kutlama bittikten sonra artık eve gitmek için hazırlanıyorlardı ki bir yanında bir genç kız ve birde ihtiyar adam olan bir genç yanlarına geldi. Ona dikkatle baktığında esrarlı gözleriyle Mustafa’nın olduğunu anladı. Peki ama bu kolundaki bu kız kimdi ? Bir anda bu onu şaşırtmış ve tuhaf olmuştu. Mustafa Ayşe’ye yaklaşarak
-Bir dakika sizinle konuşmak istiyorum.
-Benimle ne konuşmak istiyorsunuz? Sizi tanıdığımı sanmıyorum.
-Beni nasıl unutursunuz ? Bana verdiğiniz o ipek mendili hala saklıyorum.
-Lütfen kendinize gelin. Ben kimseye mendil verdiğimi hatırlamıyorum dedi. Sonra da atına atlayarak hızla oradan uzaklaştı. Kendi kendine üzülüyor sinirleniyordu.”Beni unutmadıysa o yanındaki kız kim ?” onun bir kız kardeşi olmadığı çok iyi biliyorum. Hem buralarda ne işi var diyerek atını mahpuzlayıp ormandaki ağaçların altına doğru gitti. Orada bir ağacın altına oturdu. Mustafa ise Ayşe’yi ne kadar unutmadım desede memleketinde gitmiş nişanlanmıştı. Yanındaki ise nişanlısı ile kayınpederi idi. Mustafa yanında bulunan kayınpederi ve nişanlısını çiftliğe gönderdi. Onları gönderirken de onlara bir yalan söyleyerek, Nişanlısına:
Ayşe’nin küçükken tutma kardeşi olduğunu hiç kaygılanmaması gerektiğini söyledi. Nişanlısı da ona inandı. Mustafa hemen Ayşe’yi aramaya koyuldu. Önce çiftliğe gidip babasıyla konuştu. Daha sonra ormanda Ayşe’yi bulabileceğini düşünerek ormana Ayşe’yi aramaya gitti. En sonunda ormanda sık ağaçların arasında hıçkırıklarla ağlayan Ayşe’nin sesini duydu. O tarafa doğru yürüdü oraya vardığında Ayşe’nin ağacın altında var gücüyle ağladığını gördü. Ona yavaş yavaş yaklaşarak yanına çömeldi ve;
- Ayşe ben Mustafa lütfen yüzüme bak niçin ağlıyorsun ?.
Ayşe ;
- Yüzünü görmek istemiyorum git buradan. Seni kalbimde gömmemi istemiyorsan buradan uzaklaş.
Mustafa Ayşe’den bu sözü beklemiyordu.
Ayşe’ye ;
- Ayşe, yıllardır seninle karşılaşmayı arzuluyordum. Her gittiğim yerde gözlerim seni arıyordu. Niçin beni anlamak istemiyorsun ?
- Eğer beni aramış olsaydın bulurdun. Hem yanındaki kız kimdi ? Ona ne cevap vereceksin bakalım ?
Mustafa ona ;
- Eğer beni dinlersen sana her şeyi anlatırım. O zaman bana hak vereceksin. Ayşe ağır, ağır yere doğru bakan başını kaldırdı. Mustafa’nın o alıcı esrarengiz gözlerine baktı ve daha sonrada Mustafa anlatmaya başladı.
- Sizden ayrıldıktan sonra bir çiftliğe yerleştik ve uzun zaman senin hasretinle yandım. Sana gelmeyi o kadar çok istiyordum ki babamlardan bir türlü bunu isteyemedim. Babam işini büyük bir başarıyla ilerletti ve çiftlik zenginlerinin arasına girdi. Ayrıca buraya geleceğimiz dönemlerde de rahatsızlanınca gelemedik. Şu sıralarda durumumuz çok iyi. Zamanla yakın çiftliklere gezmeye eğlenmeye gidip geliyorduk. Daha sonra yakın çiftliğimizde oturan Meral ile tanıştım. Onunla aramızda herhangi bir şey olmadı. Birkaç defa çiftliğe gidip geldikten sonra Meral bana aşık olmuştu. Tabiî ki ben onu sevmiyor ve ondan kaçıyordum. Bunu anladı ve hastalandı. Uzun süre yatakta yattı. Her şeyden ailemizin haberi vardı. Bir ara Meral fenalaştı, bunun üzerine babası onu alıp kasabanın doktoruna götürdü. Kasabadan döndüğünde de benimle konuşmayı istedi.Bana kızının kanser olduğunu ölümünün yakın olduğunu onunla hiç olmazsa bu süre içinde iyi geçinmemi ve nişanlanmamı istedi.
Bu duruma karşısında yapacak ve seçecek bir tercihim yoktu. onu sevdiğimi ve onunla nişanlanacağımı söyledim. O bu duruma çok sevindi, kısa zamanda yataktan kalktı. Şimdi ise Meral’in ölümü kapıda. Ömrü daha ne kadar dayanır bilinmez. İşte olay bu Ayşe. Benimse bu olay karşısında ne yapmamı istiyorsun ? Ölecek bir insana ızdırap çektirmemi mi? yoksa onun gönlünü almamı mı ?
Ayşe bu anlatılanlardan çok etkilensede bir anlam verememişti olanlar. Nasıl yapardı deyip düşünüyordu. Çünkü Ayşe Mustafa’nın geleceği ümidiyle Üniversite tahsilini yapmaktan kaçmıştı. Hemde babasının o kadar ısrarlarına rağmen hiç gitmeyi düşünmemişti. Şimdi ise sevdiği adamı paylaşmakla karşı karşıya kalmıştı. Ama hayır! Bu olmayacaktı Ayşe böyle bir şeyi kabullenemezdi. Hem Mustafa’nın doğru söylediği ne malumdu. Ayşe içini kemiren sorularla düşünüp duruyordu. Mustafa’ya da hak vermek istiyordu ama nasıl? Olmaz! Olmaz! Kısa bir sessizlikten sonra Ayşe bağrına taş bağlayarak;
-Tabi ki onu mutlu etmeni isterim. Dedi.
Mustafa yavaş yavaş döküştüren yağmur damlacıklarının yüzünü ıslattığını hatırlayarak Ayşe’ye ;
- Yağmurda başladı ne yapacağız şimdi.
- Eve gitmemiz gerek babamın burada olduğumdan haberi yok.
- Babanın haberi var. Biraz önce yolda gördüm seni sordum ve seni bulacağımı söyledim. Seninle olduğumu biliyor. Yağmur hızlanmaya başladı yakında bir kulübe var oraya sığınalım. Kalkıp fırtınanın üstüne bindiler ve kulübeye doğru atı koşturmaya başladılar. Atı Ayşe sürüyordu, Mustafa ise Ayşe’ye tutunmuştu. Ayşe bir ara geri dönmeyi düşündü, sonra kendi kendine aptalca bir düşünce olduğunu anladı. Kulübeye doğru Fırtınayı sürmeye devam etti. Nihayet sırılsıklam bir şekilde kulübeye vardılar. Mustafa attan atlayıp Ayşe’nin inmesine yardım etti. Hemen kulübeye girdiler. Daha sonra ateş yaktılar. Mustafa üstünü çıkarmaya başlamıştı, yağmur onları akıl almaz derecede sırılsıklam etmişti.
Ayşe’ye
- Yine hırçınlığın mı tuttu ? Üstündekileri çıkarmazsan hasta olacaksın.
Ayşe
- Deli misin sen ? senin yanında üstümü çıkaracağımı sanıyorsan yanılıyorsun
- Boş lafları bırak ta hadi çıkar ben arkamı dönüyorum. Sonrada şurada duran çarşafa sarıl. Ben senin elbiselerini kurularım.
Ayşe biraz düşündükten sonra kabul etti. Mustafa arkasını Ayşe üstündekileri çıkardı sonrada çarşafa sarılarak ateşin yanına geldi. Mustafa elbiselerini kurusun diye Ayşe’ninkilerle beraber ateşin yanına serdi. Onların kurumasına beklerken Mustafa’da Ayşe’nin yanına oturdu. Uzun süre ikisinin de gözleri ateşi seyretti. Kim bilir o anda neler düşünüp hayal ediyorlardı. Bir ara Mustafa gözlerini ateşten kaldırıp yanı başında oturan Ayşe’ye dikti. Ayşe’yi şöyle bir süzdükten sonra cesaretini toplayıp Ayşe’ye doğru uzatıp onun ellerinden tutmaya çalıştı. Yavaş, yavaş yaklaşıyordu ki bundan Ayşe korktu. Mustafa iyice yaklaşmıştı.
Ayşe Mustafa’ya
-Mustafa lütfen kendine gel ne oldu sana ? Mustafa ise tatlı bir şekilde
-Ne olacak canım. Seni seviyorum sende beni seviyorsun seni sevmen normal değil mi ?
-Maalesef normal değil. Biraz daha yaklaşırsan tokatı yersin ona göre.
Ayşe bu sözleri söylerken korkulu ve sinirliydi. Çünkü böyle olayların sonunun kötü olacağı belliydi. Mustafa’ya gücü yetmezdi ama sözleriyle onu anlatmaya çalışıyordu. Ne yazık ki Mustafa onu anlamak istemiyordu. Ayşe’nin karşı koymasına Mustafa çaresiz kaldı. Çünkü aileler işin içerisindeydi. Duyulması iki aileyi birde hayal kırıklığına uğtatırdı. O yüzden gecenin sessizliğinde ateşin kenarında yağmurun durmasını beklediler ama durmuyor adeta artıyordu yağmur damlacıkları.
- Gidecek miyiz ?
Ayşe kızgın bir şekilde cevap verdi.
- Bu yağmurda bir yere gidemeyiz. Bu gece burada kalacağız, dedi
Daha sonra Mustafa’nın durumunu sordu Ayşe;
Ne Düşünüyorsun? Mustafa dedi.
- Ne olacak da ne demek ? Nişanlım öldü ölecek, öldükten sonra babama bu konuyu açar ve evleniriz. Nasıl böyle bir şey olmasını ister miydin ?
- Tabiî ki isterim. Seninle bir arada olmak bana mutluluk verecek.
- Senide mutlu etmek bana dünyaları verir. Yalnız senin nelerden hoşlandığını nelerden hoşlanmadığını hala öğrenemedim.
- Zamanla öğrenirsin sen şimdi uyumana bak.
- Seninle bir odada yalnız, böyle bir zamanda nasıl uyuyabilirim ?
Daha sonra Ayşe’nin sesi çıkmadı. Mustafa ise o gece hiç yatamadı. Acaba Ayşe’yi çok kırmış mıydı yoksa Ayşe eskisi gibi onu sevebilecek miydi? Biraz önce söylediği gibi onunla mutlu olacak mıydı?. Sabaha kadar durmadan kendi kendine soru sorup durdu.
Güneş doğduğunda hala uyuyamamıştı. Ayşe’ye baktı hala uyuyordu. Ayşe’de bu sessizliği duymuş olacak ki uyandı. Kalkıp eve gitmeye hazırlandı. Mustafa’nın da uyanık olduğunu görünce;
- Mustafa kalk artık gidelim. Babam çoktan beni merak etmiştir.
Mustafa bu söz üzerine ondan ayrılacağını düşünerek isteksiz bir şekilde yerinden kalktı. Ateşte çoktan sönmüş içeri soğumuştu. Dışarıya çıktılar. Fırtınanın üzerine binerek evin yolunu tutular. Az sonra eve varmışlardı. Eve vardıklarında Ayşe’nin babası evde yoktu. Ayşe’yi merak edip aramaya çıkmış olacaktı. Eve geçip Ayşe’nin babasını beklemeye başladı, az sonra babası geldi onların bu kadar neden geç kaldıklarını sorunca yağmurun yağdığını ve kulübede kalmak zorunda kaldıklarını söylediler. Sabah kahvaltısı yapıldıktan sonra Mustafa oradan ayrılmak zorundaydı. Merallerin evinde kaldıklarından burası Ayşe’lerin çiftliğine yakın bir yerdeydi. Mustafa zaman kaybetmeden kendi çiftliklerine gitti. Eve gittiğinde Ayşe’lere uğradığını babasına anlattı. Sonrada nişanlısının gönlünü almak için aynı çiftlikte ama az ilerde olan evlerine gitti. Gittiğinde Meral hala yatıyordu. Anlaşılan yine sancıları başlamıştı. Daha sonra onu kasabada yalnız bıraktığı için ondan özür diledi.
Bir taraftan Ayşe’de çiftliğinde sıkılmıştı. O da fırtınayı alıp kendi çiftliklerinin etrafında gezmeye başladı. Dalgın dalgın yürüyordu. Bu sırada arkasından gelen gölgeyi fark etmedi bile .Yürürken omzuna bir elin dokunduğunu farketti. Hemen arkasına dönüp baktı, baktığında hiç beklemediği birini karşısında görmüştü. Bu Cem’di. Acaba kendisinden yine ne istiyordu.
Cem ona ;
- Merhaba Ayşe bakıyorum da çok şaşkınsın. Haklısın çoktan beri buralarda yoktum. Seni unutabilmek için uzaklara gittim ama ne yaptıysan seni unutamadım. Dün buraya geldim. Çiftlik kasabasında olan yarışların olacağını duyunca oraya gittim. Orada seni göreceğimi hiç tahmin etmiyordum ama birde seni görünce ne kadar sevindim bilemezsin.
Ayşe
- Dahası da var sen buralardan gideli çenen biraz daha düşmüş.
- Sen hala aynı Ayşe’sin. Hiç değişme yok. Yalnız biraz sonra söyleyeceklerim benim hakkımdaki düşüncelerini ve seni yumuşatacak sanırım.
- Sanmam.
- Beni yumuşatacak bir şey bulacağını rüyamda görsem bile inanmam.
- Dinle beni;
- dün Mustafa ile aranızda geçen her şeyi biliyorum. Dün seni görünce takip ettim. Tabi kulübeye kadar. Bak sana ne diyeceğim Mustafa ile arkadaşlığını sona erdireceksin. Yoksa dün kulübede Mustafa ile yalnız kaldığını babana birer birer anlatırım oldu mu ? dedi ama Ayşe’nin nutku kesilmiş bu na ne cevap vereceğini bilmez bir durumda kalakalmıştı. Bu sessizliği yine Cem bozarak;
- bilmem anlatabildim mi ?
Ayşe çok şaşırmıştı.
Hayır Mustafa ile ayrılmak mı ?
aklının ucundan bile geçmiyordu. Çünkü yıllarca tek onu hayal edip onu düşünmüştü. Cem’i ise hiç sevmiyordu, hatta nefret ettiği ve karşısına alıp konuşamıyacağı dünyadaki tek insan oydu.
Biraz düşündükten sonra ne yapacağına bir türlü karar veremiyordu. Çünkü nasıl böyle bir şey olabilirdi hala anlamıyordu. Mustafa ve Cem aynı zamanlarda gelecek ve bunlar yaşanacaktı. Aman Allah’ım bu rüya olmalı diye kafasından geçirip duruyordu. Bir taraftanda Cem’in şu anda dediğini yapmamaktan ve ailesine karşı yanlış anlaşılmaktan da çekiniyordu. Ne yapabilirdi bu işin içinden nasıl çıkması lazımdı. Bir şey var ki şu an Cem’den kurtulup akıllı bir şekilde bunu düşünmesi gerektiğini de düşünüyordu. Karar vermek zorundaydı da!
Onun sözünü yerine getirmek zorundaydı. En azından Cem karşısında şu an öyle yapacaktı. Eğer babası o gece kulübede olanları duyacak olursa beklide ona bir daha kızım bile demezdi. Sonra Cem’e dönerek
- Cem bu aşağılığı yapmakla eline ne geçecek acaba. Dedi
- Sen geçeceksin Ayşe. Yıllardır senin sevginden uzak ve sana kavuşmanın hasretiyle yanan şu kalbim rahatlayacak. Aşk beklide hiç kimsenin tadamıyacağı kadar büyük bir aşk için yanıyorum, sen ise benden iğreniyorsun benim yüzüme bile bakmıyorsun.
- Ayşe ;
- Seni sevmediğimi bile, bile nasıl benimle evlenmeyi istersin.
- Boş ver onu zamanla alışmak zorundasın. Bunları bırak ta tercihini yap.
- Peki tercihim sensin. Dedi ayşe ama Cem’i oyalamak içinde bunları yapıyordu. Bu işi uzatmanın yollarını arayıp dururken Cem’e
- Yalnız bir şartla hala evlenmeye hazır değilimCem.
Sadece nişanlanırız ben evleneceğimiz zamanın geldiğine karar verdiğimizden sonra sana bildiririm. O zaman evlilik işlemlerine hep beraber başlarız böyle olması lazım dedi.
-Peki Ayşe.
Zaten senden bu cevabı bekliyordum. Başka çıkar yolun yoktu çünkü.
- Anlaşıldı tamam konuşmayı bırak ta çek git. Benim bir sürü işim var.
- Mustafa’ya ayırdığın gibi bana da ayıracak zamanın yok mu?
Ayşe sinirlenerek;
- Hayır Biraz daha burada beklersen verdiğim cevaptan vazgeçerim.
- Peki Ayşe gidiyorum sinirlenmene ne gerek var. Çok ayıp bir şey ben artık senin ebediyete kadar hayat arkadaşın olacağım. Bana biraz daha nazik davranırsan çok iyi olur.
Bu sözleri söyledikten sonra Cem oradan uzaklaştı. Ayşe karamsarlık içerisindeydi. Ne. Yapacağını şaşırmıştı. Ya Mustafa onsuz nasıl yaşayabilirdi ?
Babasını düşünmeye başladı. Acaba Cem gerçekten gidip babama anlatır mı?
Bu aşağılığı yapar mıydı ? gibi düşüncelerle bir çıkmazının içine düşmüştü. Ne yapacağını şaşırmış bunları aklına getirmek istemiyor unutmaya çalışıyordu. Çünkü bunları düşündükçe sinirinden ne yapacağını şaşırıyor neye karar vereceğini bilemiyor sağlıklı düşünemiyordu. Sıkıntısını biraz olsun üzerinden atmak için çiftliğin etrafını dolaştı, sığırlara baktı vaktini harcamaya çalışıyordu. Biraz olsun bu düşüncelerden uzaklaşmak istiyordu başka şeylerle oyalanıp sıkıntısını unutmaya çalıştı. Kendini biraz rahat hissedince de artık eve girdi. Hemen salonda duran kanepenin üzerine şeyle bir uzandı ve mışıl mışıl her şeyden uzak şu çiftliklerinde uykuya daldı.
IV. BÖLÜM
Ayşe ile Cem Öte tarafta Mustafa’nın nişanlısı Meral çiftlikte bir sabah ölü bulunmuştu. Meral’in ölümü herkesi çok üzmüştü.Tabi Mustafa’da kendisini seven birisinin ölmesine çok üzülüyordu. Meral hazin bir törenle gömülmüştü. Mustafa’nın zorla nişanlandığı Meral artık ölmüştü.
Aradan 1 ay geçti, Mustafa Ayşe ile evlenme işini bir türlü babasına söyleyemiyordu. Bir gün Mustafa çiftlikte iş yaparken Kadir bey Mustafa’ya
-Artık büyüdün Mustafa kendi işini kendin görebiliyorsun nişanlında öldü. Artık evlenmek seninde hakkın ne derdin ?
Mustafa işte bu fırsatı kaçırmak istemedi. Sıkılır görülürcesine :
-Şey baba bilmem ki. Sen nasıl uygun görüyorsan öyle olsun.
-Anlaşıldı oğlumda peki çiftlikte veya komşu çiftliklerde beğendiğin bir kız var mı ?
-Baba sana daha önce bu konuyu açmak istemiştim ama yapamadım. Ben Eşref beyin kızı Ayşe’yi seviyor ve onunla evlenmeyi istiyorum dedi.
-Peki kızda seni seviyor mu? Onunla bir konuş ondan sonra istersen niye olmasın?
-Oldu babacığım.
Mustafa sevinçli olarak ertesi gün Ayşelerin çiftliğine vardı.Ayşe hala evdeydi. Mustafa’yı görünce biraz sevinir gibi göründü.Babasından izin alarak dışarıya çıktılar. Onları bir arada görmek Eşref beyi mutlu ediyordu. Konuşmaya ilk olarak Mustafa başladı. Ayşe’ye müjdeleyecek haberleri vardı.
Mustafa Ayşe’ye :
-Sevgilim sana sevineceğin bir haber vereceğim. Dün babamla bizim evlenme işini konuştum, evlenmemizi pek ala istiyor.Ayrıca seninle konuşmam gerektiğini söyledi. Aslında senin kabul edeceğini biliyordum. Sadece sana haber vermek için geldim, yarın annemle babam size gelip babanla bu konuyu konuşacaklar.
Ayşe Mustafa’nın bu sözlerinden sonra üzgün üzgün Mustafa’ya bakarak :
-Maalesef Mustafa seninle evlenmekten vazgeçtim. Babanlara söyle gelmesinler.
Mustafa böyle bir cevabı alacağını düşünemiyordu. Şaşkınlığı her halinden belliydi.
-Ne demek istiyorsun ? Benimle şimdiye kadar eğlendin mi? Böyle bir şeyi nasıl yaparsın?
-Lütfen Mustafa. Bana hiçbir şey sormadan buradan uzaklaş. Sana söylediğim gibi seninle evlenemem.Beni lütfen anlamaya çalış.
Mustafa çok şaşırmış elleri ayaklarına dolaşmış ne yapacağını bilemez halde şaşkın şaşkın Ayşe’nin yüzüne uzun süre sessizce baktı.
-Sen ne diyorsun Ayşe kafanı duvara falan mı çarptın.Bu dengesiz sözlerin anlamı nedir?
Sen beni hep şaşırtıyorsun ama bu kadarını da tahmin edemiyorum. Amacın beni kendinden nefret ettirmek mi?
Ayşe artık dayanamayarak:
-Sana kendimi ifade edemeyecek kadar acizim. Lütfet beni yalnız bırak. Senin yüzünü de görmek istemiyorum dedi.
Fakat Ayşe bu sözleri söylerken gözlerinden süzülüp gelen damlacıkları gizlemek için başını çevirdi.
Mustafa ise öfkesinden onu anlamaya çalışmayı düşünmek şöyle dursun aldığı cevabın şaşkınlğı ile koşarak arkasına bile bakmadan hırsla onun yanından uzaklaştı. Bir daha da bu konuyu evde açmadı. Ayşe ise üzgün bir şekilde eve vardı. Mustafa’yı kırdığı için çok üzgündü. Evde babası yoktu.Hemen odasına çıktı ve kapıyı kapatıp olanca gücüyle hıçkırarak ağlamaya başladı. Onun ağladığını kimsenin görmesini istemiyordu.
Cem’le nişanlanmasına birkaç gün vardı. Bu konu aileler tarafından da görüşülmüş ve kabul edilmişti. Bir sabah kalktığında babasının kasabaya gittiğini farkına vardı. Az sonra babası kasabadan geri dönüyordu.Ayşe babasının böyle çabuk döndüğünü ve böyle hüzünlü duran yüzünden bir anlam çıkaramıyordu. Dayanamayarak babasına sordu.
-Babacığım üzgün görülüyorsun, bir şey mi var?
-Evet kızım. Nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum ama Cem’i tutuklamışlar. Gittiği yerlerde kaçakçılık yapıyormuş aranıyormuş diye burada arama yaptıklarında bulmuşlar ve götürmüşler.
-Demek öyle, hiç üzülmedim baba. Kötüler çeksin.Yaptığı işten bize hiç söz etmemişti.Neyse… Biraz suskunluktan sonra :
-İyi ki nişanlanmadık yoksa iş daha da karışırdı. Ondan zaten baştan beri hoşlanmamıştım.
Eşref bey :
-Üzülmediğine çok sevindim.Zaten senin üzülmeni hiç istemiyorum.
-Peki babacığım ben üzülmem sen hiç merak etme. Biraz önce kahvaltımı yaptım.Bugün biraz geç kalkmıştım. Şimdi dışarıya çıkacağım.
-Çıkabilirsin kızım.Gezinirken hayvanlara da dikkat et.
Ayşe babasını dinledikten sonra dışarıya çıktı. Fırtınayı alıp yola doğru koyuldu. Bir taraftan da düşünüyordu. Cem’den kurtulmuştu. Gidip her şeyi Mustafa’ya anlatabilirdi ama gururunu düşünüyordu. Bir ara Mustafa’nın ayağına kendisi gidip özür dilemeliydi. Sonra onunla olmak istiyordu. Nasıl özür dilemeliyim? diyordu. Nasıl….
Sonunda kar verip Mustafaların Çiftliğine doğru yol aldı. Yolda ya Mustafa beni istemezse? Beni tersler küçük düşürürse ben ne yaparım diyordu. Sonra da kendini teselli etmek için Hayır hayır…beni tersleyemez çünkü birbirimizi çok seviyoruz diye düşündü.
Bir hayli atı koşturduktan sonra çiftliğe varmıştı. Orada Safinaz hanım çamaşır yıkıyordu. Ayşe safinaz hanıma yaklaşarak :
-Kolay gelsin Safınaz teyze.
-O Ayşe sen misin kızım? Hoş geldin. Attan insene Ne duruyorsun öyle atın üstünde.
-Şey Mustafa’yı soracaktım. Mustafa nerede?
-Mustafa ahırda atlarla ilgileniyor son günlerde oda çok sinirli, hiçte konuşmuyor.
-Demek öyle çok üzüldüm. Ben Mustafa’nın yanına gidiyorum. Sonra attan atlayıp atın yularından çekerek ahıra doğru gitti. Ahıra girdiğinde Mustafa çok dalgın bir şekildeydi.Ayşe’nin geldiğini duymamıştı.Ayşe bunu fark ederek Mustafa’ya:
-Merhaba! Mustafa dedi. Mustafa birden bire dönerek:
-Sen ha… Söyle bana ne yüzle buraya geldin?
-Lütfen Mustafa beni dinlemeni istiyorum.
-Yine ne yalanlar anlatacaksın? Cem’den bıktın şimdi de tekrar banamı döndün?
Ayşe bir tuhaf olmuştu, dayanamayarak yüksek sesle:
-Mustafa beni dinle Cem’le istemeyerek nişanlanacaktım. Bazı sorunlar vardı.
Mustafa onu hiç dinlemiyordu. Sabrı taşmış bir şekilde Ayşe’ye:
-Kes sesini seni dinlemek istemiyorum. Defol buradan.
Bu söz üzerine Ayşe atına atladığı gibi son hızla Mustafa’ların çiftliklerinden uzaklaştı. Mustafa Ayşe’nin bir kuş gibi gözden kayboluşunu görünce içine korku ve pişmanlık duygusu girdi. Hemen oda bir ata atlayıp Ayşe’nin arkasından gitti. Ayşe’nin gözü hiçbir şey görmüyordu. Atını uçuruma doğru sürdüğünden haberi bile yoktu. Mustafa ise ona yetişmek için arkasından atını koşturuyordu. Ayşe’yi uzaktan görmüştü. Biraz daha yaklaşınca Ayşe’nin atını uçuruma doğru sürüp gittiğini görünce var gücüyle bağırdı :
-Ayşe!...
Ayşe!.....
Dön geri ne olur, Seni Seviyorum, seni affettim, ne olur geri dön uçuruma gidiyorsun diye bağırdı. Mustafa’nın sesi dağlarda yankılanıyordu. Ayşe’nin ise hiçbir şeyden haberi yoktu. Mustafa bir ara düşündü. Ayşe’ye ne kadar bağırsa dinlemiyordu. Sonra Fırtına aklına geldi, evet Fırtına onu kurtarabilirdi. Mustafa bu defada Fırtınaya bağırdı:
-Fırtına!
Fırtına!
Dön geri. Lütfen geri dön dedi.
Mustafa ağlayacak durumdaydı.
Çünkü at uçuruma çok yakın durmuştu bakamıyordu Mustafa çaresiz kaldığının farkındaydı. Ama birde ne görsün Fırtına durmuş geriye bakıyordu. Evet oda tehlikeyi Mustafa’nın bağırmasıyla sezmişti ve geriye doğru Mustafa’nın yanına doğru gelmeye başlamıştı.
Mustafa’da yanlarına yaklaşmak için atını onlara doğru koşturdu. Ayşe atın üstünde baygın haldeydi. Mustafa Ayşe’yi atın üzerinden alarak kendi atının üzerine koydu ve hemen çiftliğe doğru gittiler. Babası Eşref bey kızının bu durumunu görünce dayanamayıp bayıldı. Mustafa bu durumda ne yapacağını şaşırmıştı. Hemen atına atlayarak kendi çiftliklerine doğru büyük bir hızla gitti. Çiftliğe vardığında babasına bu durumu anlattı. Babası çok üzülmüştü. Acele olarak kasabaya gidip doktor getireceğini Mustafa’ya söyledi. Mustafa’da annesiyle beraber Ayşe’lerin çiftliğine gitti. Çiftliğe vardıklarında baba ve kız hala baygın şekilde yatıyorlardı.
Annesinin de yardımıyla ikisini de odalarına çıkardılar. Mustafa Ayşe’nin başında bekliyordu. Annesi de Eşref beyin başında duruyordu. Annesinin çığlığı üzerine Mustafa yerinden fırladı. Koşarak annesinin olduğu odaya gitti. Annesi hıçkırıklarla karışık bir şekilde ağlıyordu. Mustafa annesine :
-Ne oldu anne niçin bu kadar bağırıyorsun?
Annesi korku ve telaş içerisinde :
Eşref bey ölmüş oğlum. Kalbi durmuş nabzı atmıyor baksana bir dinle.
Mustafa :
-Anne ne telaşa veriyorsun. Hele doktor gelsin o zaman her şeyi öğreniriz.
Çaresiz ikisi de oturup doktoru beklediler. Aradan epey zaman geçmişti. Bir araba sesi duydular. Mustafa hemen dışarıya çıktı ve doktor ile babasının geldiğini görünce kopuş Eşref beyin durumunu anlattı. Doktor bunları duyunca ilk olarak Eşref beyin odasına gitti. Muayene yaptıktan sonra istemeyerek te olsa acı haberi verdi. Eşref bey kızını baygın görünce heyecandan kalp krizi geçirmiş ve kalbi buna dayanamayarak hayatını kaybetmişti.
Sonra Ayşe’nin odasına geçtiler. Ayşe hala baygın olarak yatıyordu. Doktor onu muayene etti ve baygın olduğunu söyledi. Sonra da Ayşe’nin evli olup olmadığını sordu. Mustafa hemen cevap verdi.
-Niçin sordunuz?
-Kız hamile galiba.
Mustafa önce şaşırdı. Sonra onunla geçen o geceyi hatırladı. Doktora ne cevap vereceğini bilemiyordu. Evli deseydi nasıl diyebilirdi. Anne ve babası yanında duruyordu. Evli deseydi sonra onlar ne diyeceklerdi. Sonunda düşündü.
-Evli değil nişanlı.
-İyi öyleyse ona ilaç yazmıştım. Onları artık vermenize lüzum kalmadı. Çünkü bu durumda ilaç kullanmak zararlıdır.
Doktor biraz daha kaldıktan sonra karanlık çökünce çiftlikten ayrıldı.
Mustafa Ayşe için ailesinin yanlış düşünmesini istemiyordu. Olayı anlatacak gücüde kendinde bulamıyordu. En sonunda sıkıla sıkıla Ayşe’yle arasında geçenleri anlattı. O gece Mustafa Ayşe’nin başında bekledi. Sabaha doğru olmuştu ki.. Ayşe gözlerini açtı. Bu duruma Mustafa çok seviniyordu. Hemen anne ve babasına haber verdi. Biraz sonra Ayşe’yle yalnız kaldıklarında Mustafa:
-Ne olur beni affet. Seni dinlemedim. Daha birkaç gün önce dediklerin hiç aklımdan çıkmıyordu. Umarım beni anlıyorsun.
- Tabiî ki anlıyorum. Benim durumumda seninkinden farksızdı.
-Babanın ölümü için hiç üzülmeni istemiyorum diye teselli etti Mustafa:
-Mustafa’nın bu sözü babasının öldüğünü tekrar hatırlatmıştı. Ayşe ilk uyandığında babasını sormuştu zaten. Olanları duyduğunda yalnız kaldığını düşünmemek elinde miydi. Onu çok seven ve hiç üzmeyen bir baba vardı. Ama o artık yoktu.
Mustafa’ya ;
-Nasıl üzülmem babam benim her şeyimdi. Annemdi , arkadaşımdı, kardeşimdi can yoldaşımdı, ama o, artık yok.
Mustafa Ayşe’nin acısını biraz olsun hafifletmek istiyordu
-Bak Ayşe yarın baban kasabada mezarlığa gömülecek. Sen burada yalnız kaldığın için seni yanımıza alırız. Acı günler geride kalınca sonra da evleniriz.
Aradan zaman geçti. Ayşe ile Mustafa evlenip Ayşelerin çiftliğine yerleştiler.Burada mutlu bir hayat sürmeye başladılar. Birkaç ay sonrada bir bebekleri olmuştu. Küçük İpek onlara daha çok mutluluk veriyordu. Artık bundan sonra daha güzel ve daha neşeli günler onları bekliyordu.
S O N
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.