- 822 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
YAZGI
Bugün kalabalık bir eve misafirliğe gitmiştik, yüzlerde hep aynı ifadeler ne söyleyeceğini ve ne yapacağını bilemeyen insanlar,üzülsünler mi yoksa gülsünler mi, destek çıkıp moral mi versinler yol göstermeye çalışıp bulmacamı çözsünler. Yirmi yaşındaydım trafik kazasında ayaklarımı ve bacaklarımı kullanmaz olmuştum, tekerlekli sandalye benim hayatımdı ben buydum ve böyleydim zamanımın çoğu yazarak ve yaşadığım günlere isyan ederek geçiriyordum.Bazen hayallere dalıyordum, komik işte hayalleri genelde bizim günlük hayatta pek başaramayacağımız şeyler olur, film yıldızı, pop yıldızı, mercedese sahip olmak, havuzlu bir evde oturmak vs. ama benim hayallerim bir çok insanın gerçeğiydi zaten.Ben bu hayalleri niye kuruyorum acaba iyi mi yapıyorum yoksa kötü mü, kendime mi zarar veriyorum yoksa intikam mı alıyorum, doğru mu yanlış mı, hayat çelişkilerle dolu çözmeye çalıştıkça kör düğüm oluyor tıpkı iplik yumağın ipini çektikçe düğümlenmesi gibi, bu düşünceler yüzünden başladığım hiç bir işi bitiremiyordum. Fizik tedavimi yarım bırakıyor, yazdığım hikayeleri yarım, şiirlerimi yarım bırakıyorum hatta bilgisayar oyunlarını bile, kendim gibi ama bütün bunlar nesneldi, ne zaman istersem tamamlayabileceğim şeyler bende öyle miydim acaba ?
O gece bir rüya gördüm, rüyamda caddenin sonunda oturan ve kırk yaş dolaylarında olan evli iki çocuk babası hüseyin beyi gördüm. Hüseyin bey mahallenin emlak işleri ile uğraşıyordu, iyi bir kazancı, güzel bir eşi, sağlıklı çocukları kısaca mutlu bir evliliği vardı, en azından dışarıdan öyle gözüküyordu, kendiside içkisi ve sigarasından başka kötü alışkanlığı olmayan bir insandı. Rüyama göre hüseyin beyin yerine geçmiştim gözlerimi açtığımda yanımda bir kadının yattığını görmüştüm, şaşkınlıkla kalktım ve evi gezmeye başladım odanın diğerinde çocuklar yatıyordu birde geniş bir salonu vardı pencerelerinden içeri tam anlamıyla ısıtıp aydınlatacak kadar güneş ışığı giriyordu, pencerenin kenarına gittim ve aşağıya doğru baktım, burası bizim mahalleydi başka bir insanın yerinde olduğumu anlamıştım, ellerim iri, sakallarım sert, tenim esmerdi
arkamdan kadının sesini duydum "erken kalkmışsın" dedi ve geriye doğru yani mutfağa yöneldi bende alalacele banyoya girdim, aynada yüzüme baktım ve hüseyin bey olduğumu anladım, derin bir nefes alıp sakinleştim "artık sen busun ve buna uyum göster" dedim kendi kendime. Mutfakta kahvaltı ediyorduk masada dört kişiydik, dört kişilik bir aile, iki çocuk, bir anne ve bir baba, eş, iş adamı, ev sahibi bunların hepsi bendim ve hepsi benimdi, bütün bu sahip olduklarım için hiç bir çaba sarf etmemiştim.Bir an bunları düşündüm ve mutlu oldum yüzüme bir gülümseme geldi, kadın beni fark etmiş olacak "hayrola bugün çok mutlusun" dedi bende ona sadece "bugün çok güzel bir gün" dedim.Çocuklardan ufak olan " anne bugün okula gelmen lazım öğretmenim seni çağırdı"
-Benim bugün hastaneye gitmem lazım doktorda randevum var
-Ama anne öğretmen bana kızıyor
Bende sözün bana geldiğini düşündüm ve "ben giderim" dedim, gözler bana çevrildi ve yüzlerinde bir şaşkınlık ifadesi vardı sanki ilk kez konuşuyormuş gibi. Kadın yani karım "Çocuğa söz verme olmazsa yarın ben giderim" bu güvensizlik niyeydi ısrarla ben "ben giderim bugün işlerimi ayarlar ve giderim"
"peki o zaman" dedi ve onayladı. Evden çıkıp işyerine gittim, giderken yolda rastladığım herkes bana selam veriyor ve benimle ilgileniyorlardı, işlerimi öğlene kadar bitirip okula gittim, çocuğun öğretmeni ile görüştüm daha sonra çocuğu okuldan aldım, cebimde gündüz kazandığım bir miktar para vardı bununla evdekilere bir sürpriz yapmak istedim. Yanımdaki küçük oğlana bir oyuncak aldım büyüğüne ise bir kitap, akşam içinde balık restoranına iki kişilik yer ayırtmıştım. Günün sonunda restorana giderken eşimin suratında hiç mutluluk ve heyecan yoktu sanki her gün yaptığı formalite bir iş gibiydi, acaba evliliğimizde öylemi idi, monotonlaşan bir evliliğimiz mi vardı, yoksa her türlü iğrençliği yapan kötü bir koca mıydım belki de sorunlu olan oydu. Restorana geçtik, masaya oturduk, karşısına oturdum ve yüzüne gülümsedim, iki kaşını kaldırdı sanki dalga mı geçiyorsun der gibiydi "niye gülmüyorsun" dedim oda bana hiç düşünmeden "neden" bunun arkasında bir kahır vardı ama kahrın ne olduğunu bilemezdim çünkü ben hüseyin bey değildim, bir kaç dakika düşündüm ve öyle bir şey demeliydim ki içindeki olumsuz ruh halinden çıkarmalı ve kafasını karıştırmalı kulağına su kaçırmalıydım "gülmemek için ne gibi sebebin var ki, güneş her gün doğmuyor mu, doğa her şeye rağmen başının çaresine bakmıyor mu, tanrı sana olağan üstü çalışan bir metabolizma ve mükemmel bir vücut vermemiş mi? neden değiştiremeyeceğin şeyler için sabretmeyi deneyip sahip olduğun şeyler için tanrıya şükretmiyorsun, unutma ki bunları ayırt edebilecek akla sahipsin" dedim. kaşlarını kaldırıp gözlerimin içine baktı ve "filozof gibi konuştun" dedi alaycı bir tavırla, ben şunu düşündüm o anda, bu kadın benim seçtiğim veya beni seçen kadın değildi yani benimle aynı düzeyde olmayan bir insanın beni anlamasını beklemek bir hata olurdu, bugüne kadar kendimi kadersiz hissettiğim şeyler aslında ne kadar değerliydi. Benim için ve herkes için hayatımızın şekillenmesinde en değerli olan şey kendi kaderimizdi, o her zaman bizim için en iyisiydi, en iyisini bildi