Rahmi
Rahmi’yi bebeklikten çocukluğa ilk adımımda tanıdım. Beni kapının önüne koyduklarında, karşıma gözlerinin bebeklerine kadar gülümseyen, karayağız cılız, hafif eğri duruşlu, kafası gövdesi üzerinde top gibi ve hemen boynuma boğazıma atlayıp sarılacak gibi duran birini gördüm.
Adı Rahmi dediler. Biraz utangaç birazda isimle görüntüyü hafızama resmetmeye çalışırcasına ağır bir duruşla bakakalmışken, birden soluk periyodumu değiştirerek normalden daha uzun iç çektiğimi hatırlıyorum. Bol oksijenli havayı ciğerlerime doldurduktan sonra, ardımdan gelen telkinlerin güdümüne kapılmış olarak ona sarıldım! Onun o (bana oranla) küçücük gövdesinde kimi yerler yanıyor gibi sımsıcakken, kimim yerlerinin buz gibi soğuk olduğunu ve birde içindeki (kalp atışı) gümbürtüyü hissettim.
Rahmi’nin sevinmesine sevinen ir rolü oynadığımı sanıyordum ilk zamanlar ki, daha sonra ben her sevindikçe onun benden daha çok sevindiğini görmek beni ona bağlayan sevgi büyüsü oldu adeta. Onu seviyordum! Sokağa benden çok önce çıkmış ve fark edilir derecede yaşımızdan ileri düzeyde edepli edepsiz duyumlara ve deneyimlere sahip olmuştu. İfadelerine inanmadığımı ima ettiğimde, delilleri ile ispat etme azim ve gayretine şaşardım. Doğru veya yanlış tüm cinsel bilgi ilklerini ondan duydum, öğrendim galiba.
Bazen çok sıra dışı eylemler üretir, çok farklı ve şok edici tepkiler verirdi, olaylara karşı ama yinede çok iyi bildiğim, cefakar ve vefakar bir yüreği olduğu idi. Cidden inanıyordum; Elinde sermayesinin son kuruşu olsa dahi seninle paylaşacak bir fedakarlığa haizdi. Bir kimseyi çok sevmeye görün, mutlaka hayat sizi dar geçitlere koyarak sınar ve çeşitli sınavlara çeker! Aramızın açık olduğu dargın günlerimizde bile bana bakışlarında onun sevgisini, muhabbetini görebiliyordum sanki, dosta sadakatte sanırım o benden daha ileri düzeyde sadık ve samimiydi. Arkamdan hiç incitici, kırıcı bir hareket ve tavrını (dolduruşlara rağmen) görmedim.
İlerleyen yıllarda arkadaşlığımızda ilerlemişti, Kırda hayvan otlatırken bir rampanın oyuğunda, deve dikeni görmüştük. Top çeklinde ancak kirpi dikenleri gibi dikenlerle çevresi kaplı bir diken meyvesi idi. Çoğu zaman dikenlerini soyarak ortadaki çekirdeği yerdik ama bazen de oyun malzemesi ederdik. Nasıl olduysa bir kalabalık içerisinde (belki!9 dolduruşa da gelerek bir birlerimize deve dikeni atmaya kalkıştık. O da olmadı sıralı atışlara başladık; Önce o attı bana vur(madı)amadı! Sonra ben attığımda tam isabet alnından vurmuştum! Her yanı kan olmuşken ortalık velveleye doldu ve nasıl oldu, kim haber verdi hatırlamıyorum bizden 5-10 yaş büyük abisi at üzerinde geldi ve beni bir güzelce hırpaladı.., Aslında ben o sopayı yemekten değil arkadaşımın alnı kanatmak ve ona acı vermekten vicdanım kanayarak acı duymuş çok üzülmüştüm. Zira O el atışlarında benden çok becerikli ve isabet ettirici bir yapıya sahipken (biliyorum ki,) bilerek hedef şaşırmıştı ki, ben onun gösterdiği vefa ve bağlılığı, koruyucu kollayıcı dost ve arkadaşlığı maalesef gösterememiştim.
Çok üzgündüm fakat o çocuk dünyamda duygularımı açıp rahatça ifade edebileceğim Rahmi den daha iyi beni anlayacak henüz bir başka sırdaşım yoktu. Anne ve babasından (beklememe rağmen) hiçbir tazir ve olumsuzluk görmedim. Hatta yolumuz kesiştiğinde, “O bir hafta On günlük ayrılık vaktimizde!” bakışlarıyla adeta “sizi gidi yaramazlar sizi!” der gibiydiler. Onları önceden fark ettiğimde ya saklanıyor veya masum bir bahane ile yolumu değiştiriyordum. Bir gerçek var ki, göğsümün sıkıştığı ve onu çok özlüyor olmakta iken, ondan mahrum olmaktan çok ama çok üzüntüde olduğumdu. Kendimle baş başa böyle bir sıkıntı anında sessizliğin dikenleri ile zihnimi kanatıyorken, bir elin sıcaklığı yarı çıplak omzumda beliriverdi. Annesiydi rahmi’nin.,
-Bizim deli oğlan seni çağırıyor! Dedi.
Bütün mahcubiyetimi pıhtılaşmış bir kan gibi yutarak peşinden gittim. Beni bir odansın kapısını açıp sessizce içeri ittiğinde Rahmi karşımda, yer yatağında başı sarılmış vaziyette yatıyor halde buldum. O yatağından oturmaya doğrulurken ben hiçbir şey söylemeden boynuna atılıp sarıldım sıkıca. Her ikimizde her ne kadar belli etmemeye çalışsak ta çaktırmadan ağlıyorduk! Neler konuştuğumuzu pek hatırlamıyorum ancak o gün ve o an üzerimden bir dünya ağırlığın kalktığını ve daha kıymetli, değerli bir rahmi ile yeniden tanıştığımı hatırlıyorum. İki dost, arkadaş arasında gurur, kibir hesabı olamayacağını da (başka çok erdemler gibi) ilk yine ondan öğrenmiştim.
4-5 yaşlarında tanıştığım çocukluk arkadaşım ile 9-10 yaşlarına geldiğimizde sevgimizin son baharında olduğumuzu hiç bilmiyordum! Günler geçtikce daha vefalı ve paylaşımcı oluyordu. Sevdiğimi bildiği veya sevdiği yemek yada meyve gibi yiyecek veya oyuncak eşya cinsinden her ne olursa mutlaka benimle paylaşmanın bir yolunu bulur ve başarırdı. Öyle ki, Onun bu pervasız cömertliğini ailesinden alması muhtemel azarları düşünerek engellemek istediğimde buna izin vermez, rahatsız olur, dediğini yapabilecek bir yapıda olduğunu kanıt ediyormuşçasına katılaşırdı. Sanırım 1963-64 yılları idi. Bir ara annemle 2-3 ay süreli Adana ve İskenderun’a seyahat etmiştim. Bir gece evimize döndüğümüzü ve sabah uyandığımda kendine has hediyelerle Rahmi’nin baş ucumda beklediğini görmüştüm. Bacağımda konfeksiyon işi kitleli bir pantolon vardı ve Rahmi ona bakarak bana “şehirli olmuşsun!” demişti.,
O bahar onun babasının dolabından aşırıp getirdiği “üçüncü!” sigaralarından kuytuda köşede içerek tiryakiliğe de ilk adımım atmıştım. Çok pervasızdı, bir keresinde ; “Sen annenden korkarsın!” dediklerinde altına büyük çişini yapıp evlerinin damındaki pencereden içeri fırlatmıştı. “Gece korkarsın!” dediklerinde zifiri karanlıkta mezarlığa kadar gidip gelmişti. “.., atlayamazsın!” dediklerinde 4-5 metre yükseklikten aşağı kendini koy vermişti. “.., giremezsin!” dediklerinde kışın ayazında buzu kırıp suya girmişti. Sanki onun hayatı “yapamazsın, edemezsin!” diyenlere yaparım, ederim diye yaşayarak göstermek için ona emanet verilmişti..,
Bazen tüm günü tek perdelik oyunla geçirdiğimizi hatta yatsılara kadar vardığımızı ve bütün bu coşkulu sadık çocukluk arkadaşımın giderek sıklaşan baş ağrılarından çok rahatsız olduğunu, büsbütün neşesini nasılda acı ve ıstırapların koynuna vermemek için çaba sarf ettiğini de maalesef hatırlarım.,
Birlikteliğimiz, neşe ve coşkumuz tam zirvedeyken, sevgili arkadaşımı artık giderek daha az görmeye alışmak bana güç geliyordu. Derken “Rahmi hastaymış!” haberi bir karabasan gibi etrafı kapkara kapladı. Sanıyorum çok hızlı bir seyri vardı rahatsızlığının ki, İnanmak çok zor olsa da onu ilk ziyarete gittiğimde canlı cıvıl cıvıl, aslan gibi Rahmi avane, biçare, neşesiz, ıstırap içinde bir yaralı kuzu gibi yatıyordu yerde. Şok olmuştum! İlerleyen zaman içerisinde ve her başka ziyaretimde bir öncekinden daha çaresiz ve bitkin silueti çaresiz hüzün verirken gözlerimizin önün de bir gül gibi soluyordu günden güne zavallıcık.
Artık gözleri görmüyor, kulakları ağır işitiyor ve en kötüsü beni bile tanımıyordu! İnsanın elinden bir şey gelmeyince sevdi birinin çaresizliği ve erimesi ne kadar acı ve elem veriyordu ve olanlara şahitlik etmek ne kadar kötü idi., Bir aslanı yatağında hakim görmek erinçti. Keşke hiç görmese miydim! Hatıralarıma mağlubiyetini sokmak kolay kabul edebileceğim bir son değildi. Artık bir daha ziyaretine gitmedim. İstemeyerek te olsa bitkisel hayata girdiğini, ailesinden aldığı destekle fiziki varlığının sürdüğünü duyuyordum. Anladım ki, ben onu o hayatını henüz kaybetmeden kaybetmiştim! İçimde sitem vardı! Beraber gezdiğimiz oynadığımız yerleri yalnız geziyor sonra o yanımdaymış gibi oyun kuruyor ve onun yerinede sırası geldikçe sanki yanımdaymış gibi ben oynuyordum.
Neden sonra “Rahmi Ölmüş!” dediklerinde bana sanki bu olay bir yüz yıl önceden olmuş gibi geldi. Bu gün vasati 40 yıl önce yaşanmış vefalı, sadık bir arkadaşlığın kırıntılarına yüreğimin derinliklerinde rastladım ve hafızamdaki bakiyesi ile yeniden yaşadım.
Ruhun şad olsun Rahmi..,
Eminim şimdi, Cennettesindir. Çünkü sen bize veda bile edemeden giderken henüz masum bir çocuktun! Yine eminim ki, Ahrete göçtüğümde Allah (c.c.) nasip ederse, senin bulunduğun ortama gelecek olursam, sen yine bana hoş sürprizler yaparak karşıma çıkacaksın…
Mehmet Sani Özel
YORUMLAR
ah be can...ah...naıl da derin izler bırakıp da gitmiş...nasıl sevdirmiş..nasıl sevilmiş..dost işte..dost..bir can için cvan olan ..aslında ...onu hastayken de sevdniz..neden gitmediniz..o, bu dünyadan gitmeden neden yok ettiniz..siz bunu hep mi yaparsınız dostum...
................