KİM GERÇEKTEN YAŞIYOR?
kim gerçekten yaşıyor?...
Bugün bilmem kaçıncı mezar ziyaretim ama dua okumak için değil yine iş...her seferinde ruhumda derin yaralarla çıkıyorum oradan. ağlamak istiyorum gözbebeklerimde taşmaya hazır, sıcak deniz tadı belki etrafımda bu kadar insan olmasa dökülüverecek. dökülemiyor - evet tahmin ettiğiniz gibi- sonra mı? patlamalar, hırçınlıklar, sarsıntılar arasında ben başağrılarıyla kıvranarak kimin ne hırsı yaptığını soruveriyorum evrenin sonsuzluğunda...enerjimiz nereye ulaşır bilmem. ruhumuz bedenimizden ayrılırken gerçekten 21 gram mıdır? demem... ben daha iç hani derin bir oyuk gibi ağırlık bırakan acıdan bahsediyorum...onun ağırlığı mı? değil 21 gram 21 kilodan bile ağır gelir bana. Bedenimin ağırlığı başkalarını hep ilgilendirdi. hep güzel kız olduğumu ama neden bu kiloları taşıdığımı merak edip durdular. ya içimdeki ağırlıkları soran var mı? kendilerine soran varmı? kirli, yapışkan, akışkan, bir petrol gibi patlayıcı, bir bataklık gibi batan, bir lağım gibi hissettiğiniz oldu mu hiç kendinizi...ne zamandır bir çiçek gibi hissediyorsunuz kendinizi? sözettiğim çiçeğim, bitanem, çiçek gibisin sözleri değil çok işittim bunları ben içimizin çiçek gibi olmasından bahsediyorum. İşte mezarda, bir mezarda, her mezarda ben gördüm içlerin çiçek gibi olduğunu bugün. baktım ve dedim ki bin cansız beden, et, hani o bir zamanlar çok ilgilenilen bedenler şimdi toprağın ardında. ve onlardan yenilenen bir doğa var onların üzerlerinde. korktuğum karanlık toprağın altındaki yaşamımda böceklerin, solucanların ve binbir türlü canlının beni kemirmesi değil aslında ruhumu kemirmesiydi. ama onların üzerinde benim belki de mikrogözümle gördüğüm ama içimden gördüğüm ve gözlerime huzur ve sessizlik gibi yansıyan otlar, bitkiler ve çiçekler görüntüsünün aslı onların kendiliğinden olmadığıydı. Beynimin içinde korkularıma engel olamamamın sebebi inancımın hatta değil de itikatımın çok kuvvetli olmayışımıydı diye mi böyle düşünüyorum çoğu kez. Bugün yazdığım satırlar orada belki de toprağın altındakileri gerçekçi olsun diye toprağın üzerindekiler için çektikleri film setinden bir müddet uzaklaştığımda şunları döküverdim satırlara; "Can tende mi ruhta mı bilinmez! Hangimiz yaşayan siz mi biz mi? Belki bir candan canlar çıkarttığınızda toprağın altından üstüne.Yaşamadığınızı düşünmenizin tek sebebi nefes almanız mı? Nefes almak bana da zorlaşıyor gitgide bu kentte. Sizin gibi sessiz çığlıklar atıyorum bastığım her santimde. Hangimiz yaşıyoruz? Vadem gelmedi mi? Geldi mi? Bilmem. Korkum inancımın kuvvetli olmayışı mı? Onu da bilmem"...
YORUMLAR
:)
size iyi bir haber...
gömülen bedenler toprak altında bir süre sonra sabunlaşma denilen bir çürüme evresine giriyor. ve yağ oranı fazla olan bedende bu sabunlaşma daha uzun sürüyor feet- yağsız vücutlara nazaran. bunu düşündüğümde gömülme ihtimalimi göz önüne alaraktan kilo almaktan dolayı mutlu oluyorum. ama gel gelelim aynada sevmiyorum oramı buramı örtmeye çalışırken :)
ha son okuduğum bir ayrıntıyı da aktarayım size ölüm/ ölüm korkusu adına...
Tom Robbins’in ölümsüzlüğün, ölüm korkusunun işlediği ‘’ Parfümün dansı’’ na yapılmış bir yorum ...
‘’ kimileri ölümden korktuğu için Tanrı’yı yaratır, kimileri ise Tanrı olur.’’
inanç neye ve kime göre?
ben'leriniz var ya.. gerisi boş....
anlatımınız ise çok hoş...
tavsiye eden can bilir ağzının tadını...
sevgimle kalın...