- 582 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Gizli Buhran!
Çilekeş babam garip olduğundan, çevresinde gerek siyasi ve gerek iş çevrelerinden tanıdık kimseler bulunmazdı.
İlkokuldan itibaren çalıştığım işlerin hepsini ben bulmuştum. Muhtelif işlerde çalışmıştım. Lise sebebiyle bir müddet işsiz kaldım. Her yer işçi çıkartıyordu.
İş bulmak o kadar zordu ki, inşaat işlerinde çalışmaya razı olmamıza rağmen, hak ettiğimiz ücretleri alamıyorduk.
Onun için devamlı ve fakat emeğimizin karşılığını ödeyen işler arıyorduk. Yorulmuştum böyle bir gün;
Evimize beni terk etmeyen efkârımla geldim, canım koç babam kapının önünde sandalyede sanki beni bekliyormuş gibi oturuyordu.
Selam verdim, nasıl olduğunu sordum, içeriye geçip soyumdum, iş kıyafetimi giyerek, bahçeyi bellemeye, kendime gelmeye koyuldum.
Bahçe ile uğraşırken dertlerimle, derinlere dalıyor hiç yorulmuyordum, zaman ilerlemiş ve alıp başını sessiz sedasız gitmiş, nihayet hava kararmıştı.
Bir ses geldi kulağıma, dönüp baktım ki annem, yemek hazırlamış, babamla bana bakıyorlarmış, ben hiç fark etmeyince, yemek soğumasın diye çağırmış.
Yemek atıştırırken, İstanbul da ki fabrikatör amca zadelerimden, Osman ağabeyimin aradığını, beni sorduklarını ve telefonla kendilerini aramamı söylemişler.
Onları biran düşündüm, İstanbul gibi dünya şehrin de, çocuk yaşta babasız kalarak, eniştesinin yanında yılmadan çalışarak, ayakta kalabilmeyi başarmış ve şahsına ait bir işyeri açarak kendi ayakları üstünde durmayı başarmış.
Perakende, toptan ve daha sonra, toptancılara mal satan fabrika, kurarak sahibi olmuş, birçok insana iş imkânı sağlamış oldukça başarılı bir insan.
Saygı duymamak, şaşırmamak mümkün değil, gıpta ile nazar ettim, baktım birde kendime, fakat mukayese edemedim, aramızda bulunan farkı açık, seçik bir şekilde sorguladım.
Babam tek amcaları olmasının yanı sıra, Sümer bez fabrikasından emekli ve dar gelirli olması sebebiyle, her sene Ramazan ayında, amcamın canlı hatırası olan yengemi gönderirler ve sevgili yengem ihtiyaçların tespitini yapardı.
Bir yıllık ne ihtiyaç varsa, her şey dâhil alınır, biraz da harçlık vererek hayır dualarla başka ihtiyaç sahiplerinin, yardımına gitmek için, vedalaşarak helallik alırdı.
Yengem çok hayır öğütlü, birazda peşin sözlü, ama oldukça samimi, son derece geçim ehli, çileyi tanımış, sabırla yudumlamış, ama kimseye yansıtmamış bir hanımefendi idi.
Allah rahmet eylesin, şimdi aramızda değil, bu fani dünyadan, zamanı gelen herkes gibi aniden, amcamın sevgili hanımı olan yengemde, dareyn saadetine göçüp gitti, evinde misafir bulunduğun her an ilgisini ve ikramını hiçbir zaman ihmal etmemişti, Allah’ın rahmeti üzerine olsun.
Bu düşünceler yumağı ile telefon etmek için postaneye gittim, telefon numarasını yazdırdım ve her kez gibi sıraya girip beklemeye başladım.
Bir müddet sonra, sıram gelmiş olmalı ki ismim çağrıldı, hemen telefona yöneldim, alo dedim karşımda bir bayan sesi; o an şaşırdım.
Ben Osman Cilasun beyi aramıştım, yok mu kendisi dedim, efendim kim arıyor acaba, burada kendisi deyince, rahatlamış bir eda ile ben Kayseri’den Mustafa Cilasun dedim.
Efendim bir saniye hemen bağlıyorum ve ben yutkunurken Osman ağabey alo Mustafa dedi.
Ağabey nasılsınız inşallah iyisinizdir, diyerek hatırını sordum, teşekkür etti ve ne yaptığımı merak ettiğini söyledi, kısaca izah ettim, iş aradığımı anlattım.
Mustafa Bursa ya gelmek ister misin, oradaki fabrikamıza senin gibi Meslek lisesi mezunlarına ihtiyacımız var, sonra senin geleceğin için planlarım söz konusu, ne dersin deyince, tabi neden olmasın gelirim ağabey dedim.
Haydi, öyleyse durma bir arabaya atla, şu adrese hemen gel bekliyorum, peki görüşmek üzere diyerek, telefonu kapattık.
Ben aslında evimizin bir oğlu olduğum için, annemle, babamla fakir hanemizde kalarak, altı yıl Ankara da kaldığım çileli günlerimde, hasret dolu yüreğimle Kayseri’yi yeni bulmuş, kavuşmuştum.
O yüzden, buradan ayrılmak istemiyordum, zira geleli henüz üç yıl olmuştu. Huzur buluyordum, memleketimden şu an işsiz kalsam bile.
Erciyes dağının haşmetli duruşu, baktığım an içime serinlik sunuşu, Ali dağının, sakin ve mahzun oluşu, Yılanlı dağın, ürperten yalın yokuşu, Erkilet’in, tepe noktada ki kulenin konuşu, her zaman benim huzur ve sırlarımın sığınağı olmuşlardır.
Fakat çare kalmamıştı artık pekiyi demiştik, bir kere üstelikte işsizdik, annem, canım babam üzülmüştü, boş ver gitme biz sensiz ne yapacağız, demişlerdi, fakat başka bir alternatif yoktu.
Çaresizlik içinde, efkârımı yudumlayarak yola koyulmuştuk…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.