ŞENLİK
Evet evet, kesinlikle eminim. Kesinlikle tamamen yerleşmişsin içime. Tozlu sayfalara baktım bugün, yok yok, gelişin kesin. Gelip yüreğime oturmuşsun . Orada ölsün diye terk ettiğim biri vardı. Ne zamandır da uğramamıştım. Bir baktım, cansız bedeniyle öylece yatıyor. Tahtta da yalnızca sen varsın. Oturmuşsun bütün ihtişamınla, krallığında hüküm sürüyorsun kalbimin. Ne dersen o olmaya başlamış artık, cariyeler toplanmış başına, elleriyle besliyorlar seni. Bir dediğini iki etmiyorlar. Gönül sarayımın tartışmasız hükümdarı oluvermişsin sen…
Oturduğun yere baktım da, tertemiz olmuş. Nasıl da güzel temizlemişsin o tortuları… Hiç eser kalmamış onlardan, sanki yeni gibi. Aferin sana, kimsenin beceremediğini sen başarmışsın. Ne zaman geldin bilmiyorum ama, girmişsin içeri, kırık dökük ne varsa onarmışsın, mükemmel bir saraya çevirmişsin orayı. Tam sana layık; tertemiz, yepyeni…
Sen sadece olsun diyorsun, oluyor her şey. Eskiden kalma her şeyi yenilemişsin, renkleri, anahtarları… Çilingirin mi yoksa benim beceriksizliğim miydi bilemiyorum ama, hiç çıkmıyordu o kilit oradan, anahtarları başkasına ait olan o kilidi sadece sen kırdın.
Kimler denedi ama olmadı hiç. O muhteşemliğinle geldin ve girdin içeri. Kimbilir, belki de kılıç darbelerinin eseridir o cansız beden . Sen öldürdün belki de o hiç ölmeyecek dediğim şeyi…
Biliyor musun, tüm ürkekliğine rağmen ne kadar da cesur bir kahramansın aslında. Sen, bir hayat kurtardın. Aşkın hayatını kurtardın, onu tüm nefretimle diri diri gömmeye hazırlanırken. Solmaya yüz tutmuş bir çiçeğe ab-ı hayat oldun. O yorgun ve kurumuş yaprakları yeniden yeşerttin. Az şey mi bu? Nasıl sevmem, nasıl vazgeçerim senden bu saatten sonra?
Yüreğinde geziniyorum, aklından çıkmıyorum, biliyorum. Ama bir türlü bulamıyorum kendime oturacak bir yer. Dolanıyorum, dolanıyorum… Kapıyı da kapatmamışsın daha, içeri soğuk giriyor. Üşüyorum, çok üşüyorum.
Seni ilk gördüğümde yani yüreğimin içinde gördüğümde o kadar çok korktum ki. Saçmalamamalıydım, hemen kovmalıydım. Kovarken de hiç acımamalıydım, güçlü olmalıydım. Olamazdın çünkü, hiç olmamıştı daha önce böyle bir şey. Neler oluyordu bana böyle? Git ve aynaya bak diye haykıran o çığlık haklıydı. Yüzümdeki çizgiler ve sen… Yakışmazdı, yakışmazdık… Ben atlatırdım nasıl olsa, güçlüydüm, çok kasırgalar görmüştüm hayatımda, bu da bir şey mi?
Yapamadım… Olmadı. Benden de, kasırgalarımdan da dayanıklıydın çünkü. Bütün bu güçlü hallerimin altında gizlediğim çocuğumu uyandırdın. Kimse kırmasın, üzmesin diye en derine sakladığım… Sardın, sarmaladın onu. Sen dokundukça gülümseyişleri arttı, oyunlar oynamaya başladı yine. İlk oyunu evcilik oldu; temizledi bütün her yeri korkulardan. Misler gibi çiçekler aldı, evin her yerine onlardan yerleştirdi. Sonra tuttu elinden, dansetmeye başladı. Çok sevdi o seni, çok…
Beni bile kandırdı o halleriniz, ben de vazgeçtim korkmaktan. Sizi izlemeye başladım önce uzaktan uzağa. Hemen katılamadım elbette. Gözlerinizdeki her ışıltı, attığınız her kahkaha benim de yüzüme gülümseme saldı farkında olmadan. Seyretmek yetmez oldu, beni de aranıza alır mısınız, diye sordum cılız bir sesle. Öyle yürekten açtınız ki kollarınızı, öyle çok sevindiniz ki artık istesem de dönemezdim. Yaşamaya başladım sizi. Öyle çok hoşuma gitti ki o neşe, ben katılınca sanki daha güzel oldu oynadığınız oyunlar…
Ama hala bir eksik var bir tanem. Ben, içimdeki seni anlattım sana, duyabildin mi? Gözünde canlandırabildin mi anlattıklarımı? Bak, ben bile artık korkmuyorum. Sen de korkma. Sen gelmeden bu coşku tamamlanmayacak. Yokluğun yorucu, yıpratıyor bizi. Ben ne kadar saçma bulsam da ilk başta, pes ettim işte bak, katıldım sonunda. İyi ki yapmışım diyorum şimdi. Öyle güzel, öyle muhteşem ki… Bir tek sen yoksun. Sen olmadan da olmayacak, biliyorum. Çok kıskanıyorum onları, birbirine sevdalı olan onlar. Oysa ben seni istiyorum yanımda, ellerinden tutup katılmak istiyorum bu şenliğe. Gel hadi, bak çok güzel burası.
İçindeki benden haber geldi az evvel. Şikayet edip duruyor. İyice üşümüş, yorulmuş. Çıkmak istiyormuş, izin vermiyormuşsun. Oturacak bir yer de vermiyor, buyur etmiyormuşsun. Kapıyı kapatıyormuşsun ama kilitlemediğin için ufacık bir rüzgarda açılıyormuş yine, hiç ısınmıyormuş içerisi. Ya bıraksın beni diyor ya da sıkıca kilitlesin içeriye.
Bu arada, bendekini kilitledim ben, çöpe atmıştım ya anahtarları; bir tane sakladım senin için. Almak ister misin? Belki duyamayız içerdeki gürültüden geldiğini, açıp girersin usulca. Ya da istersen gel şimdi, onu da atalım. Çöpe bile değil, bulunmasın hiçbir zaman. Kıralım parçalayalım hep orada kilitli kalalım. İstesen de, istesem de çıkamayalım..