- 1145 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
hayatın mucizesi
“işte gidiyorum bir şey demeden
arkamı dönmeden şikayet etmeden
hiçbir şey almadan bir şey vermeden
yol ayrılmış görmeden gidiyorum
ne küslük var ne pişmanlık kalbimde
yürüyorum sanki senin yanında
sesin uzaklaşır her bir adımda
ayak izim kalmadan gidiyorum
geldiğinde kalbim de kırılmadı
gönül kuşu şarkıdan yorulmadı
BANA KİMSE SEN GİBİ SARILMADI
Işığımız sönmeden gidiyorum.”
(aramızdan ayrıldığına hala inanamadığım Kazım Koyuncunun Yeni albümündeki İlk parçadır.)
Hayatın bir mucize olduğuna inananlardanım.
Hala!!
Tüm yıkılışlardan, savruluşlardan, intiharlardan sonra.. hala!
Gözümün üstüne sürdüğüm kahverengi farın beni daha büyük göstermesine aldırmaksızın , 19 yaşındayım. Sevdalıyım.
Belki bir sevda öyküsü bu..
Belki de bir kaçışın melodisi..
Eşyalarımı toplayıp, bavul görüntüsündeki küçük çantanın içine sıkıştırmam sadece birkaç dakikamı alıyor. Odamdaki eskitme aynaya bakıyorum son bir defa.. aynı çehre.. aynı hüzün hakim hala bu çehreye. Hüzünler eskimiyor bir tek fark ettiniz mi? Eskimiyorlar.. biz unutuyoruz onları.. onlarca yıl sonra bir koku, bir melodi anımsatıyor onlarca yıllık eski hüznü ve bakıyoruz ki aynı sıcaklıkla, tazelikle tamda karşımızda. İlk günkü acıları çekiyoruz aynı hüzün için onlarca yıl sonra. Hüzün, aşk gibi.. sonu yok. Başlangıcı ve bitimi yok. Sen var oldukça var oluyor ikisi de..
“gitme, gidersen yıkılır bu kent, kuşlarda ölür.”
Oysaki bilmekteyim, yarın sabah aynı heyecanla doğacak güneş odamın penceresinden içeriye. Aynı saatte açacak dükkanlarını , bu sokağın esnafları. Onlara her sabah selam veren kızı anımsamayacak hiç biri.
Uçağın kalkmasına saatler olmasına rağmen, uçağı kaçırmaktan korkuyorum. Ona yetişemeyip kalmaktan, kalmak için hiçbir sebebim olmayan bu ülkede kalmaktan korkuyorum.
İnsanların bellekleri zayıf.. onlarla paylaştıklarını çabuk unutuyorlar. Çocuk kahkahalarını, avucundaki teri, çehreni, sayıklamalarını.. bense unutamadıklarımı koyuyorum valizime, hiç unutmamak adına. Hafızam, hayata dair belgemdir benim. Bir gün biri gerçekten yaşayıp yaşamadığımı sorduğunda hafızamdır , yaşadığımı kanıtlayacak olan. Unutmak – ölmekle eşdeğerdir.
Bilmediğim bir yaşamın kıyısındayım. Her şeye en baştan başlamak için , küçük sessiz bir ada doğru seçim. Sihirli bir ada. İyi insanlar. Uyumsuz renkler. En çok renklerimin yadırganmayacak olması heyecanlandırıyor beni. Bir sürü yadırgayan bakış takip etmeden seni , dilediğince yürüyebilmek. Kendini kabul ettirmek için , başkalarından fazla emek sarf etmemek. Hayatla uyumsuz olanlar hep uyumlu renkler barındırırlar üstlerinde fark ettiniz mi? Sizin rengarenkliğinizi yadırgayanlar gerçek uyumsuzlardır.. insanoğlu ne zaman korkmaya başladı renklerden, şarkılardan , şiirlerden?
Yarım bir sevdayla gidiyor olmanın rahatsızlığı yürüyüşümde.. yarım kalan sevdaların mezarı bu ülke.
Yarım kalan sevdaların mezarı İstanbul, terk edeceğim işte seni. Bu terk ediş diğerleri gibi değil. Dönüşsüz bu defa biletim. Anı olacaksın belleğimde, fahişelerini, tinercilerini, şarapçılarını da gömeceğim seninle.
Yanıma hiç kitap almadan gidiyorum. Sevdiğim tüm yazarları, şairleri, şiirleri ve şarkıları bana ait olduğunu hissetmediğim geçmişimde bırakıp , temizlenmiş olarak gitmek istiyorum o sihirli adaya. Oysaki dudağımın kenarından bir şarkı; atıyor kendini rüzgara..
“seni tanımayan yok bu şehirde”
istasyonda inip bir taksiye biniyorum. Son defa 34 plakalı bir arabanın içinde olmanın verdiği heyecanı saklayamıyor ellerim.
- yolculuk nereye hanım kızım?
- İrlandaya amca.
- Ne zaman döneceksin?
- …. Dönmeyeceğim.
Adamın gözlerinde yalancı bir hüzün. Ülke nüfusunun azalmasının verdiği huzuru saklayamıyor.
Ne kadar çok kıyıya uğradım şu kısacık yolculukta.. hiç birini özlemeyişim yaşımın küçüklüğünden mi ki acaba?
Ve uçak piste iniyor. Beni bilmediğim bir dile götürecek olan uçak..
Bilmediğim dilde sevdalara düşeceğim artık. Bildiğim bu dili bu ülkede bırakacağım. Tüm sözcülerim armağanım olsun dostlarıma.
Bilmediğim insanlara her sabah selam verip, bilmediğim acıları çekmeye gidiyorum.
2002/ maalesef istanbul
YORUMLAR
kendi hikayem miydi?
bilmem..
yani aslında yazdığım her şeyde bir parça ben var.
bir parça gözlem..
bir parça fazladan anlam..
benim hikayem olma kısmı rlanda düşüm..
ama ben asla gimeye cesaret edemedim bu ülkeden.. bazen hayıflanıyorum. keşke gitseydim dediğim zamanlar iyiki kalmışım dediğim zamanlardan az değil