MENAPOZ SONRASI EVLİLİK
EVLİLİĞİN İLERLEYEN YILLARI
Kemal ,
Efendim,
Bu gün bir işin var mı?
Yoo, bu gün Pazar, ne işim olabilir ki,
Şey diyecektim,
Ne?
Evdeki tüm dolaplar ağzına kadar dolu. Ivır zıvır o kadar şey var ki, işe yaramayanları seçip atsak,
Bence seçmeye gerek yok, o dolapları içindekilerle birlikte atalım. ( aslında sadece dolabı değil, hayatımı tüketen bu evi, içindekilerle birlikte atmak istiyorum.)
Öyle şey olur mu? İçinde işimize yarayacak şeyler de vardır muhakkak. Ne demişler sakla samanı gelir zamanı ( vur dedik mi öldürme gibi bir huyu var. Her şeyi abartmayı ne kadar da çok seviyor bu adam. Şimdi söylediğini yapsam, dolapları bakmadan atsam eminim iki gün sonra gelecek, sevil, şunu arıyorum yok, kitaplığına baktın mı? Baktım yok işte, hep senin yüzünden, dolapları attırdın. Sanki tepende duruyordu diyecek.)
Peki sen nasıl istersen.( hayatımı mahvedende zaten bu samanla ilgili saçma sapan atasözleri oldu. İki gönül bir olunca samanlık seyran olurmuş, saklayınca samanı gelirmiş zamanı. Bütün hayatım günün birinde zamanı gelecek diye samanları bekleyerek geçti. Sevmediğim insanları, hiçbir işime yaramasalar da, yüz yüze bakıyoruz diye yüzlerine gülerek, günün birinde küllerine muhtaç olurum diye komşularıma iyi davranarak, iki yüzlülük içinde yaşamaktan bıktım.)
O zaman işe, senin odandaki dolaptan başlayalım. ( tüm evliliğim bu odayı bir düzene sokmaya, içindeki kalabalıklardan kurtulmaya çalışarak bir de kemalin bu odanın karışıklığı içinde kaybettiği kağıt parçalarını arayarak ve her bulamadığımda sanki ben kaybetmişim gibi azar yiyerek geçirdim. Hayatta bu kadar uğraşıp da başarılı olmadığım başka şey yok. Yaşamdaki en büyük yenilgim bu odayı düzenlemeye çalışıp asla başaramamam.)
Olur. Sen bir çay koy ben dosyaları ayıklamaya başlayım.
Tamam,
….
Seviiiiiiil
Efendiiiiim,
Benim gençlik albümüm var ya, onu atacağım.
Hayııır, albüm atılır mı hiç,
Atılır,
Dur bekle iki dakika, çayın koyup geliyorum.
Tamam.
…
Kemal deli misin sen, albüm hiç atılır mı hiç?
Neden atılmasın. Bu albüme her baktığımızda gençlik yıllarımızı hatırlayıp hüzünlenmiyor muyuz? Biz manyak mıyız? Bize ancak hüzün veren bu şeyi neden saklayalım ki?
Hüzün veriyor diye insan geçmişini atamaz.
Öyle mi, bak ben nasılda atıyorum.
Kemal çok gıcıksın. Ver onu bana, ben saklarım. İstemiyorsan sen hiç bakma,
Al, ne halin varsa gör. Günün birinde üçüncü sayfanın üst köşesindeki kadının resmi sayfaların arasından düşerde arkasında yazan yazıyı görürsen sakın bana bu ne diye hesap sorma,
Üçüncü sayfanın üst köşesindeki resim. Mmm, kim bu kadın,
Tanımıyorum. Üniversite yıllarında fotoğrafçılığa merak saldığım günlerde çekmiştim.
Neden?
Hatırlamıyorum.
Arkasında ne yazıyor.
Bu konuda bana hesap sorma dediğimi sanıyorum
“ orta yaşlı kadınlardan nefret ederim”
Sen bana şimdi senden nefret ediyorum mu diyorsun?
Öyle bir şey dedim mi?
Ama fotoğrafın arkasında öyle yazıyor.
Onu bundan 18 yıl önce yazmıştım.
Fakat bana şimdi gösterdin.
Ben göstermedim sen baktın. Hem söylemiştim sana, albümü atalım. Bizi üzmek dışında bir işe yaramıyor diye, fakat 18 yıldır olduğu gibi sen yine kendi bildiğini yaptın. Sonuç, yine kavga ediyoruz.
Kemal, 18 yıldır olduğu gibi yine demagoji yapıyorsun.
Sende 18 yıldır her sıkıştığında büyük ihtimalle anlamını bile bilmediğin bu kelimeye sığınıyorsun.
Neden bilmeyecekmişim. Her şeyi sen biliyorsun değil mi?
Peki hadi o zaman söyle, demagoji ne demek?
Ben senin sözlüye kaldırdığın öğrenci değilim.
Asıl demagojiyi şuan sen yapıyorsun.
Öyle mi
Öyle.
Kemal bıktım artık, anlıyor musun bıktım.
Benden mi?
Senin bu bilmişliğinden ve her seferinde konuyu bu şekilde saptırmandan.
Ben konuyu saptırmıyorum.
Saptırıyorsun. Bana orta yaşlı kadınlardan nefret ederim diyorsun sonra da sanki çok önemliymiş gibi anlam bilgisi üzerine çekiyorsun konuşmayı.
Mesele demagojinin anlamını bilip bilmemen değil, mesele senin bana demagoji yapmadığım halde demagoji yaptığımı söylemen.
Hayır, bizim asıl sorunumuz bana hala orta yaşlı kadınlardan nefret ediyorum demenin ne anlama geldiğini söylememiş olman.
Ne demek olduğu açık.
Yani benden nefret ediyorsun,
Hayır orta yaşlı kadınlardan nefret ediyorum.
Çok iyi bildiğin gibi bende orta yaşlı bir kadınım.
O halde senden de nefret ediyorum. Yaşın ilerlediği için, artık eskisi gibi güzel olmadığın için, buna rağmen güzel kızlara gözümün kaymasına kızdığın için, hayattan bir beklentin kalmadığı için, aramızda normal olarak konuşacak hiçbir şey kalmadığı için sürekli benimle kavga ettiğin için, ayrı yataklarda yattığımız için, her gece o iğrenç geceliği giydiğin için, hiç bir şeyin gençken olduğu kadar güzel olmadığı için ve seninle birlikte benimde çürümek zorunda olduğum için.
Oysa ben sana bayılıyorum Kemal. En çok da, yatağa yakın diye yatak odasının hemen yanındaki banyodaki klozeti kullanmana, uyurken orada çıkardığın sesleri dinlemeye, içtiğin sigaraların pasif içicisi olmaya, bu yüzden birkaç sene az yaşamaya, ayaklarının dayanılmaz kokusuna, yaşına başına bakmadan ve beni hiç düşünmeden bana sırnaşmaya çalışışına, dışarı her çıktığımızda yanında olduğumu ve bir kadın oluğumu unutup ben yokmuşum gibi dikkatini çevreye odaklamana hastayım. Hele her şey doğa yasaları çerçevesinde gerçekleştiği halde bana eksik insan muamelesi yapmanı çooook seviyorum.
Sevil anla beni lütfen, bu albümün içindeki fotoğraflar gibi bir köşede tozlanarak yaşayamam. Hep düne ait güzel günlerle avunarak geleceğe taşınamam. Benim içim henüz kurumadı, ben hala heyecan istiyorum. Yenilik istiyorum. Albümlere bakmak değil, yeni fotoğraflar çektirmek istiyorum. Yapmacık değil, doğal olarak gülebildiğim fotoğraflar.
Bunu ben mi engelliyorum. Senin gülmeni,
Sen değil, 18 yıl içinde yıpranmış, ve aslına bakarsan 10 sene önce miadını doldurmuş olan evliliğimiz engelliyor.
Peki 10 sene öne neden boşanmadın benden,
Şuan neden boşanmıyorsam o yüzden.
Şuan benden neden boşanmıyorsun.
Çünkü bensiz mutsuz olacağını biliyorum. Sana karşı sorumluluklarım var. Seni yüz üstü bırakamam. Bu etik değil. Bana yakışmaz.
Yine aynı kibir. Beyefendi olmadan mutsuz olurmuşum. Emin ol, yokluğun varlığından daha fazla mutsuz etmez beni,
Peki o zaman seni mutlu edecek bir şey yapayım. Seni terk edeyim.
Bunu benim için gerçekten yapar mısın? Bunca yıldan sonra benim için böyle bir iyilikte bulunur musun?
Elbette,
…
…
(iki ay sonra;
Adamın düşüncelerinde hiç bir değişiklik olmamıştır. Ama yalnızlık çok daha kötüdür. Kötünün iyisi olarak, hiç olmazsa yemeklerim yapılıyor, pantolonum ütüleniyor ve arkadaş oturmalarına eşim olduğu için katılabiliyorum diye düşünerek evine gelir. Elinde çiçekle)
Sevgilim, seni çok özledim.
Bu çiçekler benim için mi?
Evet,
En son dördüncü evlilik yıl dönümümde bana çiçek almıştın.
Aslına bakarsan çok defa almak istedim. Fakat ne bileyim. Taş fırınlığa ters diye elim gitmedi.
Gerçekten almak istedin mi?
Elbette.
Düşündükten sonra, almamış olmanın bir önemi yok,
İçeri girebilir miyim?
Tabi ki. Burası seninde evin.
( diğer alternatif kırk yaşından sonra yalnız kalmaksa, kendini kandırmayı seçmenin yanlış olduğunu kimse söyleyemez. Söylese bile eminim o daha çok gençtir. Ve hayatın gerçeklerini bilmiyordur. O hala gençliğin toz pembe gözlükleri ile evliliğin başka alternatifin olmadığından değil, sevgi ve saygı ile yürüdüğüne inanıyordur. Gençlik işte )
Kemal,
Efendim,
Bu gün bir işin var mı?
Yoo, bu gün Pazar, ne işim olabilir ki,
Şey diyecektim,
Ne?
Evdeki tüm dolaplar ağzına kadar dolu. Ivır zıvır o kadar şey var ki, işe yaramayanları seçip atsak,
Bence seçmeye gerek yok, o dolapları içindekilerle birlikte atalım.
Öyle şey olur mu? İçinde işimize yarayacak şeyler de vardır muhakkak. Ne demişler sakla samanı gelir zamanı
Peki, bir şeyleri saklayıp biriktirirken harcadığımız zamanı saklamanın bir yolu var mı? Tozlanmış rafların içinde yaşamamanın bedeli, ihtiyacımız olan samanları zamanı geldiğinde bulamamaksa ben bu bedeli ödemeye hazırım.
Ama biz yinede bakalım. Hiç olmazsa nostalji yapmış oluruz.
Peki sen nasıl istersen.
O zaman işe, senin odandaki dolaptan başlayalım
Olur. Sen bir çay koy ben dosyaları ayıklamaya başlayım
……
…….
Seviiiiiiil
Efendiiiiim,
Benim gençlik albümüm var ya onu buldum.
Dur bekle iki dakika, çayın koyup geliyorum. Birlikte bakarız.
Tamam.
…
Bu resmi hatırlıyor musun?
Hayır, sahi bu kadın kim, hep görürüm hiç sormadım. Akraban falan mı?
Hayır. Üniversite yıllarımda fotoğrafçılığa merak sarmıştım o zamanlar çekmiştim bu fotoğrafı.
Dur bakayım. Belki arkasına tarih atmışsındır. Mmm, burada bir not var ???
Ne yazmışım.
Şeyy,
Ne?
Orta yaşlı kadınlardan nefret ediyorum.
Gerçekten mi? Ver bir bakayım.
Al
: ) Sahiden öyle yazmışım. Gençlik, o zamanlar insan böyle oluyor. Hamlık işte.
O zamanlar ileri yaşlardaki evliliğin çok sıkıcı bir şey olduğunu düşünürdüm. Hatta bu konuda bir öykü bile yazmıştım. İnsanların birbiri ile sırf başka şansları olmadığı için evli kaldığına inanırdım. Hele bu menopoz sonrasında evlilikler nasıl yürüyor anlayamazdım. Nereden bilebilirdim ki, o dönemlerde,
Dünyadaki cinsellik dışında güzel şeylerinde olduğunu. Beynimin %80’i seks düşünmekte kullanmayınca dünyaya farklı gözlerle bakabileceğimi. İnsanı diğer hayvanlardan ayıran özelliğin çiftleşme çağı geçtikten sonra da hayatta kalabilmek olduğunu, o yıllarda bilmiyordum. Bir insanı sevmenin, bir vücudu sevmekten çok daha tatmin edici olduğunu ve eşine fizyolojik ihtiyaçlardan ötürü değil, sadece dokunmak, sıcaklığını hissetmek için sarılmanın benim o dönemlerde bildiğim cinsellikten çok daha uzun süren ve ruhu çok daha fazla tatmin eden bir şey olduğunu nereden bilebilirdim ki? Ne de olsa beynimin %20’si işlevseldi.
Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?
Elbette,
Biliyor musun o zamanlar bende endişe ederdim. Yaşlanmaktan, çirkinleşmekten.
Artık böyle bir endişen yok değil mi?
Yok tabi. Çünkü yıllar geçtikçe güzelleştiğimi hissediyorum. Çünkü bana yıllar geçtikçe güzelleştiğimi hissettiriyorsun. Beni her yıl bir önceki yıldan daha çok seviyorsun. Kemal sana çok teşekkür erdim.
Ne için?
Pek bir işe yaramadığını bilsem de, sırf plesebo etkili psikolojik rahatlama ilacı niyetine kırışık giderici krem kullanmak zorunda bırakmadığın için.
DR.KEMAL PİŞMİŞOĞLU