NASRETTİN HOCA MİSALİ
Her insan, kendisini yaşadığı çevreye bir yönü ile kabul ettirme arzusundadır. Büyük düşünen ve büyük emekler harcayarak büyük başarılar kazananlar, bu emellerine nail olurlar ve çevrelerinde “büyük insan” diye bilinirler, tanınırlar. Fakat bunların asıl maksadı şan, şöhret sahibi olmak değildir asla. Onların maksadı önce milletine sonra da insanlığa hizmettir.
Bu “büyük insanlar”ın cemiyet indindeki itibarını gören bazıları da onlara imrenirler. Onlar gibi olmak isterler. Kabiliyetleri, fıtratları büyük işler başarmaya müsait olmayınca da “ucuz icat”lar peşinde koşarlar. Çok basit şeyleri “yenilik” diye cemiyete takdim etmeye çalışırlar. Bilmezler ki bu “ucuz icat”lar cemiyetin içtimai yapısını meydana getiren gelenekleri yok etmeden başka bire işe yaramaz.
Çirkinliğe ve bayağılığa tahammülü olmayan sanatların başında gelen şiir alanındaki “ucuz icat”lardan biri de mısraların küçük harfle başlatılmasıdır. Şiire ne ses bakımından ne estetik bakımdan ne de mana bakımından bir fayda sağlayan bu “icat(!)”, edebî trafiğin karışmasına sebep olur. Çünkü şehir trafiğindeki işaretler trafiğin sağlıklı akışı için ne ise; şiirde de yerleşik kurallar odur.
Bu “ucuz icat” bana Nasrettin Hoca’mızın bir fıkrasını hatırlattı. Birgün ahbapları Hoca’ya:
— Hoca, her âlim bir şey icat etmiş; peki sen ne icat ettin? Demişler. Hoca lafın altında kalır mı? Hemen cevabı yapıştırmış:
—Ben de karla ekmek yemeyi icat ettim, demiş.
İcatlarımız, güneşi görünce eriyen kar gibi olmamalı, aksine zamana kafa tutan elmas mukavemetinde olmalıdır. Yoksa geleceğe, yarınlara nasıl çıkarız?