- 1103 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
UĞURLU YÜZÜK
Basketbolu çok severdi Kenan. Çok da iyi oynardı. Üniversite takımında başlamıştı basketbol kariyeri. Şimdi ise Beko Basketbol Ligi’nin saygın takımlarından birindeydi. Özgür hissediyordu kendini her ayakları yerden kesildiğinde. Basketbol oynarken zıplamıyor, adeta kısa bir süre için uçuyordu. Uçuyordu, çünkü zıpladıkça görevini yapıyordu ve kimse onu hiçbir şey için suçlayamazdı.
Uğurlu bir yüzüğü vardı Kenan’ın. Bu yüzüğü her maçta takardı. Şans getirdiğine inanırdı. Yüzüğü parmağındayken öyle atışlar yapardı ki insanlar zaman zaman iğne deliğinden bile topu geçirebileceğini söylerdi. Basket olmadığı zaman ise sinirlenir, yüzüğünü çıkarır hafifçe yamulturdu. Sanki atamadığı basketin sorumluluğundan kaçar, yüzüğü suçlar ve de cezalandırırdı. Bir dahaki baskette ise yüzüğü çıkarır, tekrar düzeltirdi.
Koçu da Kenan’ın bu huyunu bilirdi. Bir gün Kenan’a geldi ve dedi ki: ‘Galibiyet için bu kadar hırslanma Kenan. En büyük galibiyetinin bulunduğu yer, mağlubiyetinin tam arkasıdır.’ Kenan bu sözden çok da birşey anlamadı. Ama aklını da kurcaladı bu cümleler.
Sıcak bir günde gezmeye çıktı Kenan. Bahar yeni gelmişti. Güneş insanın içini ısıtıyor, çocukça bir sevinç veriyordu. Alışverişten dönen bir bayan gördü Kenan. Koca poşetleri tutmuş incecik kollarından beklenmeyen bir kuvvetle taşıyordu. Kenan önce saçlarındaki ışıltıyı gördü onun. Açık kahverengi uzun saçlar süzülerek takip ediyordu sanki bu güzel bayanı. Besbelli yorulmuştu, güçlükle arabasının kilidini açmak için düğmeye bastı. Hemen yüzüğünü taktı Kenan. Kilidin açılma sesini duyan Kenan hemen bu güzel bayana arabanın kapısını açtı. Ama gelen tepki hiç de beklediği gibi olmadı. Bayan gözlerini kocaman açarak içinde şişeler olan poşetle Kenan’a vurdu. Kenan başına çarpan soğuk şişelerin etkisiyle sersemledi. Besbelli bu bayan onu kapkaççı sanmıştı. Kenan izah etmeye çalışacaktı, ama bayan deli gibi bağırıyordu. Kenan hafifçe geri çekildi. Büyük bir alışveriş merkezinin otoparkıydı bulundukları yer. Oldukça geniş bir alandı. Güvenlik gelene kadar rahat rahat uzaklaşabilirdi.
Kenan birkaç adım atmamıştı ki çığlıklar azalacağı yerde çoğaldı. Tam da yüzüğünü bükmek üzereydi ki Kenan, birden geri dönmeye karar verdi. Çünkü çok rahatsız olmuştu bu bağrışlardan. Geri dönüp birkaç söz söylemeliydi mutlaka. Fakat geri döndüğünde farklı bir manzara gördü. İki şarapçı bu bayanın sesini duyunca yanına gelmiş ve yiyecek dolu torbalarını almışlardı. Bununla yetinmek istemedikleri belliydi. Kadın geri çekilmiş para çantasını arkasında tutuyordu. Kenan ani bir kareketle bir koluna bir şarapçıyı diğer koluna da diğerini taktı ve onları bayandan uzağa sürükledi. Biraz önce tanışarak yakın temasa girdiği şişeler bu seferde şarapçıların vasıtasıyla Kenan’a soğuk bir öpücük kondurdu. İkinci kez şişeyi bile açmamasına rağmen bir içki Kenan’ı bu kadar sersemletmişti. İkisini de yerden yere vuracak kadar güçlü olan Kenan, bu darbenin etkisiyle gücünü biran kaybetti. Darbelerin devamı geldi ve Kenan yere yığıldı. Kenan ağır ağır yerden kalkmaya çalışırken şarapçılar uzaklaşmıştı bile.
Kenan sinirlenerek yere birkaç yumruk vurdu. Ama yapacak birşey yoktu. Bu sefer uğurlu yüzüğü bile onu kurtaramamıştı. Yüzüğünü çıkarıp yamultmayı, bükmeyi düşündü Kenan. Belki o zaman biraz olsun rahatlardı. Oysa yüzüğü bu arbede sırasında çoktan yamulmuştu. Suçu kimseye atamadı bu sefer, kendi hatasıydı herşey. Aslında düşününce hata diye de birşey olmadığını anladı. Her zaman galibiyet yoktu hayatta. Yenilmek de vardı. Üstelik bunun için bir suçlu aramaya da gerek yoktu. Yamultacak bir yüzüğe de ihtiyaç yoktu.
Usul usul yürüken Kenan, bir el omzuna dokundu Kenan’ın. Bir ses duydu nazik ve sevecen bir tonda:
- ‘Teşekkür ederim!’
- ‘Birşey değil!’ diye cevap verdi Kenan.
- ‘Sizi kapkaççı zannettiğim için üzgünüm. İzin verin de şu elmacık kemiğinizin üzerindeki şişliğe bakayım! Nasıl vurdular oraya öyle!’
- ‘Aslında siz vurmuştunuz oraya!’ dedi ve hafifçe gülümsedi Kenan. Ama canı acıyınca yine buruştu yüzü. Bu sefer de bayan gülümsedi.
- ‘Kusura bakmayın, bu arada benim adım Melda! İzin verin de sizi alışveriş merkezinin doktoruna kadar götüreyim.’
Melda omzunu Kenan’ın kolunun altına dayadı ve sırtından tutarak onu dengelemeye çalıştı. Kenan hala sersem gibiydi. Bir an Melda’nın kahverengi-yeşil gözlerine baktı ve içine ılık birşeyler aktığını hissetti. Artık koçunun ne demek istediğini daha iyi anlıyordu. ‘Eğer bu bir mağlubiyetse, ben bu mağlubiyetten çok memnunum.’ diye düşündü. Yürürken parmağını acıtan yüzüğü hafifçe sıyırdı parmağından Kenan. Melda tatlı tatlı konuşurken yere düşen yüzük tıngırdadı...