- 733 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
YOLDA
En çok trenleri seviyorum ben..
Hani şu nereden geldiğini bilmediğimiz .. ama hep tahminler yürüttüğümüz.. gelebilme ihtimali olan ülkelerin sokaklarında yürüdüğümüzü, yağmurlarında ıslandığımızı hayal ettiğimiz.. trenleri..
Otomatik kapılarını..
Çocuklar tarafından kırılan camlarından giren soğuğu seviyorum.. üşüyorum .. ama seviyorum.
İşte bugün böyle neşeli.. keyifli bir tren yolculuğu yapıyorum.. cam kenarlarındaki koltuklardan birine oturuyorum.. benim gibi yalnız insanlarla dolu bir vagonda daha bir mutlu oluyorum. Aklıma gelmiyor terk edilişlerim.. hırçınlıklarım.. kıskançlıklarım.. bunlar.. evet bunlar hiç yokmuş.. ve hiç olmamış gibi huzurlu olabiliyorum yalnızlar vagonunda.
Kadınlara bakıyorum.. erkeklere.. yaşlılara.. gençlere.. gözlerine bakıyorum.. bir şeyler yakalamak umuduyla.. insanoğlunun korumaya aldığı bir yer gözleri.. kimse gözlerini kaçırmadan konuşmaz.. tren yolculuklarında kimse gözlerinin içine dikmez gözlerini.. mahremdir.. ayıptır..
İşte ben bunları düşünürken, benim düşündüklerime inat iri gözlerini benim boyalı gözlerime dikmiş , biraz ürkek, biraz imrenerek bakıyor bana.. birden irkiliyorum.. korumaya almaya çalışıyorum kendimi.. gözlerimi kaçırıyorum ilk. Ama o merak var ya hani.. hani biri bize bir sır vereceğini söyler.. ve bizim içimizi küçük bir kurt kemirmeye başlar ya.. işte o kurt içimde şimdi.. o iri gözlerin bana vereceği sırrı merak ediyorum.. hem de çok..
Şimdi o kaçırıyor gözlerini .. korumaya almak için kendisini. Ellerine bakıyorum.. küçük ellerine küçük ellerinin arasına sıkıştırdığı küçük çantası ilişiyor gözüme.. sanki evrenin bütün sırrı o küçük çantanın içindeymişçesine sıkı sıkı tuttuğu turuncu tek gözlü çantası.. niye çıplak ayakları bu kızın?? Bu soğukta niye çıplak ayaklı.. bu toprağın çıplak ayaklı çocuklarına ağıtlar yakıyorum.. bir tek ağıtlar yakmayı becerebiliyorum... üzerindeki ince, rengi solmuş hırkası.. çıkmakla çıkmamak arasında karsız kalmış göğüsleri.. bu kararsız kalmış göğüsleri saklamak için öne çıkmış omuzları.. on iki , on üç yaşlarında olmalı.. ben bunlarla cebelleşirken yeniden çakışıyor gözlerimiz.
İlk gülümseyen hangimizdi?
İlk konuşan?
Adın ne canım diyorum birden bana yabancı bir sesle.. oda mı yabancıladı ne?
Canım mı dedim ben? Kime? Neye? Hangi sebeple? Zeynep’miş adı.. z-e-y-n-e-p
Yabancılarla konuşmama uyarısı almamış çocuklardan Zeynep.. daha bir sıcak..daha bir derinden anlatıyor en önemsiz ayrıntıları. Anneannesi hastaymış ta onu ziyarete gitmiş.. yok annesiyle gidemezmiş çünkü oda hasta.. hastalıkların hepsi Etilerden nişantaşından öte insanlara paylaştırılıyor.. kişi başına düşen hastalık sayısı her yıl daha da artıyor..
Benden çok sonra inecek Zeynep.. ineceği durak benimkinden çok sonra.. evi benimkinden uzak.. (nereye uzak) benimkinden daha karanlık bir sokakta.. daha tehlikeli bir mahallede.. küçük bu kız daha diyorum.. kimse el sürmez bu kıza.. (küçük ya hani..kıyamazlar mı acaba) sonra öz babası tarafından tecavüze uğrayan kızlar geliyor aklıma yüzüm yanıyor.. içim bulanıyor.. kızmakla ağlamak arası kalakalıyorum bir köprü üzerinde.. kızsam da kızmasam da böyle şeylerde oluyor bu memlekette.. zeynebi alıp kaçırmak istiyorum zarar görmeyeceği, üşümeyeceği, korkmayacağı bir yerlere..
Minibüse bin diyorum ..nasıl binecek bilmeden ve hatta aklımın ucuna gelmeden.
Yürürmüş Zeynep.. bu terliksi ayakkabılarla.. rengi solmuş ince hırkasıyla yürürmüş o.. soğuk ama.. biraz daha sarınıyorum yeni aldığım kalın hırkama..
Paran varmı diye soruyorum sonra.. utanmadan..
O utanıyor ama cevaplarken.. bitti işte.. artık gözlerimin içine bakarak konuşmayacak Zeynep.. çünkü ayıp bir yer burası.. utanıyor Zeynep param yok demeye.. herkesin gözü üstümüzde. Parası olana paradan bahsetmek utanç vermiyor.. olmayan utanıyor bir tek..
İniyorum ben trenden..
Zeynep kız trende.. korumasız.. soğuk.. mahallesine giden trende.. yalnızlar vagonunda.. ince , rengi solmuş hırkası.. terliksi ayakkabılarıyla.. büyüyor..