Hayatın Kadını
Yer, Anadolu’da bir şehir. Bir taksi dolmuş akşamüstü şehir merkezinden şehir dışına doğru yol alıyor. Arabanın varacağı yer , şehre yedi, sekiz km uzaktaki eski tabirle umumhane, diğer adıyla genelev. Araba arkasında bir toz bulutu bırakarak ilerliyor. Yol stabilize ve çukurlarla dolu. Taksi şöförüne göre yolun asfaltlanmamasının nedeni sarhoş sürücülerin yavaş gitmesini sağlamak ve böylelikle trafik kazalarını önlemek.
Taksinin içinde iki tane ortaokuldan terk yirmi , yirmi iki yaşlarında genç, bir evli, orta yaşlı adam ve bir üniversite mezunu mühendis bulunmakta. Orta yaşlı adam dışındakiler bekar.
Hepsinin gayesi varacakları yerde cinsel açlıklarını doyurmak. Taksi içindeki insanlar birbirini tanımadıkları için bir muhabbet olmuyor. Gözleri yolda , suskun, birbirlerine bakmamaya gayret ediyorlar.
Bir ara evli adam:”- Allah bizi affetsin. Günah işlemeye bu kadar yol tepiyoruz. Şu şeytan yakamı bir türlü bırakmadı benim” diyor.
Taksi on, on beş dakika sonra geneleve 100 m kala duruyor. Müşterilerini indirip geri dönüyor. Müşteriler kalan yolu yaya katederek geneleve ulaşıyorlar.
Genelev adeta bir kale, daha doğrusu bir hapishane görünümündeydi. Dışı yüksek duvarlarla kaplı, duvarların üzerini tel örgülerle örülmüştü. Genelev, içini ve çevresini aydınlatan yüksek ayaklı projektörlerle donatılmış durumdaydı fakat ışıklar kapalıydı.
Kapıda elleri silahlı, telsizli polisler mekanı korumakta. İnsanlar ellerinde kimlikleri, tek sıra halinde bir turnikeden geçiyor sonra da içerde bulunan polise üzerlerini aratıyordu. Sıkı bir aramadan sonra içeri girmeye hak kazanıyorlardı!
Taksi içindeki mühendisin ismi Tuğruldu. Genelevin bulunduğu ile komşu bir ilde çalışıyordu. Tuğrul, burada olmaktan huzursuzdu. Geneleve girerken adeta kendini hapishaneye giren bir mahkum gibi görüyor,” burada benim ne işim var ?”diye vicdan muhasebesi yapıyordu.
Tuğrulun burada olmasının sebebi Canandı. Tuğrul dört, beş ay önce burada gördüğü Canana büyük bir aşkla bağlanmıştı. Diğer sermayelerden farklıydı Canan. Çok güzel değildi belki fakat endamlı bir vücudu, uzun boyu, simsiyah saçları vardı. Tuğrulu asıl büyüleyen şey daha başkaydı. Canan kültürlü bir kızdı. Kendisi gibi O da psikolojiyle ilgileniyor, bol bol kitap okuyordu.
Genelev iki sokağı olan prefabrik evlerden oluşuyordu. Duvar dipleri izmaritler, boş içki şişeleriyle doluydu. İdrar kokusu uzaktan bile hissediliyordu. Tuğrul geneleve girdikten sonra hiçbir yere uğramadan doğruca Cananın bulunduğu eve vardı. Kapı önü oldukça kalabalıktı. Tuğrul, camlı kapı önündeki insanlara gayri ihtiyari baktı. Müşteriler genellikle evli fakat mutlu olmayan olgun erkeklerdi.
Tuğrul cam kapıdan içeriye baktı. Gözleri Cananı ardı fakat göremedi. Canan müşteriyle beraberdi o sıra. Beş altı dakika bekledi. Önce müşterisi çıktı. Daha sonra da Canan odasından dışarı çıkıp salona geldi.
Canan, bir sigara yaktı ve salondaki diğer sermayelerle laflaştı. Bir ara kapıya doğru baktı ve Tuğrulla gözgöze geldi. Tuğrula doğru hafifce gülümsedi ve gir işareti yaptı. Tuğrul da kadına gülümsedi ve içeri girdi.
Canan ,Tuğrulun hal hatırını sorduktan sonra elini Tuğrulun beline doluyarak beraber Cananın odasına geçtiler. Canan niye epeydir görünmediğini sordu Tuğrula. Kadın bu arda elleriyle genç adamın saçlarını okşuyor, dudaklarına öpücükler konduruyordu. Bir iki öpücükten sonra Tuğrul da kayıtsız kalamayıp genç kadına karşılık verdi. Kadının dolgun , şehvetkar dudaklarını koparır gibi öpüyor,zevki içinde hissediyordu.
Bu arada kapının çalındığı duyuldu. Cananın arkadaşı “Canan her şey yolunda mı ?” diye dışarıdan seslendi. Canan da “Abla her şey yolunda “ diye karşılık verdi. Bu, kötü niyetli, güvenilir olmayan insanlara karşı bir önlemdi kendi aralarında.
Canan genç adamı kendi elleriyle soydu. Daha sonra kendi de soyundu. Lambalar kapalı, perdeler çekiliydi. Oda mumlarla aydınlanıyordu. Tuğrul buraya geldiğinden beri merak ettiği şeyi sordu Canana. “Niçin lambaları söndürüyorsunuz? Her yer neden böyle karanlık diye sordu Tuğrul. Canan teröristlere karşı güvenlik önlemi için lambaların yakılmadığını söyledi. Geneleve çok yakın bir yerde güvenlik kuvvetleriyle teröristler arasında çatışma çıktığından bahsetti Canan.
Tuğrulda bir ürperme oldu. Silahların gölgesinde, karanlıkta sevişmek huzursuz etmişti Tuğrulu.
Canan sevişmeden önce Tuğrula viski ve meyve ikram etti. Tuğrul biraz rahatlamış, huzursuzluğu azalmıştı. Yine de kendini güvende bulmuyor, tam rahat hissetmiyordu. Daha sonra sevişmeye başladılar. Yarım saat kadar seviştiler.
Tuğrul, birlikte olduğu bu kadına aşık olmuştu.. Bir yosmaya nasıl aşık olabilirdi? Onu nasıl sevebilirdi? Onu kafasından atmak istiyor fakat bir türlü atamıyor o yokken daima onu düşünüyordu.
Canan Tuğrulun dert ortağıydı. İçini Canana döküyor, rahatlıyordu Tuğrul. Birbirlerine şiir okuyorlar, psikolojiyle ilgili konulardan bahsediyorlardı. Tuğrul en çok Cananın yanında kendisini iyi hissediyordu. Hem ruhen hem fiziken rahatlıyordu Cananla beraberken.
Canan özel hayatını Tuğrula açmıyor, Tuğrulun sorularını başka konular açarak geçiştirmeye çalışıyordu.
Ama bu kez kararlıydı Tuğrul. Cananı konuşturacak hakkında merak ettiği şeyleri öğrenecekti ondan. Çok zor da olsa ağzından bir şeyler alabildi Tuğrul. Batıda büyük bir şehirde üniversite okurken bir gençle tanışmıştı Canan. Yakışıklı uzun boylu bir gençmiş adam. Çok ısrardan sonra arkadaşlığı kabul etmiş Canan. Adam önceleri Canana çok iyi davranıyor, bir dediğini iki etmiyormuş. Bir yıl flörtten sonra kendi aralarında nişanlanmışlar.
Nişanlısının birlikte olma tekliflerine Canan her defasında hayır diyor, evlenmeden önce sevişmeyi reddediyormuş.
Sık sık nişanlısını evine gidip oturuyor, muhabbet ediyorlarmış Canan ve nişanlısı. Yine böyle bir gün genç adam Canan’a kalın sarılmış bir sigara ikram etmiş. İlk önce almak istememiş kadın ama adamın yoğun ısrarları sonucu sigarayı içine çekmiş. Sigaranın tadındaki farklılığı hemen anlamış kadıncağız. Sigaranın tütününü içine esrar eklemiş nişanlısı.
Esrarlı sigara içişleri epey devam etmiş o evde. Esrar kadında değişik duygular uyandırıyor, kendini uçuyor hissi veriyormuş. Esrar bağımlılık kazandırmış Canana. Yine esrar içtiği bir gecenin sabahında bekaretini kaybettiğini anlamış Canan. Sevdiği adam tarafından tuzağa düşürülmek çok üzmüş Cananı. Nasıl olsa evleneceğiz diyerek yatıştırmaya çalışmış kadını genç adam.
Bu olay bütün hayatını etkilemiş Cananın. Kendisini derslerine veremediğinden ve esrara alıştığından o yıl okulunu geçememiş Canan. Daha sonra daha da kötü günler karşılamış Cananı. Nişanlısı , tanımadığı adamlara pazarlamış genç kadını. En son olarak kendini Anadolu’da bir genelevde bulmuş Canan.
Tuğrul gözleri dolu dolu Cananın hikayesini dinledi. İçinden sunturlu bir küfür savurdu Cananın nişanlısına. Cananı kendi namusu olarak görüyordu artık.
Cananı bu hayattan kurtarmak, kendi yanına almak istiyordu Tuğrul. Ama bu imkansız bir şeydi. Canan bir seks kölesiydi. Köleler, sadece sahibi isterse özgürlüğüne kavuşabilirdi.
Bu arada kapı yine çalındı. Cananın arkadaşıydı çalan. Canan iyi olduğunu söyledi kadına. Daha sonra Tuğrul aşkını itiraf etti Canana. Onsuz hayatın bir anlamının olmadığını, başkalarıyla birlikte olmasını kendisine yediremediğini söyledi.
Canan Tuğrulun ellerinden tuttu.” Ben de senden hoşlanıyorum. Seninle sevişmekten, dertleşmekten, sohbet etmekten müthiş zevk alıyorum. Ama unutma ben bir hayat kadınıyım. Seninle aramızda bir şey olamaz. Biz farklı yollarda yürüyen iki insanız, yollarımızın keşişmesine imkan yok, anla lütfen beni”.
Cananın gözleri dolmuştu. Göz makyajı akmaya başladı. Dudaklarını ısırıyor, ağlamamak için kendisini zor tutuyordu.
Canan, Tuğrulun kulağına eğildi, titrek bir sesle” Lütfen artık git Tuğrul. Bak bir saatten fazla beraberiz. Müşteriler kapıda bekliyor. Patrondan azar işitmemi istemezsin değil mi?” dedi.
Tuğrul elbiselerini giyindi, Cananın dudaklarından öptü, loş salondan çıktı. Kapıyı kapatmadan önce son kez el salladı. Kadın da eliyle öpücük gönderdi genç adama.
Tuğrul o gece misafirhanede kaldı, ertesi gün çalıştığı şehre geri döndü. Tuğrul Cananı hayatından silemiyor, düşüncelerinden atamıyordu. Yalnız yaşadığı evde geceleri düşlerinde Cananı beyaz gelinlikle, kendisini damatlık kıyafetle yıldızların altında dans ederken görüyor, sırılsıklam terleyerek uyanıyordu.
Tuğrul tam melankolik olmuştu. Kendini işine veremiyor, amirinden azar işitiyordu. İştahı da kapanmıştı. Yemek, içmek için bir istek duymuyor, günden güne eriyordu.
Tuğrul birkaç ay bir kış günü tekrar geneleve geldi. Cananın bulunduğu evin önüne vardı. Cananı görememişti. Belki müşterisiyle beraberdir diye birkaç dakika bekledi. Canandan eser yoktu. Kapıyı aralayıp, salondaki kadınlardan birine Cananı sordu. “Canan , başka bir şehre temelli gitti,daha gelmeyecek” şeklinde cevap aldı kadından.
Tuğrulun kalbi hızla atmaya başladı o an. “Hangi şehre gitti söyler misiniz?”diye üsteledi kadına. “Söyleyemeyiz ,yasak” cevabını aldı kadından.
Ağır ağır geri döndü Tuğrul. Kalbinin ritmi hala hızlı hızlı atıyor, başı dönüyordu. Geceyi yine misafirhanede geçirdi, yine kabuslar gördü gece boyunca. Cananın eliyle öpücük gönderdiği son görüşmeleri tekrar tekrar gözlerine geliyordu.
Ertesi gün ilk otobüsle işyerine geldi Tuğrul. Kulakları işitmiyordu sanki . Arkadaşlarının konuşmalarından bir şey anlayamıyor, manasız bir ifadeyle yüzlerine bakıyordu onların.
Günün nasıl geçtiğini fark etmedi bile Tuğrul. Gün boyu bir şey yememişti. İşten çıktıktan sonra postaneye uğradı. Telefonla annesini aradı. “Anne seni çok seviyorum”dedi. “Ben senden önce ölürsem ağlama ne olur anne” dedi daha sonra. Annesi şaşırmıştı:” Niye böyle söylüyorsun oğlum? Niçin ölecek mişsin, ne oldu sana?”diye ağlayarak sordu yaşlı kadın. Tuğrul :”Yok bir şey anne, seni çok seviyorum” dedi ve telefonu kapadı.
Tuğrulun ayakları şehrin tek birahanesine götürdü onu. Garsona bira ve çerez siparişi verdi. Aç karnına üç- dört bira içti, hesabı verip ağır ağır kalktı.
Rüzgarlı ve soğuk bir hava vardı dışarıda ama Tuğrul üşüme hissi duymuyordu. Kaşkolunu bile boynuna dolamadı. Yalpalayan adımlarla şehri ikiye bölen büyük ırmağın kıyısına vardı . Cebinden bir sigara çıkardı, derin derin nefes aldı. Irmak büyük bir hızla akıyor, kıyıda vurduğu taşlarda ahenkli sesler çıkarıyordu.
Tuğrul kıyıda bulunan en büyük kayayı gözüne kestirip güçlükle iki eliyle kavradı. Irmağa doğru adımlarını yavaş yavaş attı. Su ağzının hizasına gelinceye kadar yürüdü ve ayaklarını öne doğru çekti. Burnuna daha sonra da ağzına sular dolmaya başladı. Elinde sımsıkı tuttuğu kayayla bir batıyor bir çıkıyordu suda Tuğrul. Hiç tepki vermedi suya karşı. O an gözlerinin önüne Canan geldi. Canan, dudaklarından şehvetle öpüyordu. Tuğrul da aynı şehvetle karşılık veriyordu kadına. Daha sonra aşık olduğu kadın hayalinden yavaş yavaş silindi , yerini zifiri bir karanlık aldı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.