Kimsin sen: (Melanie)
[ Bahçedeki işleri bitip de içeri döndüklerinde İhsan’ın ani bir;
— Kimsin sen? Sorusuyla karşılaştı.
— Aylin. Dedi. Ancak genç adamın ısrarla somaya devam edince;
— Yine mi ya? Diye mırıldandı. İlk geldiğinde ki Ali’nin ve Oğuz beyin sorularını anımsadı. Ama bu sefer cevap vermek hem kolay hem de zordu. Nede olsa artık durumun acemisi değildi. Ona sadece;
— Bak. Dedi ve aniden ayağa kalkarak başladı oynamaya
italik ]
( MELANİE)
Kimsin sen Melanie?
Onun aklında yer etmiş bir peri, ona doğru eğildi.
Kimdin sen? Dedi ve arkasını döndü. Ellerini göğsünde birleştirerek devam etti.
Seni mi düşünüyor yoksa, senin..
Kim olduğunu bilmeden
Kızımın ismini Melanie koyacağım diyor
Kızının olacağını biliyormuş gibi. Tekrar döndü.
Bana bakarak bunları söylüyor.
Seviyor seni Melanie, seviyor
Onun karanlıkta kalmış kimliği misin?
Sende mi buluyor kendini?
Bana bakarken bile görüyor seni
Kimsin sen Melanie?
O benim demek isterim ama
Sen çalıyorsun her defasında.
Bazılarının hayatları;
Kurduğu cümleler gibi yarım
Martılarda çığlık atar Melanie
Ancak duyman için;
Kulak vermen lazım! Bir solukta okuduğu bu şiiri sanki bir tiyatro sahnesindeymişçesine oda da dolanarak ve gerçekte var olmayan şeylere dokunmaya çekinerek ellerini havada bir bebeğin yüzünde kaydırırcasına gezdiriyor, sesi ani çıkışlar yakalıyor ve yavaşça suda silinen izler gibi kaybolarak şiirini bitiriyordu. Sesi son perdeye yaklaştığında tekrar yükseliyor ve ‘kulak vermen lazım’ cümlesini bir fısıltı halinde tek solukta söyleyerek son veriyordu.
Genç doktor oldukça şaşırmıştı.
— Bu neydi şimdi? Dedi.
— Bilmem.
— Sahi ne bu şiir mi?
—Neye benziyor?
— Ne bileyim belki şimdi uydurmuşsundur.
— Şiirlerde uydurulmuyor mu yani?
— Bu böyle gider biliyorsun değil mi?
— Hıı.
— Aylin! Dedi İhsan artık kesmesini belirten bir ifadeyle.
— Efendim. Tamam, sen öyle birden sorunca aklıma geldi işte. Ortaokulda bir kız arkadaşım vardı. O yazmıştı bu şiiri defterime.
— Demek şair arkadaşların da var.
Gerçi sahiplenmişti, ama bilmiyorum kimin yazdığını. Benim kulağıma tanıdık geldiği için biraz şüpheliyim. Belki de çok sık okuduğum içindir. Bilmiyorum.
— Adı ne?
— Melanie.
— Hayır arkadaşının.
— Soyadı bile var. Leather.
—Türk değil mi?
— Türk.
— Anlatsana şunu doğru düzgün.
— Türk ama kendisine bu ismi taktığını söylüyordu. Şüphe etmemin sebebi de okul bittikten bayağı sonra bu ismi ben İstanbul da Laleli de bir mağazanın tabelasında görmüştüm ondan. Belki oda böyle bir yerde gördü ve beğendi bilemiyorum. Bu isim çok tanıdık, çok. Onu en son lise ikinci sınıfta gördüm. Benimle aynı sınıfa düşmüştü. Sonra o yabancı dile geçti. Oldum olası kendisini bizden görememişti. Sonra da ortadan kayboldu. Ve bir günde büyük bir alışveriş merkezinde karşılaştık, birbirimizden adres ve telefonlarımızı aldık. Hatta o gün ben çantamda kalem bulamamıştım da eve dönünce koleksiyonumdan bir avucunu çantama doldurmuştum. Hala da öyle doludur. Sonra duydum ki o hafızasını kaybetmiş. Zaten garip bir kızdı. Benden garip olmasın. Dedi ve İhsan Aylin konuşmaya başladığından beri ilk defa gülümsedi. Hiç unutmam bir gün sırada oturuyorduk. Ramazan ayıydı. Bana oruçlu olduğunu söyledi ve çantasından kocaman kırmızı bir elma çıkararak yemeye başladı onu uyardığımda ise oruçluyken bir şey yenmediğini bilmediğini söyledi. Şok olmuştum. İşte böyle diyerek bir solukta bitirdi anlattığı anlamsız hikâyesini.
İhsan onu dikkatle dinledikten sonra tekrar aynı sorusunu yineledi. Baktı ki ikna olmayacak ona;
— Bak. Dedi. Bir gün bir kitapta ‘sessizlik büyüyor’* isimli bir bölüm okumuştum. Tamamı değilse de bazı sözcükler bana uyuyordu. Anlaşılamamanın verdiği hırsla burnundan verdiği soluğun ardından devam etti. Mesela; dedi. Bir şey okuyorum ya da dinliyorum ve bir kelime onlarcasının arasından sadece tek bir sözcük takılıyor beynimin süzgecine. Bunun benimle bir alakası olmalı diyorum kendi kendime ve cümleyi olmadı paragrafı hatta sayfayı tekrar okuyorum, ama bulamıyorum. Ve sonunda olduğu gibi bırakıp bana bir şeyler anlattığı halde benim kendime onu açıklamayışıma sinir olarak olduğu gibi işi halledilmiş fakat dağınık bir vaziyette bırakmak zorunda kalıyorum. Eh böyleyken de takdir edersin ki ben daha kendim beni tanıyamamışken sana nasıl tanıtayım onu. Dedi bir solukta tekrar ve genç doktor bu sefer pes etti. Genç kız artık başka bir şey sormayacağından nerdeyse eminken o asıl merak ettiğini sordu sonunda.
— Tamam, öylece kalsın ben vazgeçtim. Dedi ve peki Aylin, İlker kim? Bu sefer ona biraz önceki gibi karışık bir cevap vermedi. Sadece;
— Birisi. Dedi. İhsan ise aldığı yanıttan tatmin olmuş olmasa da bir daha soramadı. Çünkü bu tek hakkı olan bir soruydu. Nedeni ise onun tüm cesaretini biraz önceki hamlede harcamasıydı. Gecenin bir yarısı iyi geceler dileyerek ayrıldı yanından.
Genç kız ise o gittikten sonra arkasına yaslandı ve tavandaki çıplak ışığa bakarak çok eskiden okuduğu bir kitaptan aklında kalan sadece bir cümleyi mırıldandı.
—…ve işte tüm düşünce sürüklenmelerinde yine sen çıkıyorsun karşıma.* İlker sen.
Not: Gerçekten bu isim (Melanie Leather - İmlası doğrumu ondanda emin değilim)hakkında bilgisi olanlar varsa eğer ve bana iletirlerse sevinirim.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.