SEVGİ BOŞA GİTMEZ
SEVGİ BOŞA GITMEZ
Gökyüzü darmadağın, arasıra görünen maviler kara bulutların arasında yama gibi duruyoordu. Rüzğarın ise hırçınlığı üzerindeydi.
...Akşamın alacasında adam paltosunun içerisinde, soğuktan kendine sarılırcasına yürüyordu. Sert esen rüzğar,boynundaki kaşkolu savurdu. Ellerini paltosunun cebinden çıkarıp, savrulan kaşkolu ,yalınızca gözleri gözükecek sekilde sıkı sıkıya sardı. Sokaklar bomboştu, arasıra yanından arabalar geçiyor o da onlara kayıtsızca bakıyordu.Sığara canı istedi, Sığarayı sert esen rüzğarda yakmasının sorun olcağını düşünerek vazgeçti. Ayagına takılan kola kutusuna bir tekme attı. Sol ayak parmağı inceden inceye acıdı. Yüzünü ekşiterek kendı kendine - Nene gerek , niye vuruyorsun eşşekoğlu eşşek -diye küfür etti. Ardından ,telofonla kendini çağıran arkadaşına söylenmeğe başladı. - Çağıracak zamanı bulmuştu o da, başka günlerin suyu mu çıkmışıtı sanki, hem kendisini ne diye çağırıyordu, başka arkadaşı mı yoktu koca kentte. - Arkadaşının sesi kulagında yankılandı. Neden telaş içinde ağlamaklıydı ? Neden çağırma nedenini söylemedi? Sonra o anlatmadıysa sen sora ydın salak - diyerek bir defa daha kendini haşladı. Arkadaşının kederli sesi kulağından gitmiyordu. Başına olumsuz birşey geldiğini düşünerek , biraz önceki arkadaşıyla ılgili düşüncelerden utandı.
...Tranvay durağına daha epey yolu vardı, adımlarını dahada hızlandırdı. Yolunun üzerinde sag yanında bir balerin yontusu gördü. hergün buradan geçmesine ragmen ilk defa farkediyordu balerin yontusunu. Yontu konulduğu kaidenin üzerinde, canlı gibi kollarıni havada başının üzerinde birleştirmiş, bacakları biribirine sarılmış ,kısa etegi kıvrım kıvrım havada. -Bunlar hiç üşümez mi - diye kendi kendine sordu. Keşke bende böyle bir yontu olsam diyerek, kendi görüntüsünü bale yontusunun kaidesinin üzerinde düşündü. İnce, kıllı çarpık bacakları, çıkık anlının altındaki at eyeri gibi kertik burnu aklına gelince- Bakanları ne güldürürüm ama- diyerek sesli sesli güldü.Ardından ,en iyisi bu soğukta sıcak bir sobanın başında ağır ateşte demlenmiş keklik kanı çayı damaklarında yayarak yavaş, yavaş içeceksin. Yanıbaşında da günlü gazeteler, sobanın altında daince kıyılmış ,damarsız, sarı kız beliği gibi tütünü parmaklarının arasında çıtırtısını duyarak sarıp içeceksin.- Bunları düşünürken kenarına bastığı oynnak kaldırım taşının altından sıçrayan çamurlu soğuk su paçalarının arasından girip çıplak etine değince , tatlı düşünden uyandı. Üzernden hafif bir titreme geçti.Kafasını paltonun içine iyice çektp, paltosunada sıkıca sarıldı. durağa geldiğınde kendisi gibi üç kişinin daha beklediğini gördü. İçinden -ben arkadaş hatırı için gidiyorum, sizler bu soğukta neden sıcak evinizden çıktınız - diye söylendi.
...Bekleyenlerden biri 20 yle ,25 yaşları arasında gösteren genç bir erkekti. Gözlerinde bir aşığın mutluluğu ve sevinci okunuyordu. Sevinçten yerinde duramıyor, durakta bir oyana ,bir buyana voltalıyor, bir yandanda ıslıkla neşeli ezgiler çalıyordu. Islık çalarkende ağzından çıkan buhar boru gibi uzayıp dağılıyordu. Belliki soğuk moguk demeden biran önce sevdigine kavuşmak için sabırsızlanıyordu. Sevgili okuyucukar hiçbir engelin bir aşığı engelleyemediği ezelden beri bilinen bir gerçektir. Sanırım siz de yaşadınız, yaşamadınzsa yaşayacaksınız, ya da yaşıyorsunuzdur. Ama her insann bir defa yaşar bu duyguyu, iki defa yaşanmaz, belki şairler iki defa yaşayabilirler, yani bu duygu aklı köreltir adı aşktır. (Ah sevgili genç aşık ,beni nerelere götürüp konuyu dagıttın.)
...Tranvayı bekleyen ikinci kişi ıse 30 yaşlarında ince uzun,solgun bir kadın elinden tuttugu ,sarıp sarmaladığından kız mı oglan mı oldugu anlaşılmayan 8,9 yaşlarında bir bir çocuk vardı. Çocugun elini sıkıca kavramış, kendi sıcaklığıyla çocuğu ısıtmaya çalışıyordu.Bunu yaparkende hüzünle boşluga bakıyordu. Tranvay geldiğinde önceden hazırladığı avcundaki bozuk paralarla oynamaktan vazgeçip, avuçlarının arasındaki bozuk paraların ağırlığını duyarak sımsıkı kavradı. Önce çocuğa ve kadına yol verdi, genç aşık ise arka kapıdan tranvaya bindi. Anneyle çocugun karşısındaki boş koltuga oturmak istedi, sonra vazgeçip onların hemen arkasındaki koltuga oturdu. Bındikleri vagonda Batmandan başka kimse yoktu, içeriside sıpsıcaktı. Sıcaktan camlar bugulanmış, dışarısı görünmez olmuştu. Sıcaktan gevşeyip , önündeki koltukta oturan anne ve çocugu izlemeye koyuldu. Çocugun annesi sandıgı kadın, hala çocugun elini sıkı sıkya tutmuş bırakmıyordu.Çocukta annesine sokulmuş kesik kesik öksürüyordu. İki durak sonra tranvaya tek binen aşık ,aynı neşeyle ve sabırsızlıkla inip hızlı adımlarla arasokağa daldı.
...Soğuktan sokaklar bomboştu arasıra sıkı sıkıya giyınmiş çiftler temiz hava almağa çıkmışlar, arada bir de köpeklerini gzdiren insanlar görünüyordu. İnecegi durağa yaklaştığında, ayaga kalkıp kapıya dogru yürüdü. Kapının önünde durup tekrar anneyle çocuğa baktı. Onlarda herhangi bir kıpırtı yoktu, anlaşılan daha epey gideceklerdi.Adam dışarısının soğugunu düşününce taranvaydan inmek istemedi, ama eli kendi istegi dişında tranvayın kapısını açmağa yarayan dügmeye bastı. Otamatik kapı hızla açıldı, kapının açılmasıyla yüzünü buz gibi acı soğuk yaladı, zayıf bedeninden bir ürperti geçti, biran tranvayda kalıp kalmamakta teredüt etti. Ayagını isteksizce tranvayın merdivenlerinden aşşagı attı. Tranvaydan indiginde, ne yapacagına karar veremeyen insanlar gibi saga sola bakınıp, birkaç dakika oldugu yerde kaldı. ardından sıcak tranvaydan indigine hayıflandı.Paltosunun içinde büzülerek arkadaşının oturdugu sokaga dogru yöneldi. Arkadaşının telofondaki yalvaran sesi kulağından gitmiyordu. Başına ne gelmiş olabilirdi, daha bugün iş bitimi olan saat 16 ya kadar birlikte çalışmışlar, herzamankinden ne görmüş ne de sezinlemişti.Hatta , normalde çok nadir gülümsemsine rağmen bugün gülümsemişti. Acaba memleketten kötü bür haber mi almıştı? Bıldiği kadarıyla yakınlarını Erzurumdaki (Narman) büyük depremde yakınlarını kayıpetmişti. Zaten o günden beride gülmeyi unutmuş,yalınzca soru sorulduğunda yanıt verir olup içine kapanmıştı.Aklından geçirdigi düşünceler adımlarını hızlandırmasına neden olmuştu, arkadaşının evine de birşey kalmamıştı
Sokagı döndügünde,köşebaşındaki meyhanenın üzerindeki iki göz odası olan bir bekar evinde kalıyordu. Sokağı döndügünde , gözlerini arkadaşının evine yöneltti, odaların pencerelerinin perdeleri, tülleri çekilmiş, pencerelerde sonuna kadar açılmıştı. insanda yalnızlık duygusu uyandıran sarı ışıkla aydınlanmış odalarda dışarıdan arkadaşına baktı. Ortalıkta gözükmüyordu. Dış kapının önünde durp arkadaşının adının yazılı oldugu zile bastı, merdiven aralığının lambası yandı, telaşla aşşağıya inen ayak seslerini duydu. Kapı açıldğında arkadaşının kül gibi olmuş yüzüyle karşılaştı. arkadaşı alabildiğine üzgün ,sinek vızıltısı gibi bir sesle- O da beni bırakıp gitti - dedi. Bildiği kadarıyla yaşamında onu bırakıp da gidecek kimse yoktu. Şaşırıp ne diyecegini bilemedi. Açık olan pencerelerin yanına gidip pencerenin tutamagına eline attığında, arkadaşı hızla , panik içerisinde gelip elinden tuttu. Arkadaşına dönüp ,çok soguk ,böyle üşütüsün, bak ben de üşüyorum, kapatalım. Deyip elini elinin üzerinden indirmeğe çalıştı. Ama arkadaşı inatla elini bırakmıyordu, pencereyi kapatmaktan vazgeçip ,arkadaşına -neden kapattırmıyorsun anlatsana - dedi. Arkadaşının gözleri bulutlandı, yine aynı telofondaki gibi keder yüklü sesiyle-Gitti, o da beni bırakıp gitti, biliyorsun o nalet olasıca depremi, televizyondan duyup alacele memlekete gittigimi de. Anamın ,babamın, tüm yakınlarımın cesetlriyle karşılaşmıştım. Bir tek şey dışında herşey ölmüştü. Eşyalar bile önceki formlarından , farklı formlar almuş ,farlı görünüm kazanmışlardı.Yakınlarımı defnedip evimizin yıkıntıları arasında gezerken, yelpaze gibi açılmış, bozun içerisinde dikine beyaz,siyah, kırmızı kanat gördüm. Yanına vardığımda beton molozlarının arasına sıkşmış, babamın canı kadar sevdigi kekligi egilip molozların arasından çıkardım.Kanadın bittiği yerde kekmecındeki kırmızı gibi pıhtılaşmış kan vardı. gözlerinde yabanıl bir korku vardı, avuçlarıma sindi, sadece korkunun verdigi hızlı kalp atışlarını duyuyordum.Alıp onu buraya Almanyaya getirdim, kanadını emledim,iyi olup eski saglıgına kavuştu. Bu arada dostluğumuzda iyice ilerledi, benim işten geliş saatimi bilir,daha dış kapıya anahtarı sokmadan o güzel ötüşüyle beni karşılardı.Evin içinde ise sevinçten çılgına döner bir oyana bir bu yana koşar snra gelip omuzuma çıkardı.
...Bu sabah işe giderken,odaları havalandırmak için pencereleri açmıştım, aceleyle evden çıktığımdan pencereleri kapamayı unutmuştum,iş dönüşü eve geldigimde, babamdan sevdiklerimden geriye kalan tekşey evde yoktu. Vurgun yemiş dönmüştüm ,aramadığım köşebucak kalmadı. Bulamadım kusura bakma bunun için seni aradım. Gözlerinden sicim gibi yaşlar iniyordu Şimdi pencerenin neden açık olduğunu anlıyordu.
... Elinı arkadaşının omuzuna koyup -korkma, emek boşa gitmez, hele de sevgiye verilen emek hiç boşa gitmez.Değilmi ki bu kadar seviliyor o sana dönecektir.