CENAZE NASIL YIKANIR
Hani vardır. Her mahallenin bir delisi. Yemin ederim, eğer o olmasaydı ben delirirdim mahallenin deli kontenjanını doldurmak için. Şimdide zaten bu delilikle bu satırları yazıyorum. Çünkü o öldü.
Akif öldü. Ölünün arkasından öyle konuşma. Onun için deli deme demeyin. Çünkü ölmüş olsa da o bir deli.
İlahi Akif yaaf şimdi sırası mıydı şimdi ölmenin demek istiyorum. Ve cevabı onun yerine ben vermek istiyorum.
Hayır sırası değildi.
Çünkü onun hakkında planlarım vardı. Onunla birlikte bir oyun oynayacaktım. Hatta kahramanının ikimiz olduğu bir oyun yazacaktım.
Deliyle deli olmak adında.
Onunla birlikte dolaşacak, bir geceyi onunla birlikte sokakta geçirecektim.
Hatta geçen Çarşamba buna yeltenmiştim ama annem deli misin oğlum sen, gece yarısı ne işin var O pisin yanında demişti. Bense her nedense tutuvermiştim sözünü.
Ah ah, seni anlamayan yetişkinlerin sözünü dinlemek kadar delice bir şey var mı? Hele birde yetişkin olmak istemiyorsan.
…
her neyse lafı uzatmayım da sadette geleyim.
Akif ölünce ve ölen delide olsa insan olunca cenazesi yıkanması gerekiyor. Ne yapayım, en yakını ben sayılırım girdim belediyenin cenaze arabasına. (hayatımda ilk kez giriyorum. Enteresan bir şey.) Nasıl tarif etsem ki size arabanın içini.
Böyle her yer garip bir metalle kaplanmış. Küvet gibi bir şey var. Birde duş. Ölüyü o küvet gibi yapının içine koyuyorsun. Çırılçıplak. Sonra duşu açıyorsun. Ve adamı yıkıyorsun.
…
Akiiiif
Ya ne adamdı bee !!! Hani bazı deliler vardır, pek deli gibi değildir. Akif öyle değil. Sapına kadar deli. Yani deliliğin malkoçoğlusu, esas oğlanı.
…
Çırılçıplak küvetin içinde yatıyor ya, Allah’ım ne kadar da kaslıymış. Birde göğsü çok kıllı. Yıkadık, yıkadık….
İşte bu anda, deli ölse de delidir sözünü anımsatacak bir şey yaptı Akif. Gözlerini açtı. Deli, deli bakıyordu bize. Yemin ediyorum onun çıplaklığından ben utandım. Ne yapıyorsunuz der gibiydi. Çevremdekiler korktu. Bense kadavralara olan aşikarlığımla gözlerini elimle kapadım. Sonra aklıma garip bir şey geldi.
Gözlerinin içine bakmak.
Bir delinin, bir ölünün gözlerinin içine hiç bakmamıştım. Çevremdekilerin şaşkın bakışlarına aldırmadan baş parmağımla Akif’in göz kapaklarını kaldırdım.
…
Göz bebekleri nasıl da büyümüş.
İçimi bir korku aldı. Göz bebekleri ne zaman büyür diye düşündüm. Aklıma ve yüreğimi aynı anda gelen kelime KORKU oldu.
Nasıl korktum,
Nasıl korktum. Hemen bırakıverdim göz kapaklarını.
Akif şu ne yaşıyorsa (yani ölüler dünyasında ne yaşıyorsa) çok korkuyor. Oysa o bir deli yani mesul değil. Ama korkuyor. Ya ben dedim kendi kendime, ya ben, birde mesulüm. İçimi bir HEYACAN kapladı.
Evet dedim, beklide Akif HEYECAN’ landığı için göz bebekleri böylesine büyüktür. Ne de olsa, bambaşka bir çevre, bambaşka insanlar.
Belki onun gittiği yerde hep deliler vardı. Belki oraya ben gitsem, ülkedeki herkes deli olduğundan delilik normal akıllılık delilik halini alacağından beni deli yaparlardı. Oranın Akif’i de ben olurdum. Bu düşünce beni gülümsetti.
Sonra aklıma daha kötü bir şey geldi. Ya da güzel.
Akif öldü ya, o şimdi ne güzel şeyler görüyordur. Belki hurileri görüyordur. O huriler ki, saçının bir teli dünyaya düşse, dünya fesatta düşermiş. O derece güzeller. Şimdi Akif onlara bakıyor. Tabiî ki Pupillası genişler. O ki mahallenin kamlık kızlarının arkasından bile sapkın, sapkın bakardı. İlahi Akif dedim içimde, hala uslanmamışsın.
Ardından da işlerim bitti, arabadan dışarı çıktık.
…
Eve gelince, ben neler düşündüm, kemal sen iyice delirdin desem de, doğruca masanın başına oturdum. Bütün bunları yazdım. Ama asıl yazacağımı, yani ilk aklıma geleni en sona bıraktım. Akif’le ilgili yarım kalmış planımı, yani senaryo projeme başladım.
“ Akif cenaze arabasının içinde yatıyordur. Ölürdür. Ve hala delidir. Gözlerini mahallenin iki numaralı delisi kemal açar. Kamera yavaş, yavaş Akif’in gözlerine zum yapar. Pupullasının genişlemesiyle simsiyah olmuş gözlerine zum yapar.
Adeta uzayın derinliklerindeki bir kara deliğin içine girer gibi gözlerinin içine girer, tüm dikkatler oraya, büyümüş ve büyümesi sabitlenmiş göz bebeklerine yönelir. Hayatın içinde bambaşka bir boyuta açılan pencere gibi bakar seyirci Akif’in göz bebeklerine. Ölümü görmekte olan gözlere. Sonra kamera daha da zum yapar. Ve olağan üstü bir şey olur. Gerçekten kara delikten geçen biri gibi, kamera ve kameraman o gözlerin içinde kayboluverir.
…
ikinci sahne,
ekrandaki karanlık tekrardan aydınlanır. Bembeyaz bir ekran oluşur. Akif’in gözlerinin içinden geçerek diğer tarafa geçen kameraman orada çekim yapmaya devam eder. Ölüler dünyasındaki bir diri olarak.
İşte film bu kameramanın oradan ki macerasını ve bir şekilde geldi kara delikten geri dönme çabasını anlatarak devam eder.
…………………………..
…………………………..
…………………………..