yine akşam...
yine akşam olmuş.
kasvetli bir yaz gününün ardından uzak çatıların üstünde uzak bir gökyüzünde akşam oluyor.
ve akşam sadece ‘yine’yi hissettiriyor insana, yine.
uzakta ve de yukarıda garip şekiller çizen silik bulutlar arasından uzanan masmavi yeni bir örtü gibi dünyayı tekrardan kaplayan yaşlı hava ve şu dakikalarda yeni yeni parıldamaya başlayan minicik ateş böceği misali yıldızlar… yıllarca uzaktaki ışıltılar.
ve tüm bedeniyle, tüm görkemiyle orada durmasına rağmen sadece bir kapı aralığından aydınlanan hilal ay.
karanlıkta kalan sisler ardındaki büyük kaya kütlesi nasılda mağrur ve var.
iki İstanbul binasının arasında, sanki ayın hemen altına yerleşip, asılı seyreden çelişkisi yayan ufuk çizgisinin sadece iki dakikalık yolcu, en kısa yeşili başka nerede vardır ki tüm evrende?, doğada.
sadece akşamı getiren misafir akşam üzerinin gökyüzünde hüzünlü bir müzik yayarak geçer uzaklardan.
…Ve bisikletli çocuk tüm sevinç öğeleriyle birlikte ceviz ağacının altından hayatı da peşine takıp geçip gider.
geride bir ben kalırım, pencerede.
birde ayın altından sadece sarı, uçaksız uçak ışığı bir sabah yıldızı gibi kayar gider yeni sabahlara… henüz gelen akşama rağmen.
(miladiye)
Hüzün perisi…
(yapılan bir karışıklıktan dolayı bu öykü ikinci kez yayınlanmıştır)