İKİ KONUK
Seçkin GÜNDÜZ
Yavrusuydu kadının. Anaydı. Oğluydu o. Onundu. Her şey onun için, her şeyi onunla ilgiliydi . Başkasının olamazdı.
Kucaklamak, saçlarını karıştırmak, koklamak, ’ Yavrum benim,’ diye yüzüne haykırmak istiyordu. Bunları yapabilmeliydi.
Kolundan tutup çekmek:Çekip almak. Uzaklara koşmak:Kaçmak. Onunla el ele. Dönmek. Savrulmak. Bomboş. Yerlere uzanmak,uzaklara saçılmak istiyordu. Bunları da yapabilmeliydi.
Yağmur, kar, sis, dolu , fırtına . İki kişilik . Yaşlar sellercesine, güneş kavururcasına . Olsun, olsun. Ne çıkar...
Dalgın , bitkin, yitirmiş, yitmiş. Üzgün , çok üzgün. Beklenmedik sonuçlardan.
Karanlıklarda .Yanı başında oğlu. Onunla uyumak,onunla uyanmak. Bir kez,ilk kez. İsterse son olsun, her şeyin sonu olsun. Aydınlık güne konuk iki kişi. İkisi.
Karşısındaki annesiydi. Onundu bu kadın. Neden başka yerde, başkasının, başkalarının.
Bacaklarına sarılsa. Sımsıkı , olanca gücüyle , ona acı verene dek . Kıpırdayamasın,yürüyemesin,gitmesin. Ona yapışsa. Öbür eliyle de karyolanın sarısına tutunup onu hiç bırakmasa. Yorulur da parmakları gevşerse, ’ Kal ! Gitme!’ diye yüzüne haykırsa. Hırçınlaşarak : ’Kal! Gitme!’
Ya öpmek? Üstelik öpmek. İşte bu kadını. Yüzünü, yüzünün her yerini. Ona çok yakın, onuncasına. Onda gizlenir gibi. Ama gözleri? Hiç mi hiç... Evet hiç...
Hayır. O daha çok küçük. Hem niye sevmesin, niye ? Ben ne yaptım ki ! Ah... Ah! çocuk. Sev! çocuk. Sev oğlum. Ben annenim. Gözlerin donuk. Tek sözcük etmedin. Bakışların boş. Duruşun tanımazcasına. Sevgi belirtisi... Haydi... Kırıntısını bulabilsem sarılıp, ’ Oğlum,’ diyeceğim, ’ benim! oğlum.’ Bunu dünya duysun, dünyalar duysun. Bu armağanı vermeye bile... Of, çok güç. Neredeyse olanaksız. Şu yüze bak. Anlıyorum. Sevse bekleyemez, sevse dayanamaz, sevse... Seven!.. Evet seven... Haydi yavrum...
Gitmemeliydi bu kadın. Niye sürekli uzaklarda. Burada da uzakta. Şimdi de... Yoksa.... Yani ben çok mu?.. Ah kadın... Sev kadın,sevsene... Sev annem... Anneler hep sever. Çok mu çirkinim? Yaramazım da o yüzden mi?.. Ellerini tutmak istiyorum. Canım dokunmak istiyor. Hiç değilse parmak ucuyla. Her gün cama gelen kedi gibi yalamak—Hayır! Yalanmak!! Yalanmak!! Sevmeyen bu kadına yaklaşılamaz. Gözleri tavanda, duvarda. Ufacık bir ilgi,azıcık sevgi. Haydi durma anne... Evet. Biliyorum. Sevse bekleyemez, sevse duramaz,sevse... Seven!.. Seven kesinlikle...
Ya giderse bu kadın?! Az sonra giderse!.. Hiç konuşmadan. Herhalde seviyorum. Kanıtı?.. Kanıtı?.. Gittikten sonra üzülüyorum. Hem de çok. Ayağa kalkar kalkmaz... Kapıdan her çıkışında hep...
’Yine gel, daha sık gel,’ diyecek gibiydi ardından.
Süslü paket göz alıyordu. Koca kutuyu; kurdeleli, yaldızlı paketini unutmuştu o kadın; o dalgın, suskun konuk...
’İçersinde oyuncak olmalı,’ diye düşündü. ’Oyuncağını unuttu.’ Gülümseyemedi. ’Hep böyle olur nedense?’ Buğulanan camı sildi.
’ Yine gel,’ diyordu bir fısıltı pencerede,’hem daha sık gel, ya da burada kal anne , ne olur...’