- 1093 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
SABAHLAR VE İNSAN
Kimi insan sevmez sabahı. Karanlığın aydınlığa kavuştuğu anın oysa başka, bambaşkadır tadı.Yeni bir gün başlarken umuda atılan adımlara doğacaktır güneş.gece henüz hükmünü okumaktadır. Aya, yeryüzüne, toprağa, denize, saçaklarından çiğ damlaları düşen evlere… Ve o çocukların en masum uykularını uyuduğu saatlerde yorgun argın, alnındaki terle son ekmek hamurunu yoğuran işçi gülmektedir umuda… Geceye karşı odun, ateşinin karşısında işinin sona ereceği vakte türküler yakmaktadır usta. Çırağın bu sesten hiç hoşlanmadığı, hep aynı türkünün ,aynı nakaratlarını tekrarladığı için sırıttığını bildiği halde… Bir haddini bilsin inadı içinde süregelen…
Kısa bir süre sonra gazete kağıdına saracağı sıcacık ekmeği koltuğunun altına alıp, okula gitmek üzere mahmur gözleri ile kahvaltısında babayı bekleyen yavrularına –alnındaki tere, aldığı düşük ücrete, patronun onca azarlamalarına inat-koşacağını bilmektedir. Biteviye aynı tonlama, biteviye aynı ivedilik ve ustalık. Markaları yıldan yıla fiyatlarına paralel olarak değiştirilen un markaları…Onlarca maya adı…Makinenin gırıl gırıl seslerine karışan su ,tuz,maya ve un: ekmeklik hamur…tezgahın üzerinde: bundan sonra da nice hayatların aynı yarınlara sıcak ekmek taşıyan sabrıyla sonlanan ömür …
Kimi insanın sevmediği, sevemediği sabahlar vardır. Bin düşünüşün sonunda olacak diye düşler belediği işin aşın, kimi zaman da aşkın bitişi gün ışığına çıkmaktadır. Gerçek her zamankinden daha koyudur. Kurşun rengindedir, gri ve soğuk. Yürekte bıraktığı iz de renk ve donukluktadır. Gecenin ilerleyen vakitlerine kadar boşa konulsa dolmayan aza konulsa kanılmayan hesaplar yapılır durur. Ve yarın doğmayacağı belli umut, yerini yeise bıraktığında sabahın anlamı kalmaz. Ve insan sokağın, bitkilerin, hayvanların hatta türdeşlerinin kahrını çekmek yerine biraz daha gece ister. Güne karşı hala tüller güneşliklerle kapatılır. Işık sadece odaya sızmamakta gönülde yaşama dönük çıralar sönmektedir. Ta ki başka bir hevesle yeniden tutuşuncaya / tutuşturuluncaya kadar…
Kimi insan sevmez sabahı... Belki de bu konuda hiç kafa yormamıştır. Sadece sevmez o kadar. Sevgilerinin sebepleri gibi sevmeyişlerinin nedenlerini de sorgulamamıştır çünkü… Onlar için gün genellikle bitmemesi elde olmayan, doğal ve sıradan akıştan ibarettir. Uyumak gibi, acıkmak gibi, susuzluk duymak gibidir hayat o kadar. Ama ona rağmen sevmediğini söyler durur sabahları.
Kimi insanın sevmediği ,sevemediği sabahlar vardır.Sabah ve sonrasındaki gün aydınlığı kasvet doğurur ruhunda. Zavallı şair…gecenin ,karanlığın şairi.Haşim.Belki de senin de söylenen bütün sözlerin gün ışığına karşı,aynı güzel aydınlıklarda olsa idi.ve bugünün nesli sadece “Melali anlamayan nesle aşina değiliz.” çıplaklığındaki haykırışı “göllerde bu dem kamış olma “ mısralarının dışında duyup anlayabilse idi. Çirkinliğinin hem genişliğine hem derinliğine senin dünyana yüklediği o sonsuz ilham kaynaklarını gün parlaklığı değilse bile sabah griliğinde sunsaydın…
Kimi insan sevmez sabahı.Yıllardır oturduğu apartmanın aynı katından inerken kaçıncı defa saydığı merdivenleri tüketir yavaş yavaş.İlk saydığından ,ezbere bildiği sayıdan farklı sonuç çıkmayacağını bildiği halde sayar:Sonuç aynıdır daima.Köşeye geldiğinde durmadan garsonları değişen lokantanın önünde durur.Lokanta sahibine yıllardır verdiği tarzda her zamanki selamı verir .Yol yakındır aslında.uzatmak isterse işlerin nasıl gittiğini sorar dil ucuyla.lokanta işletmecisi komşu bildik cevaplarla savuşturur kendisini.fırının önünden geçerken sadece sokağa fışkıran buharı,vitrinde dizili sıcak ekmekleri,kasaların dolup arabaya taşınmalarına fazla aldırış etmeden devam eder yoluna.Dükkanının kapısının önüne geldiğinde aheste elini arar cebine.her zamanki gibi sağ –sol cep yoklaması yapıldıktan sonra anahtarlar çıkarılır.Ve anahtar- kilit kavuşması yine heyecansız olur biter.Dükkanın kapısı ardına kadar açılır bismillahla… Gün ışığının yarım yamalak aydınlattığı küçük büronun içi sıradan aydınlığa açılır her günkü gibi.Gelişi güzel bir iç denetim ,ardından günlük işlere bir göz atımı.Sonra ilk çay ve günlük gazetelerin en ucuzlarından bir tomarın dükkana gelişiyle gün devam eder durur
Kimi insanın sevmediği,sevemediği sabahları vardır.Camın kenarında olduğu halde doyasıya çekemediği için gün ışığını ciğerlerine…Sabah kahvaltısıyla birlikte hastabakıcıların ne gidecekler ,gitseler de kurtulsak diye kurgulanan edalarının arasında başlar gün.Havası temizlensin odanın düşüncesini uygulamaya mecali olmayan hastanın yardımına ancak ferasetli bir refakatçi yetişirse yetişir.O da kantine doğru uzamadıysa sabahla birlikte.Onun da hakkı diye düşünmek ister bir an.bütün gece başucunda yarı uyku yarı uyanık bekleyen için.
Ama gece bitmiş,gün başlamıştır.Bir dizi tahlil,bilmem hangi doktor,son kontroller, kaçıncı film,gerekirse tomografi,renkli film ya da…İnsanda can mı kalır …Gece en azından rahattır.Serum alınmış,geçici rahatlama sağlanmış,hasta kendi haline bırakılmıştır. İki de bir ilaç ,iki de bir film,iki de bir ateş ölçümü yapılmayacaktır.
Kimi insan sevmez sabahı.Kimi insanın sevmediği ,sevemediği sabahları vardır.Bütün hayatlardan çıkarılan tek bir özet değildir ki bu satır aralarına sığsın.tek dokunuşta ,bir öpücükte prensese dönüşen kurbağa masalların kahramanları arasında kaldı.Tatlı bir huzur versin çocuk akşamlarına sıcaklığıyla…
Kimi insan sevmez sabahı. Kimi insanın sevmediği,sevemediği sabahları vardır.
Çoğu insanın ise sevdiği,seveceği sabahı ,sabahları olmalıdır.Her sabah uyandığında toprakla beraber köklerini sarmaşık gibi salmalıdır güneşe aya.Her sabah uyandığında insan, geceden arta kalan bütün şimşekleri,gök gürültülerini bir çırpıda silmelidir korkularının arasından.Yağmurun caddeleri,sokakları temizlemesi şimşek ve gök gürültüsünün ardındandır.İnsanda her sabah kuşlarla,böceklerle,yaprakla,otla,gül ve menekşelerle hayata dönmelidir yüzünü.Hayattan aldığını tekrar hayata vermek için önce saksıdaki peygamber kılıcına su verilmelidir. Sonra mum çiçeğine…Ve en sona üzeri kalın bir örtüyle kapatılan kafesteki kuşa dönmelidir yüzünü.Önce örtü kaldırılmalıdır kafesin üstünden …kuş ışığa çevrilmelidir. Küçücük yuvasında can çırpınışları hissedilmelidir hayatın..sonra suyu değiştirilmeli,sonra …
Bazı insanların seveceği sabahlar bularak başlamalı işe.İlk işe gitme günü gibi.Yıllarca okuyup dirsek çürüttükten sonra sevebileceği işin ilk sabahı gibi..
Kimi insanların onsuz olmaz diye adlandıracağı işlerle başlamalı sabaha…Dört başı mamur ailece sabah kahvaltısı gibi.Gülücüklerin bardaklara döküldüğü, kızarmış ekmeklerin hakça paylaşıldığı sabahlar gibi..
Çoğu insanların az sayıda insana bütün ruhuyla üzüldüğü ,ağladığı sabahlarla başlamalı işe…Çok olmak için bütün kapıların ardına kadar açılabildiği derin bir sevdaya tutsaklık gibi…
Sinan YILMAZ