- 1630 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
BÖĞÜRTLENLİ AŞK
Boylu boyunca bir tünele dalarcasına koptuk karanlığın içinde…
Elleri böğürtlen dikenlerine bulaşmış gibi kanıyordu mor kana karışarak geçmişin izlerinde akıyordu hüznün zamanı.
Sevmek o acı yazgı, kusursuz duygusuna sarıldıkça, her şarkıda, her sözde kendini buldukça yaralanıyordu.
Susmalımıydı, bağırmalı mı? Bilemeden öylece kaldı olduğu yerde hissetmediği kadar yorgundu teninde ki sızı.
Özlemek içinde kocaman bir bağırış, durmadan susmadan yinelenen böğürtlen renginde açıyordu.
Zaman sonbahardan kışa dönerken telefonda ki içten gelen bir sesle irkildi kadın aloo dedi nasılsın dedi ses, ilk kez duymuşçasına o sesin heyecanıyla cevap verdi. Nerdeyse harikayım diye bağıracaktı, kendini toplayarak iyiyim, ya sen dedi.
Kalbi hızla çarpıyordu oydu işte oydu, yıllar önce delice sevdiği adamdı. Her şiiri ona olan her dinlediği şarkıda onu düşünen, her bakışta, her erkekte onu arayan…
Ve asla yerine başkasını koyamadığı ses onu aramıştı. Uzun zaman geçmişti dili nerdeyse dolaşacak elleriyle düzeltmeye çalışacak kadar heyecanla bir süre sustular sonra biraz havadan sudan konuştular. Ne söyleneni ne söylediklerini anlıyordu bir uğultu gibi duyuyordu her şeyi. Sadece o sesi duymanın keyfini yaşıyordu. O el ele gezdikleri parkın kenarında gelmişti telefonu, gözleri doldu ama hissettirmedi sesindeki kırıklığı.
Sesi çatallaşmasın diye durmadan yutkunuyordu boğazını temizler gibi geçiştiriyordu.
Böğürtlenlerle dolup dolup taşıyordu elleri, dikenlerini hiçe sayarak aşkı topluyordu dallardan.
Sabahları bu sesle uyandığı günleri anımsadı gece yatarken öpücükleriyle uyuduğu sesti, resmi ise evin her köşesindeydi sanki onunla yaşıyordu.
Uzak şehirlerde başlayan ve biten bir aşk yeniden alev alıyordu şaşkınlığından sokakları karıştırıp ne yapacağını unuttu kadın.
Şimdi evindeydi yüreği sığmıyordu o çok sevdiği evinde, onunla yaşadığı her anılı odayı gezip yeniden yeniden başlıyor diye bağırıyordu.
Şiirlerini karıştırıyor her dizede yüreği gibi onu buluyordu.
Gecenin sevincinde sanki kız kulesinin ışıkları gözlerinde parlıyordu, o gece hiç uyumadı.
Sabah güneşi gözlerinde menevişli haliyle dolaştı ve kalkıp duşunu alıp saçlarını taradı en sevdiği bluzunu giyip sokağa sevmek için çıktı.
Simitçileri seyretti, kuşlara yem veren insanları, ışıklı tabelalarıyla güne merhaba diyen dükkânlara alış veriş için giren çıkanları seyretti.
Parkta sonbahar artığı güzlü yapraklara baktı bir sigara yaktı oturduğu bankta, geçmişi düşledi ve yaşadıklarını. Küçücük yüreğinde yaşadığı acıları ve sevinçleri savurdu rüzgârın yelesine.
İşte o da unutmamıştı onu, bir edayla kalktı sigarasını söndürdü çantasında taşıdığı küllüğüne.
Yeniden şiirler yazıyordu kadın yeniden dinliyordu şarkıları ama içi burkulmadan çünkü o geri gelmişti zaman getirmişti adamını.
Eski bir şehrin sokaklarını arşınladı, porsuğa bir kayık bıraktı kâğıttan hadi götür beni dedi sevdiğime… Düşlerine daldı yüreğinde ki sevgiyle zaman değil o zamanı yenmişti.
Böğürtlen reçeli yapıyordu durmadan!
…
YORUMLAR
Merhaba Neslihan hanım;
Umarım porsuğa bıraktığınız kağıttan kayık; sakaryanın azgın sularına, oradanda adapazarının karasuyundan karadenize...derken istediğiniz gibi İstanbul'daki kızkulesine ulaşır...
Aşkın yolu bu kadar uzun ve de çetindir..Şairinde dediği gibi "Yaşamak aşık olduğun kadardır"
Öykünüzde gerçek aşkın heyecanını tatmak güzeldi.Kaleminize sağlık...