- 643 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Film
Daha filim bitmemişti ama sanki sonunu önceden görmüşçesine emin bir şekilde kalktı. Sinemadan çıkıp cadde boyunca, aşağı doğru yürümeye başladı. Aslında çıktığının farkında bile değildi. Filmin bitip bitmediğini, çıkmak isteyip istemediğini düşündüğünü de hatırlamıyordu. Suratında anlamsız bir ifade vardı. Filmi beğendi mi, kızdı mı? sevinmiş ya da üzülmüş müydü.. hiç bir şey hissetmiyordu. Yürürken önüne bakıyor, kollarını bile sallamıyordu. Elleri yumruk şeklinde sıkılıydı. Görüş mesafesi bir metreden fazla değildi. Ağaçlara ve direklere çarpmamayı son anda sağlıyordu. Filimden parça parça sahneler gözünün önüne geliyor, yürüyüşü hızlanıp yavaşlamasına rağmen yüzündeki ifade değişmiyordu.
"Adam arabadan indi. Yolu karşıya geçiyordu ki, apartmanın önünde sevgilisini gördü. Yanında o adam vardı ve içeri giriyorlardı. Yolun ortasında kalakaldı. Yine aynı şey olmuştu. Kaç zamandır bu günü beklemiş, büyük bir hevesle koşup gelmişti. Yol boyunca ne planlar yapmış, ne hayaller kurmuştu. Harika bir gün olacak diye düşünmüştü. Araba kornaları ve insanların bağırtıları arasında kendini yolun karşısına attı. Sanki bir şeye tekme atarcasına ayağını salladı. Kaldırımda park etmiş bir kamyonetin kapı basamağına oturdu. Bir sigara yaktı. Suratı darmadağın olmuştu. Ne yapacağına karar veremiyordu. Halbuki yapacağı tek şey dönüp gitmekti. Fakat zor geliyordu. İkinci sigarayı bitirmeden kalktı. Bir taksi çevirdi. Binerken, -anasını sattığımın dünyası- diyordu."
Birdenbire durdu. Geniş bir açıyla etrafına bakmaya başladı. Yüzündeki ifadeye hafif bir merak belirtisi eklendi. Telefon kulübesi arıyor olmalıydı. Göremeyince caddenin öbür tarafındaki parka yöneldi. Parkta sarmaş dolaş yürüyüş yapan insanları gördüğü halde bile yüzündeki ifade bozulmadı.
"Kadın -telefon çalıyor- diyerek, arkadaşları ile olan sohbetini kesti ve büroya koştu. Telefonu kaldırdığında yüzünü sevinç ve mutluluk kapladı. Sevgilisi arıyordu. Bekliyor olmalıydı. Bir süre sohbet ettiler. Kadın pür neşeydi ve neler konuştuklarını tahmin etmek hiç de zor değildi. Telefonu kapatınca kapıdan bakan arkadaşına müstehcen bir hareket yaptı."
Parktaki banklardan birine oturdu. Yüzündeki o anlamsız ifade hala duruyordu. Buna rağmen düşünüyordu. "Neden lazım olduğunda bulunmazsa" diye mırıldandı. Telefon kulübesini kast ediyordu. Sinemadan çıkalı beri yüzündeki ifade ilk defa değişti. Suratı kasıldı. Sanki çok uzaklara bakıyormuşçasına gözlerini kıstı. Senaryoyu kimin yazdığını hatırlamaya çalıştı, çıkaramadı. Filim hayatından bir bölümün perdeye aktarılmasıydı. Böylesine tıpatıp benzerlik tesadüf olamazdı.
"Adam garsondan çay istedi. Herhalde bu dördüncü bardaktı. Elindeki sigara paketini masanın üstünde tempolu bir şekilde çeviriyordu. Tekrar saatine baktı. Yüzünü buruşturdu. Beklemekten ziyade, tahmin ettiği sonuçtan huzursuzdu. Sert bir hareketle ayağa kalktı. Garsona para vermek için elini cebine atarken -Allah kahretsin- dedi."
Aktörün söylediğini tekrar edercesine "Allah kahretsin" diye mırıldandı. Bir anda suratı karmakarışık oldu. "Böyle olmamalıydı" Filmine bile tahammül edemediği bir gidişatın içinde olduğunu düşündü. Filim bitmeden çıkmasını, sonunu bilmekten ziyade tahammül edemeyişine bağladı. Pişman olup olmadığını ölçtü. Pişmandı. Fakat geri dönmek istemiyordu. Hayır bu gurur meselesi değildi. Belki karşısındaki için gurur mevzu bahis olabilirdi de, kendisi için yine düşünülemezdi. Acı çekiyordu. Acıyı iliklerine kadar hissediyordu. Fakat dönmeyecekti...
"Kadın ağlıyordu. Hisleriyle, sosyal hayatının çelişkisinde kalmış, tercih yapmağa mecbur olmuştu. Seviyordu. O’nda bulduğu her neyse, başka hiç kimsede bulamıyordu. Seviyordu ve çok ısrar etmişti. Defalarca söylemiş, sevgisinin ispatı için kendine göre her şeyi fazlasıyla yapmıştı. Biliyordu ki adam da onu seviyor. Fakat hepsi o kadar. Kadın anlayamıyordu. Sevgiden başka adamda hiç bir şey yoktu. Çok uğraştı, yine de adam ikna olmadı. Belki de çelişkinin ana kaynağı burasıydı. İstikbal endişesi ile refahın mümkünlüğü tercihini tayin etmişti. Daha önce de üzülmüş ve pişmanlık duymuştu ama yine de aynı şeyi yapmıştı. Hem kendine, hem de adama fazla güvenmişti. Bu defa yanıldığını anlaması çok pahalıya mal olmuştu. Kim bilebilirdi geri dönülmesi mümkün olmayan bir pişmanlık olacağını. Kim bilebilirdi, adamın kesinlikle dönmemek üzere çekip gideceğini."
Minibüse binerken, "oralara bahar yeni geliyordur" diye düşündü. Bu şehir oraya hiç benzemiyordu. Bir daha filim seyretmemeye ve şehire bile inmemeye, ihtiyaçlarını yakındaki köyden temin etmeye karar verdi. Dağdaki kulübesini özlediğini hissetti ve Mecnunun diliyle söylendi:
Arızın yadıyla nemnak olsa müjganım nola
Zayi olmaz gül temennasıyla vermek hare su
Hünkâr DAĞLI