- 1024 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Dejavu.. Sêjavu..
"İçeri girmeli miyim?" diye düşündü adam. Kapıdaydı.. Bir elinde anahtar diğerinde ise bir poşet vardı..İş dönüşü, kapıyla her kucaklaştığında içini anahtarı çevirip çevirmeme tereddütü kaplardı.. Dağılsın içindeki sis be adam.. İçerdeyim seni bekliyorum. Kendime katlanmam için sen olmalısın yanımda. Biliyordu adam.. Daha ilk adımında sağanak bir yalnızlığa uğrayacağını, seziyordu .. Bugün yılbaşıydı üstelik..Hadisene! "Biri aşağı iniyor sanırım.." Yukardan ayak sesleri geliyordu.. Yaklaşıyordu.. Şimdi tam arkasında olmalıydı ses.. Dönüp bakmadı.. Kafası önünde, eğik.. Poşet ve anahtar.. Sonra içini akıl öncesi bir dürtü kapladı.. Hani bir yerde, kafede mesela, istasyonda mesela, sokakta mesela biriyle istem dışı göz göze gelirsiniz ve sanki ikinci kez bakmazsanız ölecekmişsiniz gibi hissedersiniz ya.. Dönüp baktı.. Adamın üstünde pijamaları, merdivenlerden aşağı iniyordu.. Ağır ağır.. Sendeleniyordu.. Sarhoş muydu yoksa? Adamın sağ kolundan birkaç saniye aralıklarla kan damlıyordu.. Ürktü.. Kapıdaydı.. Kararsızdı.. Kararlıydı.. Acizdi.. Zayıftı.. İçerdeydi.. Elindeki poşeti salondaki kanepenin üstüne bıraktı.. Uzun siyah paltosunu ve yeşil atkısını bir daha giymeyecekmiş gibi salonun ortasına fırlattı.. Yatak odasına gidip pijamalarını giydi.. Adamın yatak odası evin doğusundaydı ve tıpkı ülkenin doğusu gibi güneş oradan doğduğu halde karanlıktı.. Yalancı fenerler karanlığı derinleştirmekten başka ne işe yarardı ki?
Mutfaktan bir bardak ve tirbişon alıp salona döndü.. Poşetten bir şişe şarap çıkardı.. Açtı.. Bir tek damlasını bile dökmemeye özen göstererek bardağına boşalttı şarabı.. "Şişelenmiş şiir.." Ne de güzel söylemiş filozof.. Nihayet içmeye başladı.. Oh beee! İçeceksin tabi.. İçeceksin ki ben çoğalabileyim.. "Dışarısı nasıl acaba? İnsanlar yine tuhaf hazırlıklar yapmış mıdır yeni yılı karşılamak için?" Pencereye doğru yürüdü.. Bir-İki-Üç.. Çocukluğunda ne çok inanırdı Noel Baba’ya.. Bardağını fondip yaptı.. Pencereyi açıp sonra iki nefes borç aldı sokaktan.. "Sokaklar.. Şehrin damarları.. Gidecek bir yeri olmayan biri için yollar hiçbir yere gitmiyor." Üç-İki-Bir.. Bardağına biraz daha şarap boşaltıp koltuğuna oturdu adam.. Sehpanın üstünde önceki akşam yazdığı şiirden bir parça vardı.. Aldı.. Sessizce okudu..
Ey yalnızlık,
şairsem/
bunu sana borçluyum
değilsem/
bana bir şair borçlusun..
(Dün /akşam/ 2006)
" Bir memur maaşı kadar bile aklım yok benim!" Kendine kızdığında bu cümleyi mırıldanır, gülerdi adam.. Gülmedi.. Yılbaşı.. Önceki yılbaşında, yine evde, yine yalnız, yine içkiliyken intihara kalkışmıştı.. Nasıldı, dur bakayım? İçti.. İçtii.. İçtiii... İçtiiii.... Sızmak üzereyken mutfağa gitti.. Tüpü açtı ve olduğu yere yattı .. Sızdı.. Gaz ağır ağır kaplamaya başladı odayı.. Sabah kalktı.. "Öldüm mü? Yoooo, yaşıyorum.. Allah belanı versin Halil.. Şu kapıcı yok mu, Ah ah..!" O gün kapıcıya eve yeni bir tüp getirip bağlamasını söylemişti.. Kendisi evde değilken kapıcının karısı gelir evi derler toparlardı.. Bu yüzden anahtarın yedeğini Halil’e vermişti.. O kış akşamı mutfakta fayansların üstünde uyumuştu adam.. Soğuk aldı.. Bir hafta yatak döşek yattı.. Az kalsın ölüyordu Allah korusun.. "Kısmet yeni yılbaşınaymış"
Birinci şişe bitti.. Boşu öylece ortaya yuvarladı.. "Sabah Halil’in karısı toplar nasıl olsa.." Diğerini diğerlerinin arasından çıkarıp açtı.. Az kaldı biliyorum.. Birazdan başlayacaktı sohbet.. Platonik sohbet.. Gençliğinden olma, çocukluğundan doğma bir alışkanlığıydı bu.. Rahatsızlık demek onu üzüyor.. Yıllar önce Doğu’nun bir köyünden göçe zorlanmış bir ailenin çocuğuydu.. O’nu taa oradan tanırım.. Onu ilk kez, O koyun otlatırken tanıdım.. Ama o beni çok sonra tanıdı.. (Kimim diye merak ediyorsanız, onu da söyleyece[ği]m.. Bazılarınızda F tipiyim.. Bazılarınızda komada kelimeler.. Bazılarınızda *kim demiyorum, kim olursa olsun.. Bazılarınızda morgtaki bir aşk.. Bazılarınızda bazılarıyla konuşma sebebinizim.. Çoğunuzu mahrem düşler kurarken yakalarım da susarım utancımdan.. Şu anda saçlarınıza dokunuyorum hepinizin..) Eeeee? Adam diyordum en son.. Bi susun da devam edeyim.. İzmir’e göçtüler.. Hayatındaki ilk ve en uzun yolculuğuydu ona eşlik ettiğim.. Yolda kimsesiz şehirlerden geçtiler.. Özellikle gece kasabalardan geçerken yolun kenarındaki evlere bakardı.. Işık.. Birileri hala hayatta.. "Çok yalnız olmalılar.. Şu yol kenarında bekleyen adam.. Vah vah.. Kimsesi yok sanırım.. Kim bilir ne kadar yalnızdır..!" O gün ve ondan sonra her yolculuğunda insanlara acıdı adam.. Bir akşam durakta minibüs beklerken yanından şehirlerarası bir otobüs geçti.. Kendini o otobüste hayal etti.. Dışarıdaki kendisine acıdı adam.. "Haklıymışım demek ki.." Sonra yeni bir kültür.. Her yılbaşının ertesi günü arkadaşları ona Noel Baba’nın getirdiği hediyelerden bahsederdi .. Babası içkisinde niyazında bir adamdı.. Diğer pek çok çocuk gibi babasıyla arasında gizli resmi, aşikar feodal bir ilişki vardı.. Bazen aynı odada saatlerce kalır, konuşmazlardı.. O an hangisine aittim ben? Hangisi beni seviyordu? Ben hangisini daha çok sevmeliydim? "Baba, biz de çam ağacı alalım mı? Noel Baba hediye getiriyormuş çocuklara.. Baba, bana neden hiç oyuncak almıyorsun?" " Tamam oğlum söz, bu yıl çam ağacı alacağım.." Aldı.. Bayramda köy yerinde ellerinde kara poşetler, şeker yiyebilen ama ölen çocuklar gibiydi adam.. Akşam televizyon izlediler.. Babası içti.. Annesi üzüldü.. Kardeşleri uyudu.. "Anne ben salonda yatabilir miyim? Noel Baba geldiğinde onu görmek istiyorum.." İki çift yeni çorap astı ağaca.. Uyudu.. Sabaha doğru çok sıkıştı.. Yarı uykulu yarı uyanık kalktı.. Yürüdü.. Durdu.. Pijamasını indirdi.. Çam ağacına işedi.. Tam o esnada kendine geldi ve suçu üstünden atmak için, "ANNE, NOEL BABA AĞACA İŞEMİŞ..!!!" Annesi geldi.. "Aman oğlum, Noel Baba ağaca işer mi?" " Ne bileyim, yapmış işte.." Yüzü buruştu çocuğun.. "Tamam oğlum, bir şey olmaz." O günden sonra hiç çam ağaçları olmadı.. Sonra okul, ortaokul, lise ve üniversite.. İş bulmuştu çok şükür..
[DuRuNDuRuN...! Başlıyor..]
- Burda mıydın?
- Evet.. Seni izliyordum.. İçiyorsun yine..
- Delirmek ve sarhoş olmak arasında bir karar vermem gerektiğinde genelde sarhoşluğu tercih ederim.. Sor bakalım bugün ne soracaksan..
- Mutluluk nedir, onu soracam bugün..
- Şu halime bak ve anla.. Benim dışımdaki her şeye mutluluk denir.. Ama ben ona kısaca "zıplamak" diyorum..
- Nasıl yani?
-Sen hiç mutluluğu bir süreç olarak yaşayan bir insan gördün mü? Başlar ve hemen biter.. Tıpkı zıplayıp düşmek gibi.. Ama hüzün öyle değildir.. Bir başlar ve bitmez, gidecek bir yeri olmayan insanların ayağının altında uzar da uzar yol.. İlla ki mutlu olacağım diyorsan, zıpladığın mesafeyi değiştiremeyeceğine göre düşeceğin mesafeyi değiştirmelisin..
- Ama imkansız.. Herkes zıpladığı mesafe kadar düşer.. Yine de sorayım.. Nasıl olacak bu?
- Bir uçurumdan atlayarak ..
- Uçurum?
- Hani benim için içmek, senin için beni dinlemek olan şey..
]T.a.K.T.a.K[ zamanı mıydı şimdi?
-Kapı çalıyor.. Dur açayım.. Gelirim şimdi..
Gözlerini açtı.. Kalktı.. Kapıya yürüdü.. Açtı.. Karşısında beyaz bıyık ve sakalıyla Noel Baba duruyordu.. Şaşırdı.. " Hoş geldin Noel Baba.." "Bugün yılbaşı olduğu için böyle giyineyim dedim.." " Ağaca niye işedin?" "Anlamadım.. Ben kapıcı Halil.. Tanımadınız galiba.. Bir isteğiniz var mı diye sormaya geldim.." "Var.. Bana iki tane dolu tüp getir.." Kapıcı gülerek, "Yemeğin ocakta mı kaldı yoksa?" "Hayır, bedenim dünyada kaldı.." Kapıcı şaşırdı.. "Peki beyim.. Getiririm birazdan.. İyi akşamlar.." Çığlık atmak geldi içinden.. "Ömrümün en tiz notasındayım.. Bağırsam mı?"
....
bağırsam, bağıramam yaram utanır
kar yağar
el yazması gençliğime
üşür, beyaza bulanır
bağırsam, bağıramam şehir uyanır
kambura döner dalgalar
denizin sırtında,
gözlerinden bir güvercin havalanır.. P ı R^^^
Bir yandan bu dizeleri okuyor diğer yandan salonun içinde pıııırr^^ pıııır^^ dönüyordu kuş gibi.. Eğlenceli bulmuştu bunu.. Pijamasının üstünü çıkardı.. Mendil gibi sallıyordu şimdi.. Pencereye gözü ilişti birden.. Pencereyi açtı.. Sırtında duvarı hissedene kadar geri geri yürüdü.. Şimdi pencereden atlasa uçabilir miydi? Eskiden, köydeyken yani, yazın hava çok sıcak olduğu için damda yatarlardı.. Ve çok kez yuvarlanıp düşmüştü damdan.. Hala hayattaydı üstelik.. Bir daha düşse miydi? Pencereye doğru hızla koştu adam.. Koştu.. Sendeleye sendeleye.. Uça uça, koştu.. Evet, atlayacaktı ve yaşayacaktı da.. Pencereye birkaç adım kala ayağı yerdeki atkıya takıldı.. Dengesizce sağ kolunun üstüne düştü.. Kalktı.. Yerdeki şişe kırılmıştı.. Kolunda acı hissetti biraz.. Kolu kanıyordu.. "Lanet olsun.." Kızdı.. Yerden atkıyı aldı ve gücünün yettiğince, hızla ve öfkeyle pencereden dışarı fırlattı atkıyı.. Sonra bir bez parçasıyla yarasını sardı..
]T.a.K.T.ak.[
"Kim ya bu saatte?" Yürüdü.. Kapıyı açtı.. "İyi akşamlar amca.. Babam dedi ki, bugün yılbaşı olduğu için tüpçü erken kapatmış ama ocakta yemeği falan varsa uğraşmasın, bize gelsin birlikte yeriz.." Durdu çocuk.. Babasının söylemesini tembihlediği sözlerden bir şey unuttu mu acaba diye düşündü.. Yok yok.. Tastamam söylemişti her şeyi.. "Sağol evladım.. Gerek yok.." Kolundaki sancıdan yüzü biraz gerildi adamın.. "Başka bir yol bulmam lazım.." "Ne için amca?" "Yok bir şey oğlum, gidebilirsin.." Kapıyı kapattı adam.. "Bugüne kadar hangi işi doğru dürüst yaptın ki zaten.." Halil’e kızmıştı.. Belki şimdi sırf onun yüzünden bir yıl daha yaşamak zorunda kalacaktı.. Usulca koltuğuna döndü.. Bardağını tekrar doldurdu.. İçti.. Yeni bir şişe açmalıydı şimdi.. Gözü yerdeki fotoğraf albümüne ilişti.. Aldı onu yerden.. Fotoğraflara baktı.. Kağıdın üstüne yapışmış ışık.. Şu insanlar, öleceklerini bildiklerinden olacak galiba, mutlu mutsuz bir çok fotoğrafları vardı hepsinin.. Bedenleri mezarda, geride bıraktıkları ışıkları ise bir kağıt parçasının üstünde çürüyüp gidecekti..
TOPLU FOTOĞRAF: Sınıftalar.. Lisede.. arkadaşlarından kimisi sıranın üstüne çıkmış, kimisi fotoğrafa sesini de eklemek istercesine bağırıyor.. Aptallar... Peki o nerde? İşte burada.. Yanında o yıllarda ki en samimi arkadaşı Erhan var.. İyi çocuktu Erhan.. Erhan’ın yanında ise adamın aşık olduğu ve aşkını hiç itiraf edemediği kız.. Hicran.. Güzel kızdı.. Kollarını neden Erhan’ın boynuna atmış ki? Hayır kötü çocuktu Erhan..
TEKLİ FOTOĞRAF: Annesi.. Zavallı kadın.. Babasının iş bulmakta zorlandığı yıllarda annesi ona destek vermişti hep.. Ama nedense sonra araları bozulmuş ve bazen sofrada kavga ederlerdi.. Adam kavgaların sebeplerini net olarak hatırlamıyor.. Bir keresinde -kavga iyice şiddetlenmişken- sırf kavgayı bıraksınlar diye yer bezini ucundan tutmuş ve bütün yemekleri dökmüştü.. (Fazla yiyecekleri yoktu ama az da olsa Bütün’dü..) "Ne güzel saç örgüleri var annemin.." Annesi bu fotoğrafı evlilik cüzdanı için çektirmişti.. Siyah-beyazdı fotoğraf tıpkı adamın, tıpkı annesinin hayatı gibi..
GİZLİ FOTOĞRAF: Kendisi.. Alkole başladığı yıllarda bir barda çekilmişti..Babasının "Oğlum, her şeyi yap ama içki içme.." tembihinden dolayı hep gizliydi bu fotoğraf.. Adam da olsa, babası ölmüş de olsa aralarındaki gizli resmi, aşikar feodal bağ devam ediyordu.. Saçları o yılların modasına göre kesilmiş.. Yani iğrenç.. Moda, bu dünyada kendini yenileyerek öldüren, iğrençleştiren tek şey mi acaba? Hayır, bir de Kapitalizm vardı.. Eski solculardandı ne de olsa.. Yoksa fotoğraftaki zafer işaretini boşuna yapmış olamazdı herhalde.. Boynundaki o yeşil atkı da ne öyle? "Bunu bana annem örmüştü.."
Birden atkıyı pencereden dışarı attığını hatırladı.. Gidip almalıydı onu.. Pijamasının üstünü giydi.. Bardağındaki şaraptan bir yudum daha aldı.. Kapıyı açtı ve ağır ağır (kapı açık kalabilir birazdan dönecek.. Kaygılanmayın) merdivenlerden aşağı indi.. Kolu kanıyordu.. Önemli değil.. Sarhoştu.. Sendeleniyordu.. Bir kat indi nihayet.. Alt katta kapının önünde bir adam vardı.. Boynunu eğmiş düşünüyordu.. Bir elinde poşet bir elinde anahtar vardı adamın.. Siyah paltosunun yakasını iyice yukarı çekmişti.. Tam arkasındaydı şimdi..Saatin kadranında akrep ve yelkovan buluşur ya, işte öyleydi ikisi.. Maddesel olarak paralel, eylem ve düşünce olarak birbirlerine dikey konumdaydılar.. Sanki kimse yoktu.. Sanki kapıdaki vardı.. Sanki arkasındaki yoktu.. Sanki benimle *Sêjavu oluyordu ortam.. Sanki kapıdaki yoktu.. O boynundaki de ne? Yeşil bir atkı.. "Yoksa annem O’na da mı atkı ördü? Belki benim attığım atkıdır.." Kolu hala kanıyordu.. Birkaç saniye aralıkla kan damlıyordu kolundan..
Ben Yalnızlık.. Bazılarınızda F tipiyim.. Bazılarınızda komada kelimeler.. Bazılarınızda *kim demiyorum, kim olursa olsun.. Bazılarınızda morgtaki bir aşk.. Bazılarınızda bazılarıyla konuşma sebebinizim.. Çoğunuzu mahrem düşler kurarken yakalarım da susarım utancımdan.. Şu anda saçlarınıza dokunuyorum hepinizin..
----BİTTİ---
*Ahmet Telli’nin "Asmin" adlı şiirinden..
*Sêjavu, Kürtçe (Sê) üç demek ya, o açıdan..