UÇMAK
Her zamanki gibi işinden aynı saatte çıkmıştı. Elinde pahalı olduğunu gösteren siyah deriyle kaplı Bond çantası ve üzerine hiçbir zaman yakıştıramadığı(rahatta hissedemediği)siyah Cacharel bir takım elbise ve tüm bunlara uyumlu son moda özel yapım deri ayakkabılarla bazılarına göre son derece önem arz eden bir bütünlüğü sergiliyordu. Birde bunları tamamlayan kadınların ona tapınmalarına neden olan o havalı(seksi)yürüşü, muhtemelen şimdi de arkasını dönüp baksa bir kaç kadının cadde üzerinde dönüp bir kez daha ona bakarken yakalayacaktı. Ama o öyle yapmadan uzunca bir süre yürümeye devam etti.
Yüksekçe bir binanın önüne gelip durdu. Hava iyiden iyiye kararmıştı. Kent, insanlarına güneşin etkisini yapay ışıklarıyla giderme gayretine girmişti. Bu akşamdan gün ışıyana kadar gerçekleştirilen rutin bir işti. Şu anda önünde yükselen dev cüsseli binayı daha önceden mi gözüne kestirmişti. Yoksa bir tesadüf müydü? Doğrusu gerçeği kendi de bilmiyordu.
Yüksek binanın döner kapısından düzenle işleyen bir makinenin hareketli parçalarıymışçasına birileri giriyor bir diğerleri çıkıyordu. Girişe doğru adımı attı, gerisi daha kolay oldu. Artık binadan içeriye girmişti. Danışma sol taraftaydı,(ikisi de görev başındaydılar)danışmadaki görevli güvenlikle beraber koyu bir futbol sohbetine dalmışlardı. Geniş ve büyük iki asansör vardı hemen yanı başında biraz gölgede kalmış olsa da üzerindeki yangın merdiveni yazısı okunabilen bir kapı bulunuyordu. Merdivenlere doğru gitme isteği uyandı içinde, bu uyanışın pek çok nedeni ardı ardına kolayca sıralanabilirdi...
Acil çıkışlar için kullanılan lakin bugüne kadarki hayatında hiç kullanmadığı bir yoldan gidecekti şimdi.
Kapıyı yavaşça geriye doğru itti, bedenini içeri atabilecek kadar araladıktan sonra diğer tarafa geçti ve kapıdan çıkan ufak bir ``çıt``sesi birçok şeyin arkasında kaldığını ona gösterdi.
Merdivenler tam önündeydi ve onlar döne döne yukarılara doğru gidiyordu. Onlara eşlik etmeye karar verdi ve bebeğin ilk adımlarını acemice attığı gibi bir kaç adım birbirini izledi, dengesini bulmakta bayağı zorlandı teknoloji onları çocukluğunda yaptıkları birçok hatırayı alışkanlığı unutturuyordu bu onlardan yalnızca çok da hissedilmeyen sadece biriydi. Asansörler, yürüyen merdivenler her yeri öyle sarmıştı ki normal merdiven bulmak için banliyölere kadar yol gitmeniz gerekiyordu. Basamakları teker teker çıkıyordu. Bunlar hayata karşı atılmış adımlardı. Hepsi başarılı, mutlu... Bir insan olmak için daha önce atılması gereken adımlardı. Artık amaçları için farklı olsa da ve kendisi için geçte olsa mutluydu. Çünkü kendini hiç böyle güçlü hissetmemiş ve bu derece önemli bir karar anında emin bir şekilde görmemişti. Kendiyle karşılıklı bunun kutlamasını yapıyordu için için. Kat 45 yazısını görene kadar epeyce bir vakit geçmiş olması olasıydı. Terlemişti, kravatını yakasından gevşetti ve boynundan çıkartıp adeta ceketini sol cebine tıkıştırdı. Çantasıysa ne hikmettense hala elindeydi! Sıkı sıkıya yapışmıştı ona, öyle alışmıştı ki çantasına ne de olsa önemli belgeler saklıyordu kendi bünyesinde, bir de yılların verdiği alışkanlıkta var tabii.
Hep korkmuştu dış dünyadan; Çevresindeki insanlardan hırsızı, gaspçısı katili... vb.Bu yüzden olmalıydı böyle sıkı sıkı tut(un)ması çantasına keşke tutunacak daha güçlü bağlar bulabilseydi. Hayata şöyle bir ``Oh ``çekti derinden ve bu tür şeyleri düşünmeye gerek olmadığını hatırlattı kendi kendine.
İyiden iyiye yorulmuştu. Uzun süreden beridir egzersiz yapmamıştı. Bu da bedeninin çok çabuk yorulmasına neden oldu. Hedefe yaklaştığını esen rüzgârın sesinden çıkarabildi. Ve bir kat daha çıktıktan sonra nihayet çatıya açılan o kapıya ulaştı. Görevini başarıyla tamamlamış bir asker gibi hissetti ve çok kısa bir an için gülümsedi. Bu demek oluyordu ki artık başka bir basamak çıkımayacaktı. Bedeniyle dışarı arasındaki tek engel olan kapıyı şöyle bir süzdü. Kilitli gibi durmuyordu. Kapı kolunu sıkıca kavradı ve itti. Kapı sıkışmıştı. Ama o kadar ısrarcı bir tutum içindeydi ki saatler sürse de o kapıyı açacaktı. Çantayı usulca yere bıraktı ve iki eliyle ve omzundan destek alarak yüklendi. Bir tek o hamlesiyle kapı bir anda açılıverdi. Biraz sendeledi, soğuk ve kuru hava suratına bir tokat gibi çarptı. Ama o etki bir zaman sonra geçince kendini muhteşem hissetti. Hava bu rakımda boğucu değildi. İçine bir seferde çekebileceği kadar hayatı çekti ve tüketip bıraktı. Yıldızlar ve ay her zaman ki yerlerindeydiler ama o, onları daha önceki gecelerden çok daha yakın hissediyordu. Az da olsa bu bir gerçekti. Binanın üzeri dümdüzdü zemin tam ortasında H harfi bulunan sarı işaretli dairesel bir alan bulunuyordu. Kenara doğru gitti. Şöyle bir aşağıya doğru baktı. Bakmasıyla kendini geri çekmesi bir oldu. Beklediğinden de yüksekti. Kent içinde hiç bu kadar yükseğe çıktığını hatırlamıyordu. Sonra bir kez daha kenara geldi. Kulaklarındaki yoğun akşam trafiğinin gürültüsü artık gözlerinde de uyumlu görüntüsünü yakalamıştı.
’Hım, her zaman ki keşmekeş’ dedi içinden.
Önündeki yaklaşık bir metreyi bulan beton duvarın üzerine çıktı. Karanlık gökyüzüne baktı. Bir kaç gün daha beklese dolunay olacaktı. Yeterince soğuktu demek ki esen rüzgâr terle sırılsıklam olmuş elbiselerini üzerindeyken kurutuvermişti. Çocukken hep pilot olmayı istemişti. Maalesef hayat şartları ve pişmanlık duyduğu hataları buna engel olmuştu. Şimdi pilot olmak istemesinin asıl nedenini biliyordu. O sade göklerde bir başına uçmak istiyordu. Çok küçük yaşlarda insanların uçma yeteneğinin olmadığını ona öylece uçamayacaklarını öğretmişlerdi. Şimdi tüm insanlara gösterecekti. Kanatlanmak için kollarını yanlara doğru dev bir kartal edasıyla açtı ve hep yapmak istediği hayalin yapmasının verdiği huzur ve mutluluk karışımı iksirini kalbi bütün vücuduna pompalıyordu. Kendisini boşluğa bıraktığında bunu içinde hissetmişti. Tamamen özgürdü. O filmlerde anlatılanlardaki gibi hayatının önemli anları kare kare gözünün önünden geçmiyordu. Aslında hiçbir şey düşünmekte istemiyordu bunu yeterince yaptığına inanıyordu. Her güzel duygu ve olay gibi bununda kısa süreceğini bildiği için her yaptığı işin keyfini çıkarmaya çalışıyordu. Kendi düşüş hızı gibi seslerde her geçen saniye artıyordu. Artık her şey daha yakındı: İnsanlar, arabalar... Büyüyordu giderek gözünde. Olayı gören birkaç insan çığlığı sanki ona bu güne kadar kimsenin kutlamadığı doğum gününü kutlayan insanların mutlu haykırışları gibi gelmişti. Gitgide artıyordu sayıları. Şimdi daha da mutlu olmuştu. İnsanlar onun yeniden dünyaya gelişini kutluyorlardı.
Ve o yeryüzüyle tekrar buluştu.
Birbirlerini bir daha ayrılmamacasına sıkı sıkıya kucakladılar.
İlay Demirer
13.10.2005
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.