ŞEYTAN AZİZ
ŞEYTAN AZİZ
Öğrencilik yaşamımın ilk iki yılı, ana köyümüz olan Çukurabanoz Köyü’nde geçti. Biz, köyün Sazak denilen, sulak ve yeşillikli bir yerinde otururduk. On-on beş evden oluşuyordu mahallemiz. Oturanlar hep birbirinin akrabasıydı. Köy camisi de bizim mahalledeydi. Yalnız, okul hayli uzaktı bizim yöreye .. Tepesi yerde bir sivrimi andıran köyümüzün, en çukur yerindeydi okul. Diklemesine iniyorduk oraya .. Sabah saat 6.30-7’de evimizden çıkar, 8’de okula yetişirdik. Akşamları ise okul 5’te kapandığı halde, ancak 7’de gelebilirdik evimize .. Yokuş tırmandığımız için 2 saat sürüyordu akşam yolculuğumuz. Bazen kapkaranlık olurdu ortalık .. Bazen kar, bazen dolu yağardı .. Çoğu kez korkardık yollarda .. Özellikle çok karanlık olan akşamları .. Gerçi sekiz-on kişi olurduk komşu mahallenin (Kocaarmut’un) çocuklarıyla birlikte, ama yine de korkardık... Bazı akşamları babam bizi almaya gelirdi. O zaman yokuşları çıkarken bir de türkü tuttururduk: “Meşeler gövermiş, varsın göversin.” diye. Çınarlı Dere’den geçerken çakallar ürkerdi sesimizden...
Evimize varınca hemen üzerimizi değişir, geçerdik ocağın başına .. Ölçerirdik çıraları iyice ve başlardık dersimize .. Bizim evden iki kişiydik okula giden: Ablam Ümran ve ben. Amcamın oğlu Gani ve arkadaşım Hüseyin de vardı bizim mahalleden. Tümümüzün çalışma yöntemi aynıydı. Çıraların ışığında çalışırdık. Elektrik şöyle dursun, gaz lambası bile yoktu köyümüzde...Çıralar her şeyimizdi bizim .. Uzanırdık çıraların yandığı ocağın eşiğine; defterlerimizi, kitaplarımızı eşiğin üzerine koyar, çıraları bir daha ölçerir ve başlardık çalışmaya... Tüm ödevlerimizi bitirmek zorundaydık akşamdan... Çünkü sabah kalktıktan sonra ödev yapmak için zamanımız kalmazdı; okula bile zor yetişebiliyorduk.
Bir akşam yine aynı düzen derslerimizi yaparken uyuya kalmışız eşikte .. Annemgil bizi kucaklayıp yatağa koymuşlar da, haberimiz bile olmamış... Sabah uyandığımızda her yan bembeyazdı... Kar yağmıştı .. Evimizin saçaklarından buzlar sarkıyordu .. Kıtır kıtır yemeye bayılırdık o buzları .. Annemgil görseler bağırırlardı hastalanırız diye .. Biz de onlara göstermemeye çalışırdık... O sabah da onlara çaktırmadan birkaç tane aşırmıştık buzlardan...
Biraz sonra Mehmet Yayla Emmi’nin oğlu Hüseyin de geldi. Benim en yakın arkadaşımdı O. Ben, ablam, Hüseyin, emmimin oğlu Gani ve Kocaarmut Mahallesi’nin çocukları yine hep birlikte düştük okul yoluna... Ara sıra ayağımız kayıyordu karlardan .. Düşe kalka sürdürdük yolculuğumuzu. En tehlikeli iş de okulun batısındaki dereyi geçmekti. Bu tehlikeyi de atlattıktan sonra okula gelmiş sayılırdık... Sadece bugün için değil, çoğu zaman böyleydi durum... İşte o gün de varmıştık dereye .. Babam da yanımızdaydı .. Bizi teker teker dereden atlattı. Sonra:
“—Akşam yine gelirim.” diyerek evimize döndü.
Okula vardık, hepimiz bir sınıfa doluştuk. Tek derslik vardı zaten... Toplam 58 kişiydik. Birler, ikiler, üçler, dörtler, beşler hep bir arada okuyorduk .. Öğretmenimiz de tekti. Beş saatlik dersi birer saat paylaştırıyordu sınıflara... Biz daha birinci sınıftaydık, ama beşinci sınıfların derslerini de dinliyorduk... Beşinci sınıflar da bizim ABC’lerimizi dinlemek zorundaydılar... Tüm bunlara karşın yine de başarılıydık. Okul açıldıktan sonra on-on beş gün içinde okuma-yazmayı öğrenmiştik.
O gün hava çok karanlık olunca, evlerinize varamazsınız diye, biraz erken bırakmıştı öğretmenimiz bizi ..Erken çıkacağımızı bilmediğinden, babam henüz gelmemişti .. Güneş bulutların arkasına gizlenmiş, hava zifiri karanlık olmuştu... Korka korka tırmanmaya başlamıştık yamaçları .. Bir ara yanı başımızdan simsiyah bir yaratık geçti .. Arkasına bakmadan gidiyordu... Gitti gitti ve Çınarlı Dere’ye tırmandı .. Hepimiz çok korkmuştuk. Özellikle ablam Ümran’la, komşu mahalleden Zübeyde ve Düriye tir tir titremeye başlamışlardı .. Bu acayip yaratık ne olabilirdi? “Şeytan!” diyorduk hep birden; “şeytanın ta kendisi! Bizi çarpacak!”. Ellerimiz-ayaklarımız titriyor, “Besmele” çekiyorduk sessizce .. Bir türlü tırmanamıyorduk Çınarlı Dere’ye .. “Ya şeytan çarparsa!” diyorduk...
Ortalık gittikçe kararıyor, biz kararsız bekliyorduk ki, yemyeşil ormancı elbisesiyle babam göründü yukarıdan .. Elinde şemsiye, bize doğru geliyordu... O’nu görünce hepimiz derinden bir “Oh!” çektik .. Dünyalar bizim olmuştu bir anda... Olanları büyük bir heyecanla babama anlattık. Gülümsedi, bize pek inanmadı:
“—Şeytan değildir, hiçbir şey yoktur, size öyle gelmiştir.” dedi. Babam yanımızda olunca artık korkmuyor, karanlıkları delen türkülerle geçiyorduk yine Çınarlı Dere’den... Yine de tedbiri elden bırakmıyor, ara sıra arkamıza bakıyorduk “Şeytan geliyor mu?” diye...
Eve varınca herkese anlattık yaşadıklarımızı. Hepsi de gülüp geçtiler... Yalnız aklımıza bir şey takılmıştı. O akşam komşu mahalleden Aziz’i görememiştik yanımızda .. Yoksa gördüğümüz acayip yaratık şeytan değil de, Aziz miydi? “Belki de O imiştir.” diyor, içimizi rahatlatmaya çalışıyorduk .. O günden sonra da hiç şeytan görmedik Çınarlı Dere’den ağarken...
ARİF GÖLGE
ÇUKURABANOZ KÖYÜ - ANAMUR
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.