Bir AŞK Masalı
Binlerce renk renk çiçeğin açtığı, bitkilerin bittiği, sürü sürü kuşların geçtiği, pırıl pırıl suların aktığı, çeşit çeşit hayvanların barındığı bir dağın yamacında güzeller güzeli Dilara adında bir kız yaşarmış. Her sabah kalkar huzur ve esenlik içinde türküler, şarkılar söylermiş… Kiraz dudaklarından tane tane mutluluk dökülürmüş yamaçlara…
Dilara her sabah uyandığında dağlara bakıp yüreğini bin çeşit renkle nakış nakış işler, güneşin rengiyle sevgisini, umudun mavisiyle umudunu süsler, çağlayan sulara, esen rüzgarlara bakıp bakıp sevinç pırıltıları serpermiş gözlerinden…
Henüz bakir doğası insanlar tarafından kirletilmemiş, bozulmamış; yalanın, dolanın, kokuşmuşluğun hiç uğramadığı bir yermiş burası... Dilara’nın sevgisi yeryüzündeki çiçeklerin renkleri gibiymiş… Baharın sevgilisi, nisanın ilk aşkı, masumluğun sultanı, suların saflığıymış Dilara’nın güzelliği…
Nisanın ilk gözağrısıymış Dilara… Baharın ilk öpücükleri değdimi narin kirpiklerine, uyanıverirmiş tüm çim – çiçek, börtü - böcek..
Hoyrat rüzgarlar inzivaya çekildiğinde, bahar rengi ılık ılık meltemler sararmış ince belini Dilara’nın, incecikmiş yüreği de tıpkı beli gibi… İpekten teni varmış, gün ışıdımı pırıltılar dans edermiş saçlarında, pırıl pırıl suların üzerine vuran güneş ışıkları gibi…
Dilara her sabah erkenden kalkar çiçeklerle koklaşır, laleleri okşar, kuşlarla, kelebeklerle konuşur, dağ tepe demeden güneşe gülümseyerek mutlu bir şekilde kuzularının peşinde dolaşır dururmuş... Her seher bereket tohumları ekilirmiş dağların doruklarına, umut umut yeşerip halaya dururmuş çiçekler her bahar Dilara’nın güzelliğinde...
Bir gün hiç beklemediği bir anda karşısına genç bir adam çıkıvermiş, şiirler okumuş ay ışığında, şarkılar söylemiş, masallar anlatmış Dilara’ya. Sık sık buluşmuşlar... Sevdalanmış sonra Dilara, bırakmış kendini kollarına genç adamın hiç bir kötülük düşünmeden, başlamış rüyalarda, masallarda yaşamaya...
Çiçekleri, kuşları, kelebekleri bırakıp gece gündüz genç adamın hayaliyle yaşamaya başlamış... Sevdası yeryüzüyle, gökyüzünün sevdası kadar büyük; suyla, çiçeğin aşkı kadar da masum ve temizmiş... Sonra sevdasını açmış büyüklerine Dilara, hoş karşılamışlar kızlarının sevdasını, evlenmelerine izin vermişler... Davul zurna eşliğinde üç gün üç gece düğün olmuş, halaylar çekilmiş, inlemiş dağ taş...
Bir seher vakti uyandığında canından bir parça eksilmiş gibi irkilmiş Dilara. o canı gibi sevip bağlandığı adam buralardan sıkıldığını, kendisini unutmasını isteyip bir kağıt parçası bırakarak çıkıp gitmiş... Oysa aynı adam her sabah uyanır uyanmaz “sen dünyanın en güzel varlığısın, seni ölümüne seviyorum”diye övgüler dizermiş Dilara’nın gözlerinin içine bakarak... O zaman bütün yeryüzü, gökyüzü Dilara’nın olurmuş...
Çünkü dünyada ki; tek güzel Dilara değilmiş, her yerde kandırılacak dünya güzeli yüzlerce Dilara bulunurmuş yüzsüzler, yalancılar, sahtekarlar için...
O gün ilk kez ağlamış Dilara, mavi mavi pınarlar akmış gözlerinden. Ceylan gözleri o gün ilk kez üzgün bakmış dağlara... Aylarca belki döner umuduyla uçan kuştan, esen yelden haber beklemiş, dalgın dalgın bakmış sulara... Ama ne gelen olmuş ne de giden...
Huzuru ile beraber mutluluğu, sevinci de parçalanmış. Daraldıkça çıkıp bir dağ başına yankılı kayalara haykırmış içindeki ateşi... Bazen sessizce solumuş bir hazan yaprağı gibi, içi kanamış her baktığında dağların doruklarına... Gözpınarlarından akan damlalar bir nehir gibi süzülerek Munzur suyunun esrarengizliğine karışmış.... Kanadı kırılmış yavru bir kuş gibi uçmak istemiş masmavi gökyüzüne ama uçamamış...
Uçuşan düşlerini önüne katıp götürmüş yüreğindeki fırtına, geride bir kırık ömür, yorgun gecelere asılı birkaç tebessüm kalmış yalnızca.
Bir hazan çiçeği gibi solmuş günden güne Dilara. Derin okyanuslar dökülmüş yapraklarından her ağladığında.. Sevdanın kor yangını düşmüş yüreğine bir kez…
Bir zamanlar tan kızıllığı yamaçlara vurduğunda rüzgarın şarkısını söylermiş, dağlar, pınarlar, kayalar Dilara’nın yüreğinde. Bir dağ çiçeği gibi yaprağına sığınırmış üşümemek için Dilara... Ama artık suskunmuş dağlar…
Yağmurun gözyaşlarına karıştığı bir gece dönmüş yüzünü ve bırakmış kendini kayalardan aşağı ölmek istemiş Dilara...
Yalancıların, sahtekarların, acıların var olduğu bir dünyada yaşamak istememiş...
Bütün çiçekler kendi dillerince konuşmuş, üzüntülerini haykırmış dağlara… Ağlamış rüzgarlar; Bir tek laleler boyun büküp susmuş Munzur’da… Yüreğini açıp ses vermemişler… Suskunluğunda saklamışlar sırlarını, sevgileri söyleyemeyecekleri kadar çok şey anlatmış dağlara… Bu yüzdendir ki; Munzur’da bütün laleler boynu büküktür… Hep narin, ince, suskun ve asil durur…
Sonra zaman geçmiş, gözyaşları betonlaşmış, çiçekler kokusunu yitirmiş, o güzelim dağlar kötülüklere esir düşmüş... Kayalar ağlamaya başlamış her gece... Ay ve yıldızlar doğmamış bir daha o kayaların üstüne, kuşlar uçmamış, her gece rüzgar esmiş çığlık çığlığa. O gün bu gündür ‘Çığlık kayası’ olarak kalmış ismi...
O günden bu güne sevginin, masumluğum, temizliğin timsali olarak hala onun sevgisi konuşulur oralarda. Kimi kez onu “Çığlık kaya”nın başında sevgilisini seslerken geyiklerin içinde görüldüğünü söylerler, kimileri bir pınarın başında geyiklere su içirirken.
Herkes yok olmuş, yalan olmuş, masal olmuş ama o hep var olmuş, dünya döndükçe de var olacak dağlar kızı Dilara...
İşte böyle olmuş, böyle anlatılmış yıllar yıllı bu dağ masalı...
Bir dağ başıydı sevdası
sevdalanmıştı bir kez Dilara
kardelenler kadar aktı sevdası
kar kadar masum ve temiz
ve de,
sevmişti bir kez delicesine...
ve sonunda terk edildi
sevgi bilmezlerce
bir sevda sözü geride kaldı
bir de dağ gibi sevdası
bakamadı kimsenin yüzüne Dilara
vefâ sözü, sevdâ sözü yalan oldu
hergün çıkıp yükseklere
gidenin yoluna baktı
belki gelir diye
bir soluk resim elinde
gelenden geçenden
sual etti sevdiğini
sonunda, tükendi umudu
dayayıp rüzgarlara başını
ateşlere bağrını verip
bıraktı kendini kayalardan aşağı..
kara haber çabuk ulaştı obalara
dağlara kor düştü
ölüm vurdu hançerini
kutsal aşkın yüreğine
Sevgisi efsane oldu
sevgisi destan oldu
dolaştı dilden dile
Yıllar yılları kovaladı
mevsimler mevsimleri
herkes unutuldu
bir dilara unutulmadı
bir de sevdası...
Nuri CAN