- 907 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Yine Duman Var.
Yine Duman Var.
Kadın yatağının başucunda duran elbiselerini bir eliyle alırken bir eliyle de yüzünü ovmaya başladı.Bir önce kendini dışarı atmak istiyordu. Kapıya doğru yöneldi. Alçak damlı evin az sayıdaki pencerelerinden içeri yeterince ışık sızmıyordu.Yöneldiği kapının mandallarına uzanınca kendi kendine kızdı biraz yine kapıyı açık bırakmıştı.Sonra yine kendi tesellisini kendisine verdi .Yaylada kapı açık aksla ne olurdu sanki.. Kapıyı açar açmaz önca önünde yayılan sınırsız bozkırı görürdü…Sonra çıplak dağ yamaçlarını..Ve sonra gökyüzünü…İçinde tuhaf bir sızı hissetti .Kendi kendine :
Yine duman var . dedi
Yaylada duman sıkıntı demek, yaylada duman önünü görmemek demek.Bir bastırdı mı sis pus ortalık beyaz bir felaket…O iyi bildiği ,tanıdık sancı rahatsız etse de az önce yaptığı gibi nasıl olsa işini bilir dedi,koca adam ,kaybolacak değil ya . .Sürüyü sağ salim mutlaka getirirdi obaya nasıl olsa.Kimin kocasıydı o canım..Yine de gönlünü ,aklını tam teskin edememiş insanların edasıyla:
” Yine duman var.” Dedi..
Vakit geçmek bilmedi o gün. Obanın diğer sakinleri gibi o da telaşını herkese göstermek istemiyordu. Zayıf görünmeyi hiç yakıştıramazdı kendine…Gün ışığının olmadığı oba akşama hazırlanıyordu artık. Karanlık ,obada dostluk harmanlarının içinde kaybolur giderdi.Oysa bugün dayanılmaz sancıların,sinsi ızdırapların hiç sonu olmayacak duygusu sarsıp duruyordu kadını.Güvensizliğin, yalnızlığın, kimsesizliğin ötesinde bir yere yelken açan yüreğini susturamayacağını biliyordu…
Obayı saran beyaz felaketin içinde ,içinin taa derinlerinde bir yere çöreklendiğini daha sonra anlayacaktı ama…
Aradan geçen bunca zaman ömründen neler alıp götürmüş artık bunların hesabını yapacak değildi kadın. Oğlu ve kızı ile yaylada yaşanılan felaketin ardından göçmeye karar vermişlerdi. Küçük oğlan babasızlığı kız kardeşi kadar sanki anlayamadı gibi geldi annesine…
Önlerinde yaşanılacak bir ömür vardı. Yeni dünyalarda , yeni insan ve göreneklerle yaşamasını bileceklerdi herhalde.Taşındıkları şehrin caddeleri,sokakları , binaları, sokakları, gökyüzü bile başkaydı. İnsanların giyim kuşamı,oturup kalkmaları, konuşmaları,gülüşleri değişikti.
Kadın , ana yüreğinin harmanladığı sosuz şefkat duygularıyla aylarca balkonlu iki göz evini, kapısından uzandığı sokağı,mareketleriyle süslü caddeyi,elektrik direklerini,ilk vakitler ürktüğü zaman içinde alıştığı ahizeden konuşmayı, kızını kapıda karşılamayı inatla öğrenmeye çalıştı.telafonda konuşmaya akıl sır erdiremese de kızın ve oğlanın aramalrına rahat cevap vermeye başladığı gören çocukları sevinmişti.Onların sevinci kadının da kıvancı olup gitmişti biraz…
Hala alışamadığı alışamayacağı şeyler o kadar çoktu ki…Sabahın köründe gürültü patırtı çöp toplayan belediye işçileri, onların ardından durmadan çalışan taksiler,minibüs ve otobüsler…bu kadar insan üst üste oturuyordu demek. Ve televizyon…İlk geldiğinde eve kıza çabuk başını ört deyişine ne çok gülmüştü hem komşular hem de çocuklar…Namahrem değil miydi erkeğin karşısına başı açık çıkmak?
Bazen anlamak için çaba göstermenin fuzuli olduğunu düşünür yazmasının kenarına işlediği yayla çiçeklerinin desenleri arasında huzuru bulurdu.Ama eli her defasında sisli dağ dorukaları yapmaya gider ve içinde biriktirdiği dumanları resmederdi. Dağları görmeyeli yıllar olmuştu.Koyunların kaçıncı kez kuzuladığını nerdeyse unutacaktı.
Direndikçe hayata çocukları adına içinde büyüttüğünü farketmedi kadın dağ havasının. İki göz evin camından zor görünen gök yüzü eski renginde değildi artık. Yıllardır özlem duyduğu dağ doruklarını ,eşinin kabrinin bulunduğu yamacı büyüttü içinde.Elektrik direklerine asılı çamaşır tellerine anlam veremedi ama kuşağının kenarında sakladığı dağ çiçeğinin kokusunu büyüttü içinde.Kendini atın üzerinde gelin giderken obaya hayal etmekten hiç vazgeçmedi.
Yüksek topuklu terlikleri sadece çocukları mahcup olamsın diye misafirlerin yanında giydi.Ama kara lastiklerinin içine giydiği patiklerini büyüttü içinde.O gün havada duman yoktu.Olsa da görmüyordu.İçinde biriktirdiği duman yeter de artardı.
Her bahar alyuvarlarında akyuvarlarında dağlara çağıran sesi büyüttü içinde.
Musluklarından akan suyu hiç beğenmedi kadın. Kokuyordu.
Bakkal çırağının taze taze eve bıraktığı ekmeği hiç sevemedi kadın.Çabuk bayatlıyordu.
Kızın türlü marka denemsine ramen ,defalarca sütçü değiştirmesine rağmen yapılan yoğudu içine sine sine hiç yiyemedi kadın.Şöyle üstünde parmak kalınlığında yağ toplanmıyordu.
…
Obayı saran beyaz felaketin içinde ,içinin taa derinlerinde bir yere çöreklendiğini daha sonra anlayacaktı ama… yaşadığı acının vurgunu içinde belki diye kaçtığı şehirde olanları anlamadı kadın.
Şehri saran,şehirlerimizi saran felaketin içinde ,içinin taa derinlerinde bir yere çöreklendiğini daha sonra anlayacaktı ama… yaşatmaya çalıştığı acının büyüklüğü içinde belki diye sığındığı ı içinde olanları anlayamadı kadın.
Evlerimizi saran,fertlerimizi saran bacalardan çıkan zehirli gazlar değildi.Kadın felaketin içinde , içinin taa derinliklerinde büyüttüğü yanlızlığının çocuklarını götürdüğü uçurumu daha sonra anlayacaktı ama…Yine duman vardı ne yazık ki bu defa duman sadece doğayı işgal etmiyordu.
Kulak kabarttı konuşulanlara…Vah,yazık ünlemlerinin karıştığı iniltiler arasında acıyan gözler hap ona bakıyor,onu arıyordu.
Yine hava da duman var…diyemedi kadın.
Yine hava da duman bile diyemedi kadın…
Yine hava da bile diyemedi kadın…
Sadece duman dedi içindeki acının büyüttüğü ses tonuyla.
Kadın ancak sessiz sedasız duman diyebildi.
…
İnsanarın kimi kadının yanına doğru yöneldiler.kimse kadının içini bilemedi.Kadın dumandan sonra ne söyledi kimse duyamadı.Çünkü sesi başka bir alemin varlığından kaybolup gitmişti.
Kadının avucunun içinde mendiline işlediği dumanlı dağlar, dağ doruklarında kartal sesleri ve hala sakladığı yayla çiçeğinin koksusu vardı.
Sinan Yılmaz