Bu gün Anlatıcıyım!
Kışın amansız ayazında, dağların karla kapattığı yollarda, arazi arabası karanlığı yara yara ilerliyordu... içinde çoluk çocuk, sadece üzerlerine alelacele giydikleri giysilerle.... üstelik arkada kapıları kilitlenmiş iki oda, bütün eşyalarını bırakarak .…
Valizlere çarçabuk üst baş konulmuş, aydınlığa doğru uçarcasına gidiyorlardı.
Annenin dudak arasından dökülen duaların fısıltısıyla; Çocuklar, daha bir titreyerek yanaşıyorlardı annelerinin kanatları altına. Zaman su gibi akıyor derler ya akmayan bir zamanın içinde gerçekleştirilmeye çalışılan bu arayış, sabahın doğum iniltilerine kadar sürüyordu.
Adam ve aileye yardım eden iki görevli, önce otel bulma telaşıyla sağa sola bakınırken, sessiz bekleyişlerdeydi çocuklar ve kadın.
İki adam aileyi bırakıp gittiğinde, küçük iki valizle, şehrin tenha otelinde odalarına çıkıyordu bu küçük kalabalık. Önce sıcak çorba, üşüyen ruhlarına ve şok durumunda ki içlerini ısıtmak için. Üstüne demli çay bir de büyüklere… insanın ömründe başına gelebilecek en olmadık şeylerin gelebilir olması, acının doruklarına çıkarıyordu adamla kadını. Çocuklar yol yorgunluğundan ve ne olduğunu tam kavrayamadan yarı baygın yatakların üstüne yığılıyorlardı.
Sokak arkası, köşe başı karşılarına dikilebilecek karartıların, hayatı bir anda allak bullak edebilmesi ihtimali... ne garipti.
Sonra garip bir teslimiyet duygusu yataklarına onlarla birlikte uzanıyordu. Uyku onlara büyük rahatlamayı verebilmiş miydi, uyudular mı uyumadılar mı, bize karanlık.
Aydınlığı aramaya çıkanlar için, karanlık!
düşünmek için en uygun renkse, yalnızlık!
işte öylece bekliyordu sabahı kadın.
Sabahın ilk ışıkları odaya vurduğunda hazırlanan aile yine geldikleri gibi sessizce çıkıyordu otelden.
Tren gara girdiğinde hepsi kenetlenmiş bir biçimde bekleşiyordu. Görevliye uzatılan mühürlü kağıtla trene bindiklerinde, dumanlar arasında, kapısı sürgülü yalnızlığa atıyorlardı kendilerini. İçerden kapatılan kapının koluna, görevlinin verdiği teller bağlanıyordu. Dışarıdan gelebilecek her bakışa, sıkı sıkı düğümleniyordu bakışları.
Ne kimseyle görüşmek ne de kimseyle konuşmak istemiyorlardı.
Onlara, amansız korkuyla, demir raylardan çıkan sesler yetecekti bir zaman.
En doğru tespit uçmak. Ağır kanatlar dağ bayır demeden aydınlığı ararken, sabit bir düşüncenin gözlere verdiği yorgunlukla, adamla kadın bakışıyorlardı ara ara. Çocuklar kayan bir manzarada durgun.
İnceden damlalar süzülürken yanaklarından, geçmiş zamanla gelecek arasında bir dünya batıyordu.
Kalabalıklarda ıssızlığı yaşamak ve daha sarılmamışken toprağa sarılmak buydu demek!
Yalan olan her şeyin, ölüm gibi peşlerinden gelmesi…
Ki!
Bu kaçış!
Gerçeği bilen, en azından geleceğe parmağını basacak yürekte göz göz yaşıyordu durmadan.
Bu gün anlatıcıyım!
keskin...
YORUMLAR
'İki adam aileyi bırakıp gittiğinde, küçük iki valizle, şehrin tenha otelinde odalarına çıkıyordu bu küçük kalabalık'.
bu cümle sizin.
bence yanlis.
sence?
ama iyiki bugün anlaticiymissin.
keyifli bir yazi okudum
ve kutladim.
yukardaki cümle aslinda önemli degildi. ama yaziyi begendigim icin bu cümleyi düzenlerseniz sevinirim.
.........f.s.m