- 547 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SİS
Geçmiş…İşte benim bütün sorunum buydu aslında!Geçmiş sık sık gözümün önüne geliyordu.Renkli,renksiz fotoğraflar halinde.Uyanıkken veya uykuda,her zaman resimler görüyordum.Çocukluğum,gençliğimle ilgili,çoktan zihnime gömdüğüm anılarımdı bunlar.Kimi acı,kimi tatlı anılar!Ailem,eski arkadaşlarım;mutlu,hüzünlü,küskün yüzlerin olduğu,bir kısmı karanlıkta kalmış resimlerdi bunlar.Aklımın gelgitlerinde bunlara sık sık rastlıyordum.Arka arkaya geçen,içindekilerin hareket ettiği,koştuğu,oynadığı,neşelendiği,hatta ağladığı,bağırıp çağırdığı,kavga ettiği resimlerdi bunlar!Bazen zihnimde kısa bir filme dönüşen bu resimlerden,çok hoşuma giden bazılarını seçip;saatlerce onların üzerinde düşündüğüm oluyordu.
Sanki geçmişim bu fotoğraflarla diriliyor,karşıma oturuyor,benimle konuşuyordu.Ben de çaresiz bir şekilde O’na cevap veriyordum.Cevap vermeyi istiyor muydum?Bazen evet,bazen hayır!Ama benim verdiğim cevap,geçmişim için önemsizdi.Çünkü resimlerin ardı arkası kesilmiyordu.Belki de,zihnimde beynimin bana oynadığı bir oyundu bu,bir trajedi.Kendi trajedimi elimde olmadan kendim yazıyordum ve başrolde de yine ben vardım!Tabii geçmişimle beraber.
Gözlerimin benim isteğimin dışında kapanmasını;saatlerce,günlerce uyumayı istiyordum bu anları yaşarken.Çünkü bu resimleri görmek,onların üzerinde saatlerce düşünmek bana anlatılamayacak kadar büyük bir sıkıntı veriyordu.
Bunları düşünürken belki de tesadüfen,gözlerimin ağır ağır kapandığını hissettim.Ama uykum yoktu.Fotoğraflar,silik resimler gözlerimin önünden sırayla geçmeye devam ediyordu.Çocukluğuma ait birkaç kare geldi gözümün önüne.Dönmeyi çok istediğim,ama artık bana çok uzaktan el sallayan çocukluğuma ait birkaç kare!İlkinde ufak tefek,sevimli sevimli dondurmasını yiyen,muzurca sırıtan bir çocuk olarak gördüm kendimi.Bir elimde dondurmamı tutuyordum.Diğer elimle de annemin elini tutuyordum,tatlı tatlı bakıyordum O’na.Bir sonraki karede elimde oyuncak arabamla etrafa şaşkın şaşkın bakınırken,annemin beni kucağına alıp sevdiğini gördüm.Beni,bir tanecik yavrusunu!Çocukluğum.ah neşeli çocukluğum!Sonra gözlerimin dolduğunu hissettim.Elimin tersiyle gözlerimi sildim.
Ama zihnim durmuyordu.Sürekli yeni resimler geliyordu!Üstelik her resim bir anı demekti.Önce arka arkaya,deminki tatlı çocuğun sevimli fotoğrafları geldi.Sonra ,sanki hep yanımda dikkatle,özenle taşıyıp,bir anlık dalgınlıkla kaybettiğim gümüş yüzüğüme benzettiğim gençliğime ait sayısız kare bu eski fotoğrafları izledi.
Sonsuz bir ıstırap hissettim,içimde bir yerlerde.Fiziksel olarak bir acı yoktu,ama yine de içimde bir şeyin acıyla burkulduğunu hissettim.Gözlerim doldu tekrar.’’Hissettiğim ıstırap keşke derimde,etimde olsaydı!’’ diye düşündüm.Bu resimlerdi bana bu ıstırabı gönderen.Geçmişin bana böyle görünmesi,yüreğimi eline alıp tüm gücüyle sıkmasıydı bana bu ıstırabın sonunun gelmeyeceğini hissettiren.
İçimdeki bu ıstıraptan olacak,başımı ellerimin arasına aldım,tıpkı anne karnındaki küçük bir fetüs gibi ayaklarımı karnıma çekip yattığım yerde öylece kaldım.
Sonra aklıma bir çılgınlık geldi;başımı yattığım yerin bitişiğindeki duvara vurup parçalamak,bilincimi kaybedip yere yığılmak,böylece bu fotoğraf karelerinden kurtulmak için,içimde dayanılmaz bir istek duydum.Sonra bunu yapacak cesaretimin olmadığının farkına vardım.Farkına vardığım bir şey daha vardı;geçmişten,geçmişimden asla kurtulamayacaktım.İki eliyle yakama yapışmış,gözlerimin içine bakıyordu geçmişim!Sanki karşımdaydı,kızgındı,bana bakışından anlıyordum bunu.Galiba bunun sebebi,bir kuş gibi uçup gittiğini görerek hayıflandığım,üzüldüğüm çocukluğumu,gençliğimi;iyi,verimli bir şekilde kullanmayışımdı.Ve bu bir çift göz,korkarım ölene kadar takip edecekti beni.Biliyordum bunu.Lakin ölmek elimden gelmiyordu işte.Ölümü istediğim zaman çağırabilirdim.Ama ben yine de zamanı geldiğinde O’nun beni bulmasını istiyordum.Onu aramak yersizdi,boşunaydı;çünkü zaten o beni birgün mutlaka bulacaktı.Rilke’nin dediği gibi ‘’Doğan her insan,tıpkı meyvenin içinde çekirdeğini taşıması gibi,içinde ölümü taşıyarak doğar;çünkü birgün mutlaka ölecektir.’’
Bu sırada duyduğum bir ses irkilmeme sebep oldu.Bulunduğum yerin kapısının açıldığını ve içeri birkaç tane beyaz önlüklü genç ile,yine beyaz önlüklü yaşlı bir adamın girdiğini gördüm.Ağır adımlarla yatağımın kenarına gelip gözlerini bana diktiler.Bu sırada gençlerden birinin,nedenini anlayamadığım bir alayla bana sırıttığını gördüm.Bu davranışı,sinirime dokunmakla birlikte,kızdığımı kimseye belli etmedim.Yaşlı olan bir süre beni inceledi.Birkaç soru sordu bana,bugün nasıl olduğumu,yine resimler görüp görmediğimi vs…
Cevap vermedim,sadece hafifçe gülümsedim.Bunun üzerine yaşlı adam biraz ciddileşti.Sonra gençlere dönüp fısıltıyla bir şeyler söyledi.Yataktan uzaklaştılar.Bulunduğum odanın kapısının yanına gidip orada sessizce tartışmaya başladılar.Dediklerini anlamıyordum.Bir süre aralarında konuştuktan sonra yaşlı olan,diğerlerini bırakıp gözlerimin içine bakarak ‘’manik depresif’’ dedi.Bu iki sözcüğün ne anlama geldiğini bilmiyordum.Ama yaşlı adamın yüzündeki ifade pek de hoş değildi.Bu durum canımı sıkmaya başlamıştı.
Sonra birden kendimi bir garip hissettim.Ve yavaş yavaş,nerede odluğumun ayrımına varmaya başladım.Karşımda duranlar doktordu.Ve burası da bir hastaneydi.Evet hastane!Hastanedeydim.Bu kocaman kalabalık hastanenin bir odasındaydım.
Elimde olmadan tiz bir çığlık atmışım.Yaşlı doktor ve asistanlarının,bana dehşetle baktıklarını hatırlıyorum.Zaten hatırladığım son şey de buydu.Sonra bayılmışım.
Evet!Hastaneye nasıl geldiğim,neden burada kaldığım,daha ne kadar kalacağım vs…Bu soruların hiçbirinin cevabını bilmiyordum.Ama insanların da bilmediği bir şey vardı,ben kendi cehennemimde,zihnimde,tek başıma yaşıyordum.Tek başıma!...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.