Ayrık otun sevgiye hasreti
“Ben güneşin doğduğu, ayrık otların boy verdiği coğrafyasından doğmuşum!” Dicle, Fırat ve Munzur ırmakların geçtiği topraklarından; Havaların sert, güneşi ise kavurgan… Kapkara bir çocuktum ayaz havaların yaktığı tenimle alnım yazım gibi dururdum!
Hep uzakları düşlerdim, oraların gökyüzün rengi bizim gökyüzüyle aynı mı diye merak ederdim. Buralarda şiddeti gördüm; baskılardan, törelerden ve zalimlerden! Bir ben değil, yaşadığımız iklimler de nasibini alırdı, bilinçsizce doğa tahribatı yapan ve çıkar uğruna baltası, çağmağı elinde orman katilerinden…
Kanunu yoktu bu dağ ortasındaki memleketin! Ülkenin ikinci sınıf insanlarıydık, uğrayanımız pek olmazdı, bir de törelerden, hocalardan kaderimiz belirlenirdi:
“Aman yapma! Haram, yasak” diye diye.
“Koşma, eğlenme!” Nidalarıyla büyürdük başakların büyümesini kıskanarak, tayların koşmalarını izlerdik onlar kadar şanslı olmadığımızı düşünerek boynumuzu bükerdik; razıları kabullenerek. Acımasız hayatın sillesini her an ensemizden hissederek dolaşırdık sevgi buluşmamış yüzlerimizle.
Ben doğudan doğmuşum, güneşin doğduğu yerlerden Dicle, Fırat ve Murat ırmakların hüzünle aktığı topraklardan. Ve olağan memleketin olağan insanlarıydık! Ne yolumuz vardı hastamızı götürecek hastanelere, ne de suyumuz vardı sulanması gereken topraklar! Varlığın yokluğunu çekerdik hepten. Elektrik santrallerin, barajların civarlarındaydık ama “mum altını aydınlatmaz” misaliydik. En önemlisi ekmeğe muhtaçtık!
Havası sert iklimlerin çocuklarıydık tenimiz kapkara, yazgılarımız hepten kapkara. Ellerimiz hep nasırlı utanırdık, delinmiş ceplerimizden çıkarmaya, hep uzakları merak ederdim, aya gitmek kadar zor ve uzak gelirdi.
Uzaklar…
Ayrık otun sevgiye hasreti ve uzaklardan tek başına yalnızlığa mahkûm kalışıydı, ısırgan otları kadar bile şanslı değildik oysa...
AYRILSAMALAR/ DEMAN RONAHİ
YORUMLAR
böylesi durumlarda ya yanlış ellere uzandı ellerimiz, yada yanlış eller tutttu ellerimizi.hiç karalığımızdan utanmadık ama,gittikçe siyahlaştırılmaya çalışmalardan hep utandık.belki bir kolum siyah olmalıydı,veya saçlarımın bi tarafı uzun...kimbilir,belki o zaman ekmeği yiyemezdik ama şansı yakalayabilirdik.yada tek bir renk olmalıydı doğada.memleketimin dağında açan çeklerin rengini seven gözlerim üzülecek belki ama eğer ateşin üstündeki ekmeği köyümün insanı yiyemiyecekse ben vaz geçiyorum gözlerimin gülümsemesinden..duygularınızı yansıtan güçlü kaleminizi içtenlikle kutluyorum..
Sevgili F.S.M;
Haklısnız efendim.
Siteye İlk günümdü denememi yazılara yazdığımı biliyordum, öykü sayfasın da görünce öyle kaldı...Aslın da hiç öykülerim yok bazı karalama denemelerim var. Ve değerli yorumunuz için çok ama çok teşekkür ettim.
Saygılarımla...
Ayrıca Sevgili Semiramis;
Sizin de değerli yorumunuz için çok ama çok teşekkür ederim sevgiyle kalın efendim.
Saygılarımla