4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1121
Okunma
“Ben güneşin doğduğu, ayrık otların boy verdiği coğrafyasından doğmuşum!” Dicle, Fırat ve Munzur ırmakların geçtiği topraklarından; Havaların sert, güneşi ise kavurgan… Kapkara bir çocuktum ayaz havaların yaktığı tenimle alnım yazım gibi dururdum!
Hep uzakları düşlerdim, oraların gökyüzün rengi bizim gökyüzüyle aynı mı diye merak ederdim. Buralarda şiddeti gördüm; baskılardan, törelerden ve zalimlerden! Bir ben değil, yaşadığımız iklimler de nasibini alırdı, bilinçsizce doğa tahribatı yapan ve çıkar uğruna baltası, çağmağı elinde orman katilerinden…
Kanunu yoktu bu dağ ortasındaki memleketin! Ülkenin ikinci sınıf insanlarıydık, uğrayanımız pek olmazdı, bir de törelerden, hocalardan kaderimiz belirlenirdi:
“Aman yapma! Haram, yasak” diye diye.
“Koşma, eğlenme!” Nidalarıyla büyürdük başakların büyümesini kıskanarak, tayların koşmalarını izlerdik onlar kadar şanslı olmadığımızı düşünerek boynumuzu bükerdik; razıları kabullenerek. Acımasız hayatın sillesini her an ensemizden hissederek dolaşırdık sevgi buluşmamış yüzlerimizle.
Ben doğudan doğmuşum, güneşin doğduğu yerlerden Dicle, Fırat ve Murat ırmakların hüzünle aktığı topraklardan. Ve olağan memleketin olağan insanlarıydık! Ne yolumuz vardı hastamızı götürecek hastanelere, ne de suyumuz vardı sulanması gereken topraklar! Varlığın yokluğunu çekerdik hepten. Elektrik santrallerin, barajların civarlarındaydık ama “mum altını aydınlatmaz” misaliydik. En önemlisi ekmeğe muhtaçtık!
Havası sert iklimlerin çocuklarıydık tenimiz kapkara, yazgılarımız hepten kapkara. Ellerimiz hep nasırlı utanırdık, delinmiş ceplerimizden çıkarmaya, hep uzakları merak ederdim, aya gitmek kadar zor ve uzak gelirdi.
Uzaklar…
Ayrık otun sevgiye hasreti ve uzaklardan tek başına yalnızlığa mahkûm kalışıydı, ısırgan otları kadar bile şanslı değildik oysa...
AYRILSAMALAR/ DEMAN RONAHİ