- 483 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ÇÖZÜLME NOKTASI
Alışkanlıkların asılı olduğu, yaşanmışlıkların sindiği, tozları alınmamış, havalandırılmamış, bir zamanlar yuvam dediği eve son kez baktı... Eşyalarıyla birlikte umutlarını da küçük bir bavulun içine doldumuştu. İnançlıydı. Gidip bir yerlerde yepyeni, bambaşka bir hayat kuracaktı. Acılarını, kayıplarını, hayal kırıklığını ve geçmişe ait her şeyi, herkesi geride bırakmaya kararlıydı.
70’lerin sonuydu. Üniversiteye yeni başlamıştı ve dünyada haksızlığın olduğuna inanıyordu. İçinde bulunduğu dönem de, siyasi grupların faaliyetler içerisinde olduğu, kendini sıkça gösterdiği bir dönemdi. Bu durumda kendini bir gruba ait hissetmesi kaçınılmazdı.
Okula gitmek çok zordu o dönemde. Eli silahlı bir sürü polis kapı önünde detaylı aramalar yaparak geçiriyordu öğrenciyi. Üstelik karşı grup çoğunluk, onun grubu azınlık olduğu için sürekli bir tehlike altındaydı. Karışık durumlardan, çatışmalardan sıyrılmayı başardı. Bu tür olaylar dışındaki zamanlarda düşüncesini savunmaya çalışıyor, bildiriler dağıtıyor, haksızlıkları önlemek için büyük çaba sarf ediyordu. Düşünmenin suç olduğu o çetrefilli dönemde bir gün polis tarafından tutuklandı. Yanında en yakın dostları, yoldaşları vardı. Hepsini topladı polisler. Gözlerinin yaşına bakmadan, yaka paça götürdüler. Sorguya aldıklarını işkencelerle, aklın alamayacağı yöntemlerle konuşturmaya çalıştılar. “Çözülenler” serbest bırakılırken konuşmayanlar işkence görmeye devam ettiler. Bir kısmı da işkencelere dayanamayıp kendi hayatlarına son verdiler. Belki de herkes öyle sandı... Onu da sorguya aldılar, tüm arkadaşları gibi. Gözlerini bağlayıp hem fiziksel hem de psikolojik işkence yaptılar.
Hayatta bir tek annesi vardı. Yavrusunu canından çok seven, gözünden sakınan annesi... Oğlu üniversiteyi kazanıp başka bir şehre gidince yapayalnız kalmıştı kadıncağız. Oğlunun siyasi olaylara karışmasını istemezdi hiçbir zaman. Zaman zaman haberler gelirdi oğlundan. Yüreği parçalanırdı haberleri duyunca. O gün de öyle olmuştu. Polisin oğlunu götürdüğü haberini alınca içinden parça koptu kadının. Olduğu yere yığılıp kaldı. Komşuları hastahaneye kaldırdılar ancak artık çok geçti.
Bütün o işkencelerden, korkulardan kurtulduğunda çok yara almıştı; her yönden... Tek isteği evine gidip anacığını görmekti. Nasıl da özlemişti. Onun kollarında yaralarını saracaktı; pişmanlıklarını, korkularını annesine anlatıp rahatlayacaktı. Eve gittiğinde annesini bulamadı... Hayattaki tek dayanağının öldüğünü duyunca yıkıldı. Bu kadarı fazlaydı artık. Önce isyan etti her şeye. Yaşamak anlamsızdı ancak hayatına son vermeye cesareti yoktu. Gitmeye karar verdi. Çok uzaklara... Bambaşka bir yere, bambaşka bir hayata...
Aradan 10 yıl geçmişti. Memleketini terk ettiğinden, yeni bir hayata ilk adımını attığından beri hayatında çok değişiklik oldu. Evlendi, çoluk çocuğa karıştı. Ve geçmişini gözden geçirdi. Geçmişten kalanlar: pişmanlık, öfke ve acıydı...