NANKÖR KEDİ
Bahçede, asmanın altında oturmuş çay içiyordum. Bir kedi geçti önümden salına salına .Nasıl balık koktu ortalık anlatamam. Kediyi çağırdım ve sevdim onu. Bu kucak kucağa muhabbetti de içimdeki balık arzusunu öyle bir kamçıladı ki, canım inanılmaz balık çekti. Asmanın üstündeki ham üzüm salkımları da rakı salkımı oldu gözümde. Deniz çok uzaktı ama üşenmedim ve gittim denize. Akşam ayazı vardı sahilde, bir kere kafaya koymuştum ya, atladım suya. Su buz gibi. Dalıp dalıp çıkıyorum bir tek balık yok ortada. “Hay böyle şansın” diye ana avrat sövmeye başlayarak çıkıyordum ki denizden, iki polis girdi koluma. Avlanma yasağı varmış. “Ben avlanmıyordum ki, sadece serinlemek için girmiştim suya” dediysem de, bu cümleleri sarf ederken çenelerim bir birine öyle çarpıyordu ki, ben de olsam inanmazdım bana. Onlar da inanmadılar ve üstümü aramaya başladılar. İç ceplerimden ayakkabılarımın içine kadar baktılar. Bir tek balık çıkmadı. Tam yırttık diye sevinirken, polislerden biri peki niye balık kokuyorsun o zaman dedi. Ben de kedi sevdiğimi söyledim. Yalan ifade vermekten merkeze götürdüler. Kediye sorun dedim, adresi verdim. Kediyi getirdiler ve kedi; beni ilk kez gördüğünü söyledi.
“Nankör ibne” diye başlamışım saydırmaya. Kendimi öyle bir kaybetmişim ki, annesinin mesleğine ilişkin saptamadan, kendisinin mart sevişgeni bir orospu olduğuna kadar ağzıma ne geldiyse söylemişim.
Mahkemeye hakaretten içeri atıldım. Bir sene yattım içeride. İçerisi adamı ıslah ediyor. Nerden mi biliyorum…
İçeriden ilk çıktığım gün bir eşek geçti önümden. Ortalık bir pastırma koktu, bir pastırma koktu ki… Ve ben bir senedir içerdeyim… Üstelik oto gar da o kadar yakın ki olduğum yere, yine de gitmedim Kayseri’ ye.
HÜSEYİN ÇAĞLAYA
24 / 02 / 2005 Beyoğlu
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.