- 945 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
.......R Ü Y A .........
I-Bir Son
İlk ne zaman başladığını şimdi biliyorum, o miniminnacık çocuğu gördüğüm gündü. Kapkara saçları, kalın kapkara kaşları vardı. Gözleri ne renkti hiç bilemedim. Yüzü uyuyan bir çocuğunkinden farksızdı. Başı hafifçe sola eğik, ağzı hafifçe aralık, alt dişleri dökülmüştü. Ağzında hala süt dişleri vardı, eminim hala süt kokuyordu; eğer yanına biraz daha yaklaşıp koklayabilseydim havadaki dumanı bastıracak kadar süt kokacaktı. Eğer sol omuzunun yerinde kanlı et yığını olmasaydı her an uyabileceğini düşünürdünüz, onun yaşadığını kendi çocuklarınız kadar canlı olduğunu düşünürdünüz. Rüya görebilecek kadar canlı olduğunu...
Neden ona kilitlendim, doktorlara sorarsanız - ki sordum da- patlamanın yarattığı korku ve şokun bir sonucu, kendi çocuklarımı bir daha göremeyecek olma endişesi, hala yaşadığıma dair bir kanıt bulma ihtiyacı gibi pek çok neden sayabilirler. Ben cevap aramaktan çoktan vazgeçtim, doğru veya yanlış onun beni seçtiğine inanıyorum. Eğer seçme şansı olsa idi belki başkasını seçerdi ama karşısında ben vardım ve benim seçme şansım yoktu.
O da, ben de sıradan bir günün, sıradan yolcuları idik sıradan bir sokağın... Bilmem hangi gereksiz örgütün, beni ve onu hiç ilgilendirmeyen ideolojisinin neferlerinin kurbanı olacağımız aklımızda yoktu elbet. Patlamanın aynı yere savurduğu iki yabancıydık onunla ben. O bu dünyadan yitip giderken yaşayamadıklarını bırakmak istemişti birilerine. Doktorların yorumu ise şiddetli çarpmanın yarattığı travma idi.
Ne bir başka görüntü ne de bir ses kalmış aklımda o günden. Sadece bir çocuğun yüzü. Defalarca sorgulandım olağandışı bir şey görmüşmüydüm, olay yerinden kaçan biri, patlamadan önce etrafta şüpheli bir kişi?? Ölen bir çocuğun yüzü hepsine olağan gelmişti ki kimse ilgilenmedi. Yattığım odada kocam ve doktorlarım hala olayın etkisinde olduğumu fazla yorulmamam gerektiğinisöylediler her seferinde. Rüyamı ise anlatmadılar bile.
II-Hayat Akarken
Sabah telefonun sesine uyandım. İlkönce birinin açmasını bekledim. Evde kimsenin olmadığını hatırlamam biraz zaman aldı. Kalktım hızlıca salona giderken bacağımı etajere vurdum, küfür ettim. Telefonu açtığımda hala canım yanıyordu. Arayan Eylül’ümdü. 17’sine gelmişti. Güzel bir kızdı. Bu sene üniversite sınavına girecekti. Bebekliğinden beri bir kız çocuğu için kalın bir sesi vardı.
- Anniş kaldırdım mı seni? Kusura bakma ne olursun. Akşam için aradım, ne olur evde bir plan yapmayın, ders çalışmam lazım, bir yerlere gidersiniz.
- Peki, zaten daha babanla da konuşmadım. Sanırım o da dışarı çıkmak ister. Sen kardeşinle mi çıktın? Kahvaltı ettiniz mi?
- Özgür babamla çıktı anniş, antremanı varmış. Ben şimdi tost yiyorum merak etme. Akşama görüşürüz, birşey gerekirse ararsın. Öpüldün.
Telefonu kapattım. Yeniden yatmak faydasızdı. 15 dakika sonra ya Özgür ya da Kenan arayacaktı, bir 15 dakika sonra da diğeri... Gün boyu böyle sürecekti. Uyumamamı sağlamak için son 4 aydır sürekli bunu yapıyorlardı. Çayı koydum, biraz ekmek attım ağzıma. Yüzümü yıkamak için banyoya gittim. Aynada ne göreceğimi bilerek ama yine de biraz ürkek kendime baktım. Rüyalarımdaki değişimin gerçek hayatıma da yansıyacağını düşünüyordum her seferinde. Aynı 40 yaşındaki kadın yüzü karşıladı beni. 40 yıl bu hayatta geçirdiğim zaman. Hiç de fena bir hayat değil aslında, ben şanslı insanlardanım diye düşündüm hep. Yanlış anlaşılmasın zengin değiliz, film artisti değilim, ünlü değilim. Şansımın elimdekilerle mutlu olmayı bilmemden kaynaklandığına inanırım. Bu duyguyla doğmuş olmak şansım. 2 sağlıklı çocuğum, beni hala kendince seven hiç aldatmadığına inandığım kocam, kendimize ait bir ev ve araba. Çocuklarım zorlamadan okuyorlar. Üniversite mezunu, çalışmayan, yaşına göre hala güzel bir ev hanımı aynadan bana bakan. Ne saçları omuzlarına dökülen, uzun boylu, büyük elli esmer bir genç adamdan; ne en büyük zevki annesinin eşyalarını saklamak olan 7 yaşındaki oğlan çocuğundan ne de diğerlerinden bir iz yok yüzümde. Sadece rüyalarda... Onlarda da ben yokum.
Çayımı aldım, bir parça daha ekmek attım ağzıma. Son rüyamı düşündüm, telefon çalmasaydı ne olacaktı acaba?
’Sabah 9.30’u. Üç kişi var odada bir de o. Oldukça dağınık bir oda. İki kız odadaki tek yatakta uyuyor. Karşımdaki genç delikanlı 50 lirayı uzatıyor. Sarışın, gri gözlü, ergenlik sivilceleri geçmiş ama izleri hala duruyor. Adı Samet ama Sammy dedirtiyor kendine. Hayali Amerika’da yaşamak. Odanın bir köşesindeki elden düşme İngilizde öğretim kitapları bu hayale yaptığı tek yatırım. Sammy’nin evindeyiz.
- Bunun için mi çağırdın.Borcunu ödemeden mal yok demiştim.
50 lirayı alıyor. Para bir erkek için bile oldukça büyük olan ellerde kayboluyor.
- Yarın babam kira için para gönderecek. Borcumu yarın öderim. Bu seferlik, bak parasını da peşin veriyorum.
- O da kullanıyor mu?
Kızlara bakıyor. Köşedeki bira ve şarap şişeleri kızların normal bir uykuda olmadığını gösteriyor. İçim -evet benim içim- karıncalanıyor. Kızların esmer olanı 17-18 yaşlarında. Kısacık saçları var. Bir eli yatağın yanına sarkmış, diğeri tutunmak istercesine üzerindeki örtüyü kavramış. Küçük, ince dudaklı bir ağız, küçük hızmalı bir burun, uzun kara kirpikler, alınmamış ama ince kaşlar yuvarlak düzgün tenli bir yüzde orantılı olarak dağılmış. Öbür kıza dikkat etmiyor. Yüzündeki makyaj kalıntıları onun için yeterince itici.
-Kız dışarıdan pek tanımıyorum. Dün Serap’la geldi. Sanırım kullanmıyor. Serap gidecek yeri olmadığını bizimle kalacağını söyledi. Gecemizi de berbat etti.
Sammy yatağa kıskançlıkla baktı. Serap’ın yanında onun olması gerektiğini düşündüğü açıktı.
-Bu gece onlarla mekana gel. Biraz mal veririm. İkisi de gelecek, yoksa bir şey alamazsın.
-Nasıl yani? Parayı verdim, biraz birşeyler veremez misin? Elini ayağını öpeyim. Akşamı getiremem yoksa.
Zil çalıyor, biri mi geldi yoksa? Kimse hareketlenmiyor. Zili duymuyorlar. Ben duyuyorum.’
Rüyamda ilk kez görüyordum esmer kızı. Samet ise gelgeç insanlardan sadece biri idi. Ayaküstü birkaç buluşma, bir iki rakı sofrası muhabbeti. Serap da bazen yanında oluyordu. Yaltaklanmalarını görmezden gelmek dışında sıkıntı yaratmıyordu.
Rüyanın devamı gelecek mi acaba?? Bir rüyanın devamını ender olarak görüyorum. Çoğunlukla farklı zamanlarda, farklı yaşlarda, farklı kişiler ve olaylarla karşılaşıyorum. Enteresan olanı günün hangi saatinde görüyorsam rüyada da aynı zaman dilimindeyim. Ama yıllar farklı oluyor, günler farklı oluyor. Sanki onun seçtiği yaşı, seçtiği kişileri yaşıyoruz. İsmi Doğan. 7 ay önceki o patlamada ölen çocuğun adını kullanıyor. Yüzünü göremiyorum. Çünkü rüyalarımda ben o’yum. Bazen dışarıdan izliyormuş gibi hissetsem de -genelde uyanmak üzere iken- bir erkeğin bedeninde bir erkeğin duygularıyla yaşıyorum. Yüzümü hiç görmedim. Aynalara bakamıyorum. Bakarsam birşey göremeyeceğimi biliyorum. Saçlarım siyah, ellerim büyük, uzun boyluyum ve güçlü bir vücudum var-zaman zaman hor kullandığım. Sanırım yakışıklıyım ya da en azından çekici, çevremdeki kızların bakışlarından anlıyorum bunu.
Telefon çalıyor, Kenan olmalı, Özgür antremandadır. Saate bakıyorum. 10 olmuş. Kimse görevini aksatmıyor.
-Nice yıllara hayatım. Uyandırdım mı?
-Teşekkür ederim. Seninle beraber nice güzel yıllar daha yaşarız umarım. Biraz evvel Eylül uyandırmıştı.
Sesimdeki ’kızım görevini yaptı’ imasını anlamazdan geldi.
- Akşam için ne yapmak istersin? Çocuklar dışarı çıkmamızı önerdiler. Evde günün anlam ve önemini vurgulayacak kadar romantik olamazmışız. Yaşlandığımızı sanıyorlar herhalde.
-20. yılımıza yakışır bir organizasyon yapmayı sana bırakıyorum.
-Peki anlaştık ozaman. sonradan oyun bozanlık yapmak yok. Ben de yanımda 20. Evlenme yıldönümünü kutladığını gösteren süslü bir bayan istiyorum haberin olsun. Hadi hazırlanmaya başla. Tembellik etme.
Yatağa dönmemi engelleyecek bir düzenleme daha. Anladığımı belli etmiyorum. Kenan bunu hakediyor. Sevilmeye değer bir insan, mükemmel bir baba, 20 yıl önce aşık olarak evlendiğim hala bana mutluluk verebilen bir erkek.
-Tamam şimdi çıkıyorum ama akşam beni elinde tutmak için epey gayret göstermen gerekecek, haberin olsun. Cebim yanımda bir şey olursa ararsın. Öpüyorum.
Arayacaklardı da, en azından her saat başı, uyumadığımı, kendi hayatımda olduğumu teyit etmek için arayacaklardı. Bu ismi kızım vermişti -kendi hayatında olmak. Rüyalarımı bir nevi hastalık, bir travma olarak görüyorlar, onlardan kurtulmam iyileşmem demek. Ama rüyalarıma sahiplenmem, onların yaşadığını söylemem anlamsız geliyor. Küçük bir çocuğa karşı hissedilen suçluluk duygusu nedeniyle olabilir demişti bir doktor. Onun ölümü karşısında o kadar çaresiz hissetmişim ki, onu rüyalarımla yaşatmaya çalışıyormuşum.
Duygusal biriyim doğru, ama o çocuğun rüyalarına girmesi gereken kişi annesi idi, ben değil. Sema hanım ile konuşmalarımda Doğan’ın rüyalarına girdiğini anneciğim diye boynuna sarıldığını, koşup oynadıklarını ve daha pek çok şeyi ağlayarak anlattı, yakınlığım için teşekkür etti ama hiçbir zaman dünyaya onun gözlerinden baktığını söylemedi.
Biliyorum Doğan rüyalarımla yaşıyor, erken bırakıp gittiği hayatı tamamlamaya çalışıyor. Bilmediğim neden ve neden ben...
Üstümü giyindim. İlk hedef kuaför. Oradan akşam için bir hediye almak üzere alışveriş. Daha sonra eve gelip hazırlanmam gerekecek. Uykuya vakit yok. Sokağa çıkıyorum. Günün hareketli saatleri etraf insan kaynıyor. İnsanların yüzlerine bakıyorum, tıpkı Doğan gibi, ama hep erkeklerin. Bu alışkanlık da rüyalarımdan geliyor. Birini arıyorum ama kimi aradığımı bilmiyorum, görünce anlayacağımı sanıyorum. Doğan ise ne aradığını biliyor, bazen rüyalarımda saatlerce insanların hep de erkeklerin yüzüne bakarak, başka hiçbir şey yapmadan yürür. Benim de kazandığım bu alışkanlık birkaç kez yanlış anlaşmalara da yol açmadı değil. Allahtan bu kez yolum kısa kuaföre geldim.
DEVAM EDECEK
DEVAMI RÜYA 2 ’DE
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.