ÖLÜ DOĞMAK
İstememiştim onu.
O içimdeki küçük aptal ucubeyi.
Neye benzediği bile belli değildi daha.
Niye taşımak zorundaydım ki onu?
Acı veriyordu bana
Çocuktum ben daha
İki kişinin sorumluluğu nasıl taşıyabilirdim ki?
Hem ne verebilirki bana acıdan başka?
Nefretimin mirası o bana. Beni kendimden bile nefret ettiren şey. Ne zaman kendime baksam gördüğüm şey.
Çıkarmak istiyordum onu oradan.
Tüm bedenimi boydan boya yarıp
Her taraf kanken, onu vücudumda bulamak
Avuçlarıma almak, karanlık gökyüzüne kaldırıp
“al işte hayat. Ne var ki doğacak? Ne var yaşayacak? Mutluluk diye bir şey yok ve eğer varsa alırlar onu senden. Bak, bu kocaman siyah gökte bir yıldız bulsan kayar gider elinden fırlatır seni bir boşluğa ve sen enkazın içinde debelenirken ne olur biliyor musun? Ölmek için yeni bir neden!ve bu sefer sadece ölmek için de değil, önce öldürmek için!”
Ve hayata son isyanımı armağan ettiğimde, son yolculuğumda olsun istediğim gibi bir uğurlama istiyorum: sessizce ölebilmek. Kendi kanımda boğulmadan, görmeliyim önce o “ölüm” meleğini. İnsanların korktuğu o “şey”e, hayatın bana yaptığı tüm bu şeylere inat kocaman gülebilmeliyim. Ve onun soğuk parmaklarını hissettiğimde tenimde zevkten çılgına dönebilmeliyim. Buz tutmuş yakıcı dudaklarını alnımda hissettiğimde, insanların masum bir sevgiyle öpüldüğü o yerden, benim hiç öpülmediğim o yerden, bir melek öpecek ilk kez ne mutluluk! Ve çalacak ruhumu bedenden, hiç bedene uğramamış olan o ruhu özgürlüğüne kavuşturacak sonunda, özgürlük uğruna bu kadar kayıp vermiş ben…
Evet sonunda en büyük dileğim gerçekleşiyor işte tüm isteklerim, zorunluluklarım, yasaklar, sorumluluklar, isyanlar…
Sadece sessizlik…
Sadece boşluk…
Ve sadece evren…
Hey küçük şey, sevgimi hissedermişsin, doğru mu? Oysa ‘sevgi’ hiç dokunmadı benim ruhuma. Bedenime dokunduğunu sandığımda bile. Tüm ‘sevgi’mi verecek bir şey istemiştim ben. Bunun için kaçmıştım “hayat” denilen o sorumluluk- yasak- zorunluluk üçgeninden. “hayat” da sevgiye yer yoktu çünkü. Ve sahiplik yalandı. Bir insan bir ‘ev’e bile sahip olamazdı. Ama bir insanın dünyası olabilirdi. Ve o insan dünyasını eve sığdırabilirdi. Ya da evi dünyasına. Benim hiç evim olmadı ufaklık. Benim dünyam bomboş raflardı. Ve ben rafları doldurmak isteyen bir ‘genç’tim bu yola korkusuzca ilk adımı attığımda. Cesurdum, her şeyi silecek kadar. Mutluydum bir de, biliyor musun?
Aslında değildim, ben hiç mutlu olmadım zaten(senin için bile) yanılsamalar yaşadım sadece ama o en büyük serabımdı kurak ruhumu dindirdiğini sandığım. Teslim olmak istemiştim, sadece tek bir şeye, tek bir kişiye. Açmak istemiştim barajın kapılarını, biriktirdiğim ne varsa gitsin diye. Sadece tek bir kişiye. Ben çok aptalım biliyor musun,o yaşta bile yoktur o teslim olunacak, tüm bir hayat boyu beklenen ‘gerçek aşk’ . Gerçeğini bırak aşk bile yalan. Hayatı boyunca ‘üçgen’ dışına çıkmamış insanların biraz hava almak için çıktıkları bir bahçe yalnızca. Bir çıkış yolu. Uğruna çılgınlıklar yapılması beklenen anahtar bir kelime ‘aşk’. Ve gizli bir anlaşması bile var. “aşığım” diyen birine kimsenin söyleyecek bir sözü yoktur mesela. İnsanlar aptalca bir şey yapıp hayatlarını renklendirmek isterler ve en ‘olmaması’ gereken kişilere aşık olurlar. Sadece başlarına dert almak için. Ki böylece onunla uğraşacaklar ve hayatları ‘monotonluk’tan kurtulacak! Hayatlarında boğuşmaları gereken bir şey olacak! İşte aşk bu. Öteki bir türü de insanın sevilmek arzusu. Ve de anlaşma şartları var elbette! İki kişinin birden sevilmesi için, birbirlerini birazcık sevmeleri (sever gibi görünmeleri) gerekir.
Çok şey biliyorum değil mi?
Erken öğrettiler çünkü
İnsan neden ‘uyuşur’ bilir misin?
Çünkü aradıklarının hiçbirini bulamamışsındır. ‘gerçekten’ aramak için yola çıktığın ve bulduğunu sandığın şeyler aslında hiçtir, senin gibi. Tüm çocukluğun boyunca “ben büyüyünce” ile başlayan cümleler kurmuşsundur ve artık büyüdüğüne inandığında (büyümek nedir?) bu hayalleri gerçekleştirmenin zamanı gelmiştir!
Özgürlük!!!!!!!!!!
Uğruna ihtilaller yapılan, heykeller dikilen-indirilen- ama asla elde edilemeyen şey! Ben tek başıma bulmaya çalıştım biliyor musun o kanlı şeyi. Evet annen cesur biri. Ama özgürlük nedir? Bunu ben bile bilmiyordum. Monotonluktan kaçmıştım belki de diyeceğim ama bir ‘çocuğun’ hayatı ne kadar monoton olabilir ki?
Ne düşünüyorum şimdi biliyor musun? Hayaller güzeldir. Belki de hayal ve inançtır insana yaşadığını hissettiren. Kaçmasaydım belki hâlâ ‘özgürlük’e inanabilirdim. İsteyebilirdim onu. Birine özgürlük verilmemeli. İnsanlar onu taşıyabilecek kadar güçlü değil.
İnsanlar hayallerini gerçekleştiremeyebiliyor. Artık çocukluk düşlerimdeki kadar bile ‘uçamıyorum’.uçarken bile bir yere çakılamadım ben! O bile öldüremedi beni!
Bir de ibret olsun diye gösteriyorlar ya ölenleri… ne derki, biz yaşayan ölüleriz zaten.
Belki de sevilmek için…
Beni kimse sevmedi çünkü.
Ailem bile.
Sadece pişman olduğumda dönebileceğim bir evim olsaydı. Ama bir insan bir eve bile sahip olamaz.
Bazen seni doğurmak geliyor aklıma. Acaba bir bebek ilk nefes aldığında neden ağlar? Daha o zaman o kadar korkunç mudur hayat? Ben de ağladım. Haykırdım hayallerimi, acılarımı, isyanlarımı. Ağlamayan bebekleri ölü sanırlar. Ben en azından şansımı denedim. Ama sadece çok gençtim.
İşte böyle bebeğim.
Ölüm verebileceğim tek armağan sana.
GİZEM KÜÇÜK
YORUMLAR
"Bazen seni doğurmak geliyor aklıma. Acaba bir bebek ilk nefes aldığında neden ağlar? Daha o zaman o kadar korkunç mudur hayat? Ben de ağladım. Haykırdım hayallerimi, acılarımı, isyanlarımı. Ağlamayan bebekleri ölü sanırlar. Ben en azından şansımı denedim. Ama sadece çok gençtim.
İşte böyle bebeğim.
Ölüm verebileceğim tek armağan sana."
Harika bir yazı. Çok etkilendim.