YARIŞ
SEÇKİN GÜNDÜZ
YARIŞ
Çocuğun ivecenliği yalnızca sürücünün değil birkaç yolcunun daha ilgisini çekmişti. Ancak nedenini sormamış , soramamış , çözememişlerdi.
Aynanın öbür yüzüne sıçradı. Gagasını sürttü. İyice baktı. Sırlı camı yine öptü. Anlaşılması güç, boğuk sesler çıkarıyordu: “Cicim! Cicim!” Oysa ötmekti muhabbetkuşuna yaraşan. İp cambazı , trapezciydi. Sözcük belliyordu. Yine de yetenekleri yetersiz kalıyor, kafesini genişletemiyordu. Üstelik bu kez iyice kuşatılmıştı.
Pencere yanında oturanı kuş yüzünden azıcık sıkışmıştı ; önemsemiyor, kendini sorguluyordu: ‘Aynaya , aynayı koyana , aynaya kanana mı kızayım ? Yoksa böylesi onun için daha mı iyi?’ Sonuçlandıramadan , “Yalnızlık ,” dedi telleri okşayıp , “ yalnızlık. Pek çok şeyin nedeni.”
“Biliyorum!” diye atıldı oğlan. Kucağındaki kafese sarılıp gülümsedi. “Dişisini satın almaya gidiyoruz.” Başıyla annesini gösterdi. “Cicim’i o öğretti. Babam da aynaları birbirine yapıştırmıştı ama...” Fısıldadı , “Bir tane daha alalım diye tutturan benim.”
“Adı gibi kendisi de sevimliymiş ,” dedi arkada oturanı öne eğilip.
Coşkuyla , “Evet...” derken kaşları çatılmıştı. “Erkek adına hiç benzemiyor ama!” Giz verircesine fısıldadı ; “ Şey... Aynadakinin de adı Cicim.”
Kafes sarsılınca uçuyor , aynanın salınımı azalınca yine çıtadaki yerine konuyordu. Öpücük sesleri sıklaşmış , güçlenmişti. Gülümseyenler çoğalıyordu. Düşünceleri çapraşıktı. Cicim’ de yoğunlaştıkça kendilerini onunla kıyaslamaktan alıkoyamıyorlardı.
Beklentilerin gerçekleşmesine ayna yetmiş gibiydi. Oysa kuşçuya çok yaklaşılmıştı. Mutluluğa uzanan yolda ikiyüzlü ayna ile dişi kuşun yarışıydı bu. Sevecence başlayıp kıyasıyaya dönüşen... Gerçek yarışmacıysa kafeste ; aynaya öpücükler konduruyordu.
‘Çift alın ,’ diye uyaran satıcıyı şu an düşünemiyorum. Yüreğim oynuyor , gözüm yarışta.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.